Sevgilimin kadınları, arkadaşlarımın eşleri ya da sevgilileri, solcu kadınlar, İslamcı kadınlar, entelektüel kadınlar derken, Doğulu kadınlar.
İranlı, Iraklı, Filistinli, Lübnanlı ve Mısırlı kadınlar.
Solcu kadınların pantolon giymekten kaynaklanan rahatlıkları ve pervasızlıkları;
entelektüel kadınların zaman zaman bürokrasi çarkına girmekten üzerine sinmiş otokratlıkları;
İslamcı kadınlarınsa, "türban"dan ötürü uzlaşmaz, kindar ya da saldırgan tutumları...
İlk feminist dalgada erkeklerle uzlaşmayı reddeden Türkiyeli kadınları anımsattılar nedense.
Son haftalarda hep kadın sorunlarıyla yoğrulmuş, öyle ya da böyle erkeklerle yolları bir nedenle çakışmış, çakıştırılmış kadınları inceledim. İncelendim de.
Övgülerde ve teşekkürlerde, birbirimize karşı ne kadar kısır olduğumuzu gördüm.
"Eline sağlık güzel olmuş", ya da "Saçın sana yakışmış", "Boncukların ne güzel" demektense, "Bu yazıyı sen mi yazdın",, "Hangi kuaföre gittin" ya da "boncuklu kadın" sıfatlarıyla, birbirimizin ayrıntılarına göndermelerde bulunuruz.
"Kadın kadının kurdu" derler ya, biz kadınların da, kadınlara eleştirel bakışı hep erkek söylemiyle donatıktır. Ya da bizi birbirimizin kurdu yapanlar erkeklerdir.
Eğer bir bilince varmamışsan sevgilini sakındığın ilk kişi kadın arkadaşın olur.
Sevgilinin eski kadınları da en çok merak ettiklerin.
Bilince de varsan, eski-yeni de olsa farketmez. Kıskanırsın.
Bende kıskandım işte.
Yalan yok, kadınca bir duygu.
Doğunun Kadınları Festivalinde izlediğim, İranlı, Iraklı, Mısırlı, Lübnanlı ve Filistinli kadınları kıskandım.
Kıskanmamak elde değil.
Karşımda, kadınlıklarının doruklarında müzisyen, edebiyatçı ve sinemacı kadınlar var. Güzeller mi? Bilmem, düşünmedim. Genel geçer güzellik kavramıyla bakarsanız belki de güzel değiller.
Ama güzeller işte.
Onları güzelleştiren kadınca söylemlerindeki estetik, kıvraklık ve içtenlik.
Cemal Reşit Rey salonuna girdiklerinde arkalarında bıraktıkları o baharat kokusu var ya, onu da kıskanmamak elde değil.
Başkası sürünse o kadar parfümü burnunuzu tıkarsınız, doğulu kadın sürünce çekimine kapılıp gidersiniz işte.
Sonra, bembeyaz ellerinin, upuzun parmaklarıyla bir konuşmaları var ki, raks eder gibiler.
Reem Kelani, Sima Bina, Sussan Deyhim, Miral Al Tahawi... İlk aklıma gelen isimler.
Tek bir spotla aydınlatılan sahneye,loş ışık altında Reem çıkıyor.
Mikrofonsuz, bir uçtan bir uca yürürken söylemeye başlıyor şarkısını.
Mikrofonla konuşur gibi, sevişir gibi, kavga eder ki atışıyor yer yer.
Kah tefle, kah bir İspanyol gibi topuklarıyla ritm tutarak dans ediyor sahnede. Arap gırtlağı nağmeye açık. Yedi boğumdur ya.
Arap müziğiyle harmanladığı cazının bir özgünlüğü var. Yalelli dinlemek için salona girenler, başta hayal kırıklığına uğrasalar da, Kelani 'nin sahne şovu onları sarıp sarmalıyor.
Sonra Sima Bina var. İranlı. Klasik İran Müziği'nin, halk müziğinin divası.
Rengarenk, ışıltılı giysisi, boncuklarla süslenmiş gümüş takılarıyla çölden esen bir meltem gibi.
O da ellerini inanılmaz bir zerafetle kullanıyor. Sahneye kurulu sedirinde, oturarak söylüyor ezgilerini.
Genelde diyaframı iyi kullanmak adına, ayakta söylenir ya şarkılar, Sima Bina, oturarak söylüyor.
Saz, davul, tef ve kavaldan oluşan -kuşkusuz İran'a özgü isimleri vardır bu sazların- dört kişiden kurulu saz heyetini elleri ve bakışlarıyla bir yönetmesi var ki, sormayın.
Kim demiş doğulu kadın erkeğin tutsağı diye.
Kim demiş doğulu kadın üzerinde erkek baskısı yoğun diye.
Şaka bir yana, doğuda kadın daha bir kadın.
Konserden çıkınca, Sima Bina gibi ellerimi kullanmayı deniyorum.
Ellerimin hareketini, o esneklikte, kıvraklıkta kullanmam olası değil.
Doğuyla batı arasında sıkışıp kalsak da,
Ne doğuluyuz ne de batılı.
Kadın olmasına kadınız da, sözümüz, özümüz ve söylemimizdeki kadınsılık, biraz zoraki. Dilimiz erkek dili.
Kadın sözlüğü diye bir şey icat etsem, kadın dilinden dem vursam ileri mi gitmiş olurum.
Bu yazı aslında bir ölçüde kendimi, kadınlığımı da eleştirmek.
Doğulu kadınları izledim ya, çevremdeki kadın duruşlarına bir bakış attım. Baktığım yerlerde, gördüğüm kadınların erkekten ne farkları var, diye düşünüyorum. Yok ki.
Tek fark, erkekler kadınlara bir çift bacak ve meme olarak nasıl bakıyorsa, kadınlar da birbirlerine, birbirlerinin gözlerini oymaya hazır iki kartal gibi bakıyorlar. Ben bakıyorum da...
Ötesi, herkesin kendi kendisiyle hesaplaşması.(AD)