Maya Derneği Başkanı ve Projeler Yöneticisi Volkan Gültekin, seçim döneminde siyasi partilerin ve adayların meydanlarda mültecilere yönelik "Onları göndereceğiz" ya da "Onlar bizim kardeşlerimiz" gibi iki zıt kutupta yer alan açıklamalarının etkileri ve Mersin'de yaşanan boyutlarınını anlattı.
www.imecegazetesi.com'dan Aysun Koç Aydoğan'a konuşan Gültekin, Mersin'de Suriyeli göçmenlerle yaptıkları çalışmalardan gözlemlerini, 2014'ten bu yana yaşanan süreci, deprem döneminde yaşananları beklenen etkilerini değerlendirdi.
Ucuz iş gücü, emek sömürüsü
Suriye'de yaşanan savaşın ardından Mersin'e gelen Suriyeliler'in Mersin'de yaşamları nasıl şekillendi? Neler yaptınız?
Mersin'i aslında biraz bölmek gerekiyor bu konu ile ilgili düşünürken. Bu sadece göçmenler için değil, Türkiyeliler için de böyle. Kentin doğusu ve batısında çok farklı hayatlar yaşandı. Bu biraz sınıfsal, ekonomik olanaklarla ilgiliydi. Kentin batısındaki toplulukların kentle ilişkilenmesi biraz daha efektif olabildi. Çünkü ekonomik olarak bir kısmı daha iyi olanaklara sahip olduğundan eğitim ve üretim ilişkilerine dahil olabildiler. Ama bu onların ayrımcı, ırkçı söylemlere maruz kalmadıkları anlamına gelmiyor. Sadece yerleşmeleri biraz daha düzenli ve organize ilerledi.
Ama kentin daha doğusu öyle olmadı. Çünkü özellikle Akdeniz ve Toroslar ilçelerinde çarpık kentleşmenin yarattığı gecekondulaşma artık başka bir gettolaşmaya yol açıyor. Bu da beraberinde birçok sorunu getiriyordu. Bu bölgedeki insanlar hâlâ ucuz iş gücüne ve emek sömrüsüne maruz kalıyor. Kente, eğitim-öğretim, sağlık hizmetlerine erişim konusunda güçlükler yaşıyorlar. Çünkü kentin doğusunda yaşayan göçmenlerin sorunlarıyla birlikte, oranın yerelinde yaşayan insanların da benzer sıkıntıları devam ettiği için üstüne bölgeye böyle bir yükün binmesi sorunları ikiye katlamış durumda.
İlk dönemde 2011-2015 yılları arasında Mersin'e gelen göçler yoğun bir ivme kazandı. Bu dönemde ırkçılık nefret söylemleri çok yoğundu. 2016'dan sonra bu durum biraz kabullenme, iç içe geçme, temas etme, tanışmayla çok aşağılara inmişti. Danışmanlık yaptığımız dönemde gittiğimiz ailelerin kayıt olmayan üyelerini de Göç İdaresine kaydını yapıyorduk. İlk göç döneminde özellikle mevsimlik tarımda çalışanlar çok kayıtsızdı. Hem göç hareketliliği hem de burada şehirlerarası göç hareketi devam ediyordu. 2023 Ocak ayından itibaren Mersin için bu hareketliliğin durduğunu söyleyebiliriz.
"Söylemler 1 dakikada değişebiliyor"
Mersin'in yerel yöneticileri ile merkezi yönetim arasındaki uyuşmazlıklar Suriye'den gelen göçün yönetilmesini, göçün başladığı ilk dönemdeki süreci nasıl etkiledi? Bugüne kadar çözümcü ve uzlaşmacı bir işbirliği kurulabildi mi?
Bürokrasi ya da kurumlarda yetersizlik var. İlk dönemlerde göçmenler için bir "Geçici Koruma Statüsü" oluşturuldu. 2016-18 yılları arasında göç idaresinin önünde yığılmalar, sokakta yatanlar olmuştu. Çünkü kamuda çalışan memur ne yapacağını bilmiyordu. Hergün yüzlerce bazen binlerce insan başvuru yapıyordu. İnisiyatif alıp çözüm üretebilen bir sistem olmayınca insanlar zor durumlar yaşadılar.
İllegal kaçak işler dönmeye başladı. 2019 öncesi belediyenin çok kapsamlı bir çalışmasını görmedik ama 2019'dan sonrası ve Pandemi döneminde belediye ile ortak çalışmalar yaptık. Belediye göçmenleri de gözeten bir yerden çalışmalara başladı. Belediyenin şu anda Sosyal Uyum Merkezi, Sivil Toplum İlişkiler Şube Müdürlüğü var. Bir "Göç Çalıştayı" yapıldı. Ancak 2019'dan, deprem sürecine kadar olan çalışmaları yapan belediyenin tavrıyla seçim söylemlerinin ardından oluşan iklim ve çalışmaların seyri birbirinden çok farklı. Memleket o kadar enteresan ki siyasi rüzgara göre herkesin söylemi 1 dakikada değişebiliyor.
"Soğanın 30 TL olmasının sorumlusu göçmenler değil"
Artık Mersin'de yaşayan, burada nüfusa kayıtlı, çoluk çocuk sahibi olan, ekmeğini burada kazanan ve artık dönecek bir ülkesi olduğuna da inanmayan Suriyeli göçmenler var. Gerçekten birilerinin "onlar bizim kardeşimiz" dediği, bir başkasının "hayır göndereceğiz" açıklamasını yaptığı, haklarında kolayca konuşulup bilet kesilebilecek bir topluluktan bahsetmek mümkün mü? O kadar kolay mı bu yaşamsal hareketler?
Evet böyle bir nüfus var. Siyasi olarak birileri bu durumları malzemeleştirmeye başladıktan sonra toplum da saflaşmaya başlıyor. Ama acaba bu saflaşma, ona sebep olanların gerçekten işine yarıyor mu? Siyasi olarak yarıyor ama sonuç olarak yaramıyor. Herkes kendine ayrı bir gündem yaratmak istediğinde göçmenlere saldırıyor.
Ekonomik krizin şu anda derin boyutlarla yaşanması sokağa yansımasının sebebi olarak göçmenleri görüyorlar. En büyük sorunumuz, sorunların çözümünü başka adreslerde aramak. Soğanın 30 TL olmasının sorumlusu bir göçmen ya da bir topluluk olamaz. Toplum olarak kolaya kaçan bir yanımız olduğu için çözüm geliştirmek yerine taşı en günahsıza atmayı çok seviyoruz.
Röportajın tamamını okumak için burayı tıklayın.
(AÖ)