Ufuk açan kadın
Marianne Faithfull'la Rolling Stones grubundan egzantrik kişilik Mick Jagger ile ilişkisinin noktalanmasının üzerinden çeyrek yüzyıldan fazla geçtiyse de, nedense, Marianne bir çoklarının gözünde, "ha, Mick Jagger'ın sevgilisi"şeklinde bir ifade olarak kaldı. Oysa, adı illa dehşet verici bir aşk yaşadığı Mick Jagger ile birlikte anılacaksa, tıpkı kötü kedi Courtney Love'ın dediği gibi, Jagger'ı Jagger yapan, Anita Pallenberg ile birlikte Rolling Stones'un ufkunu açan kadın olarak anılmalıydı.
1960'ların hummalı ortamında yıldızı parlayan Faithfull, adil müzik tarihine saygın bir şarkıcı olarak geçti. 1946 doğumlu Faithfull'u yakınları "tarz sahibi kadın" olarak tanımlıyorlardı. Faithtfull, yine yakın çevresinin anlattıklarına ve kendi yapıtlarına bakıldığında, güçlü bir mizah duygusu ve nadir bulunan bir imgeleme sahip, çok okuyan, ayrıntılı düşünen bir kadın portresi çiziyor.
Rock yıldızı olarak yaratılmadı
1964'de Rolling Stones'un o dönemdeki menajeri tarafından keşfedilen Faithfull, Jagger ve Keith Richards'ın kendisi için özel olarak yazdığı As Tears Go By adlı parçayı seslendirerek ünlendi. Marianne, meslektaşlarıyla olan ilişkileri ve cesur ifadeleri ile kısa bir süre içinde dönemin cinsel devrim atmosferinde bir tanrıça olarak anılmaya başladı. Aynı günlerde sinemaya da yöneldi. I'll Never Forget What's His Name ('67), Don't Look Back ('67), Girl on a Motorcycle ('68) gibi filmlerde oynadı. Bir şarkının bütün hüzün ve coşku ifadelerini dışa vurabilen sesi, kulaklarda yer ediyordu. Oysa onu kendisinin de söylediği gibi ,"aslında bir rock yıldızı olmak için yaratılmamıştı". 1969'da Stones'tan Brian Jones öldüğünde, Marianne de intihara kalkışmıştı. Aynı dönemde düşük yapması da sanatçının ruhsal sağlığını zorladı.
Londra sokaklarında...
1970'lere gelindiğinde Marianne, daha çok groupie'ler, maçoluk, dozu kaçmış eğlence ve bol kulis partisi içeren rock dünyası içinden kaymaya başladı. Uyuşturucularla yakınlaştı. Terk edilmiş binalar ve Londra sokaklarını mesken tuttu. 1971'de çevresinin yardımıyla kaydettiği albümün geliriyle bir rehabilitasyon merkezine yattı. Yaşadıklarını müziğe akıtabilen Marianne, Rolling Stones'a dünyanın en güzel rock şarkılarından birini, Sister Morphine'ı armağan etmiş bir kadındı.
Her şeyi içeren albüm
1979 yılında, sonunda hayatın ona bahşettiği her şeyi, çılgınca sevilmeyi, acımasızca terk edilmeyi, hayranlık uyandırmayı ve sokaklara düşmeyi, her şeyi içerebilen mükemmellikte bir albümle Broken English ile müzik dünyasına döndü. 1980'lerde Strange Weather gibi muazzam bir albüme daha imza attıysa da, bağımlılık problemleri konuşulmaya devam edildi.
Öfke ve eleştirel bakış
"Summer Night," "Come Stay With Me" ve "This Little Bird" gibi şarkılara hayat veren Marianne, neredeyse düş kurmayı öğrettiği erkek arkadaşı ünlü bir top model ile evlenip, bünyeyi disko partilerine vermişken, sokaklarda bağımlı hayatı sürmeyi tercih eden, dibi gören, küllerden yükselen, mülksüzler, özyıkımcılar, omuz silkenler sınıfından bir kadın. Bir zamanlar bir makalede Marlene Dietrich'in yerini doldurabilecek tek isim olduğu yazılmıştı. Rock dünyasında riot grrl gibi akımların doğmasından neredeyse yirmi yıl önce, kadınlara özgü öfkeleri ve eleştirel bakış açısını müziğine taşıyabilmişti Marianne Faithfull. Maalesef onun içinde bulunduğu dünya, Dietrich'in sinema dünyasından biraz daha kıyıcıydı.
Zaman ondan yana
Neyse ki zaman Marianne Faithfull'dan yana olduğunu gösterdi. İstanbul'da, Açıkhava'da dimdik ayaktaydı. İnanılmaz güzellikteki sesi ise dinleyenleri büyüledi. Birileri gibi - Brezilyalı bir top modelin bir gece sarhoşken girdiği bir yatak macerası sonrasında çocuk doğurup kendisinden para koparmak amacıyla aşındırdığı mahkemelerle filan da uğraşmıyordu. Kendisiyleydi Faithfull, Açıkhava Tiyatrosu'nun üzerinde parlayan ay bile ona aşık olabilirdi.