Yapılan bir araştırmaya göre göçmenlerin kendi kültürlerine ait yemekleri tüketmeye devam etmesi memleketlerine olan hasreti artırabiliyor veya azaltabiliyor.
Göçmenler, kültürlerini de göç ettikleri bölgelere taşıyorlar. Mutfak kültürü bunlardan biri. Söz konusu göç ve yemek ilişkisi ile ilgili araştırmada durum şöyle açıklanıyor: "Yabancı bir yere veya ülkeye göç eden kişiler memleketlerine ait yemekleri 'tanıdık bir lezzet' olarak değerlendiriyorlar. Bu yemeklerin kişiler üzerinde olumlu psikolojik etkileri bulunurken kişilerin refah seviyesi de artırıyor.
"Kültürlerine ait yemekleri tüketmek, göçmenlerin kayıp hissini azalttığı gibi göç ettikleri ülkeye ve göçmen yaşamına duydukları bağlıklarını da artırıyor. Ayrıca bu yemekleri tüketmenin göçmenler tarafından özümsenen hayati bir strateji olduğu belirtiliyor. Bu strateji ile kişiler şu anki yaşamları ile geçmiş hayatları arasında bir bağ kuruyor."
Farklı kültürler arasındaki bağları da güçlendirmesi açısından yemekle kurulan ilişkiyi kıymetli buluyor ve göçmenlerle ilgili düşmanlaştırma politikalarına bir de buradan itiraz ediyoruz.
TIKLAYIN - Arap mutfağına "dışarıdan" bir bakış
Kumkapı
"Yemek ve Göç" turumuzun ikinci durağı Kumkapı.
Beyazıt'ta tramvaydan yokuş aşağı yürüdüğümüzde Kumkapı'ya ulaşıyoruz. Kumkapı Meydanı, etrafını çevreleyen restoran, meyhane ve balıkçılardan oluşuyor.
Henüz sabahın erken saatleri. Kumkapı esnafı masaların üzerine örtüleri seriyor, dükkânlarının önünü temizliyor ve sandalyeleri yerleştirip caddeden geçenleri içeriye davet etmeye hazırlanıyorlar.
Turistlerin sabah saatlerinde bile yoğun olduğu bölgede esnafın mesaisi de erken başlıyor. Henüz masaları kurulu, mutfağı açık olmasa bile herkesi İngilizce bir teklifle buyur ediyor.
Telli Odalar Sokak
Bizim de yabancı turist olduğumuzu düşünen esnafa Türkçe, Arap mutfağına dair restoranları aradığımızı soruyoruz. Böylelikle Telli Odalar Sokağı'na doğru ilerliyoruz.
Sokakta merakla girdiğimiz ilk lokanta "Bangladesh-Pakistan Indian Food". Çalışan kişi ile aramızdaki dil bariyerini Türkçe bilen bir kuryeyle aşıyoruz. Lokanta çalışanı bize Hindistan mutfağından Biryani tavuk-pilav ve Nimki isimli bir ekmeği öneriyor: "Biryani tavuk-pilav yapıyoruz, çok acı bir yemek. Ama biz zaten genelde et tüketmeyi tercih etmiyoruz. Nimki ise bir ekmek çeşidi, kızartılarak yapılıyor."
Bir de Türkçeye "şişmiş pirinç" (puffed rice) şeklinde çevrilebilecek iri taneli bir pirinçten bahsediyor: "Siz Türkiye'de yemeğin yanında ekmek tüketiyorsunuz, biz de bu büyük pirinçleri."
Onun Türkiye'de en sevdiği yemekleri soruyoruz: "Türkiye'de her şey çok lezzetli ama ben özellikle kuru fasulyeyi ve çorbaları seviyorum."
