Şehir Plancıları Odası (ŞPO), 17 Ağustos Kocaeli depreminin sekizinci yıldönümünde yaptığı açıklamada, kentlerde depremle ilgili risklerin arttığını, buna karşın merkezi ve yerel yönetimlerin ciddi bir girişimde bulunmadığını açıkladı.
ŞPO'ya göre, deprem ve afetlerle ilgili risklerin bertaraf edilebilmesi için bütüncül bir "şehircilik reformu"na, ülkesel, bölgesel ve kentsel ölçeklerde çağdaş bir risk yönetim sisteminin oluşturulmasına ihtiyaç var.
Ayrıca şehircilik sorunuyla ilgili ulusal düzeyde bir kurumsal yapı oluşturulması, şehircilik kurumlarının, yasal çerçevenin ve mali olanakların yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Şehir plancıları, "Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi" çalışmasıyla deprem tehlikesiyle ilgili uyarılar yapan, alınması gerekli önlemleri ve öncelikli eylemleri tanımlayan Ulusal Deprem Konseyi'nin (UDK) hükümet tarafından kapatılmasını da anımsattı.
Riskler artıyor
ŞPO kentsel riskleri şöyle sıraladı.
- Konutlarının ve iş yerlerinin birçoğu hâlâ düşük standartlı ve güvensiz yapılardan oluşuyor. Yatay ve düşey yüklere karşı hâlâ dirençsiz inşa ediliyor.
- Nitelikli denetim yapılamıyor. Başta metropol kentlerde olmak üzere yapıların birçoğunun belediyelerde kayıtları bile yok.
- Kaçak yapılaşma gizli ve açık yollarla devam ediyor. Yasa tasarılarının maddeleri arasına kaçak yapılara gizli aflar getirilmeye çalışılıyor.
- Mahallelerdeki tüp gaz depoları, gaz ve akaryakıt istasyonları, yanıcı, patlayıcı ve zehirleyici maddelerin ticaretinin yapıldığı işyerleri plansız, kontrolsüz biçimde faaliyet gösteriyor. Çoğu kaçak yapılaşmış alanlarda.
- Bazıları imarlı konut alanlarında belediyelerin zafiyetlerinden ve yetersiz denetim mekanizmalarından yararlanarak faaliyet gösteriyorlar.
- Konut yapıları içinde açılan işyerlerinin bazıları, projesiz ve ruhsatsız tadilatlarla yapıların taşıyıcı sistemlerini zayıflatıyor.
- Geniş mekanlara gereksinim duyan salonlar, atölyeler gibi bazı kullanımlar, konutların taşıyıcı sistemlerini kaçak tadilatlarla zayıflatarak depremlere karşı savunmasız bırakıyor.
- 1999 depreminden sonra gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle kentsel açık alan standartları kişi başına 10 metrekareye yükseltildi. Konut mahallelerinde parklar, çocuk oyun alanları gibi açık alanlar yok denecek kadar az. Bu açık alanlar hem çağdaş kentlerin bir göstergesi olarak kaliteli bir yaşam çevresi sunar, hem de deprem gibi doğal afetler sonrasında birer sığınma ve toplanma alanı olarak işlev görürler. Yapılar ve yapı dokuları rant amaçlı olarak açık alanlar aleyhine yoğunlaştırıldı.
- Deprem sonrasında yolların kurtarma, acil yardım işleri için kullanılması ve tahliye koridorları olarak kullanılabilmesi önemlidir. İstanbul’da tahliye koridoru olarak saptanan ve park yasağı konulan bazı ana yollar park eden araçlarla doluyor.
- Acil durum sonrasında görev yapacak kuruluşların yetersizlikleri, tarihi ve kültürel varlıklar üzerindeki risklerin azaltılması da çözüm bekliyor.
- Merkezi ve yerel yönetimlerin afet ve şehircilik sorunlarını çözmekteki kapasite yetersizlikleri, eskimiş afet ve imar mevzuatı riskleri artırıyor. (TK)