Nimki Malzemeler: 250 gram un, bitkisel yağ, 20 adet karanfil, su, tuz, 1 çay kaşığı kimyon. Hazırlanışı: Kimyon orta ateşte kokusu çıkana kadar karıştırarak kavrulur. Kavrulduktan sonra öğütücüde un haline getirilir. Daha sonra 250 gram un, bir kaba aktarılarak üzerine kimyon, 3-4 çay kaşığı yağ ve tuz eklenir. Karışım hamur kıvamı alana kadar su eklenir ve yoğrulur. Sonunda sert ve pürüzsüz bir hamur elde edilir. Hamurun yumuşak olması için birkaç defa katlanır ve tekrar açılır. |
Espresso Suriana
Aynı sokaktaki ikinci durağımız bir kahveci: "Espresso Suriana". Burası ilginç bir dükkân. İlk bakışta sadece 1 metre genişliğinde görünen bir kapı eşiğinden içeri giriyorsunuz. İçerisi bir marketi andırıyor; ama aynı zamanda bir kahveci. Espressolarınızı küçük karton bardaklarda alıp istediğiniz yerde içebiliyorsunuz, kahvecinin önü hariç.
Kahvecinin önü hariç, çünkü burası anladığımız kadarıyla aynı zamanda bir araya gelme mekânlarından biri. Herkes birbirine ismiyle hitap ediyor ve makarnadan una, konserve salamdan salçaya dek her şeyi bulabiliyorsunuz dükkânda. Ve tabii Suriye'den gelen zahter, kurutulmuş molehiya, özel Suriye ekmeği gibi pek çok ürünü daha.
Kahveyi yapan çalışanla konuşuyoruz. Bize ikram ettiği kahveden farklı bir kahveleri daha olduğunu, iki farklı kahve çeşidini bir araya getirerek özel bir karışım hazırladıklarını söylüyor. 700 liralık bir Colombia kahvesiyle bir kahveyi daha karıştırıyorlar. Çekirdeklerinin kokusundan bile kahvenin güzelliği anlaşılıyor; ancak biz 20 liraya aldığımız kahveyle yolumuza devam ediyoruz.
Yöresel kıyafetler
Telli Odalar Sokağı'ndan çıkıp Kumkapı'da sıralanan mekânların arasında farklı bir yer aramaya koyuluyoruz. Hemen girişte sıralanan nizami restoranların ardında karmaşık, kalabalık ve sıkışık bir cadde uzanıyor.
Onlarca çocuk kıyafeti mağazası gözümüze ilk çarpan şey, diğeri ise burada yaşayan nüfusun ne denli farklı olduğu. Konuştuğumuz bir esnaf bölgede Fas, Cezayir, Afganistan, Suriye, Özbekistan gibi pek çok ülkeden gelen göçmenlerin burada bir arada yaşadığını söylüyor.
Kumkapı'nın arka sokaklarında otel fiyatları, giysi etiketleri ve genel olarak alışveriş, dolar üzerinden ilerliyor. Otellerin fiyatı iki kişi için gecelik ortalama 40 dolar.
Özbekistan ve Suriye kültürlerine ait yöresel kıyafetlere ise ortalama 40-50 dolar fiyat biçiliyor. Türk lirası ile ödeme yapmanın mümkün olup olmadığını sorduğumuzda ise ilgili kişi telefonundan hesap makinesini çıkarıyor.
"Fiyatta yardımcı oluruz"
Kumkapı'da karşılaştığımız Türkiyeli esnafı da sormadan geçmiyoruz. Özellikle meyhaneleriyle meşhur olan Kumkapı'da alkol ve yemek fiyatları, önüne geçilecek gibi değil. Menüsünde bir pirzola tabağına 180 lira, 100'lük bir rakıya ise 1050 lira yazan restoranın çalışanına müşteri profilinde değişim olup olmadığını soruyoruz.
"Müşteri profilimiz değişti tabii. Önceden haftada bir gelen ayakkabıcılar gelemiyor. Ayda bir görürsek onları ne alâ. Menüdeki fiyatları artık değiştirmiyoruz, her hafta yeni bir fiyat yazmak zorunda kalıyoruz çünkü. Geçen ay 100 liraya aldığımız su bile bu ay 940 liraya geldi."
Ev kiralarından, dertlerinden bahsettikten sonra bizi uğurluyor: "Akşam gelirseniz fiyatlarda yardımcı oluruz." Fiyatları sorduğumuz üç-dört meyhane daha aynı şeyi söylüyor. Giysi fiyatlarında yardımcı olunmasına aşinayız; fakat meyhane fiyatlarını ilk defa duyuyoruz...
Bir sonraki durak: Kadıköy.
* Fotoğraflar: Melin Durmaz, Tuğçe Yılmaz.
(TY/MD)