Avrupa Birliği (AB) Katılım Sürecinde Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Konferansı’nın ikinci gününde Türkiye’deki politika ve mekanizmalar ile sivil toplumun bu kapsamda çalışmaları konuşulmaya devam edildi.
Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik konusunda Türkiye’de Politika ve Mekanizmalar: STK Perspektifi panelinde, Türkiye Roman Hakları Forumu’ndan (ROMFO) Yücel Tutal ve Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi’nden Didem Tekeli konuştu.
Romanların en büyük sorunu ayrımcılık
Romanlara yönelik saldırılardan, köşe yazılarında ve dizilerde Romanlara yönelik ayrımcılıktan bahseden Tutal, Roman mahallelerinde yaptıkları araştırmalarda öne çıkan sorunlara değindi.
“Araştırmalarımız için Roman mahallelerindeki kişilere, dernek yöneticilerine en önemli sorunlarını sorduk. Aslında Roman toplumu, kendilerine yönelik ayrımcılığı içselleştirmiş ve normal olarak görmeye başlamıştı. Bu nedenle geçim sıkıntılarından bahsedeceklerini düşünüyorduk. Ancak ilk verdikleri cevap ayrımcılık oldu. Romanların sivil topluma girişi 2003’te başlıyor ve 2009’dan itibaren artıyor. İnsanlar, ayrımcılığın farkına varmaya başladı.”
Yücel, eğitim alanında Romanlara karşılık ayrımcılıktan da örnekler verdi. Sadece Roman çocukların olduğu okulları ve diğer okullarda Roman çocuklara ayrılan sınıfları anlattı.
Devletin Türkiye’de yaşayan Romanların sayısını 500 bin ila 2,5 milyon arasında olduğunu açıkladığını söylerken, Roman derneklerinin bu sayının 5-6 milyon civarı olduğunu tahmin ettiğini ifade etti.
Kendi adına karar verme hakkı
Tekeli ise psikososyal ve zihinsel engelli bireylere yönelik yasa önünde eşitliğini sağlamayı hedefleyen Birey Ağı’nın (Destek Reformlarının Garanti Altına Alınması İçin Bölgesel Ortaklık Projesi) 10 Nisan’da başlatacağı “right to act” (kendi adına karar verme ve kararını hayata geçirme) kampanyasından bahsetti.
“Engelli Bireylerin Haklarına Dair BM Sözleşmesi, bizim de savunduğumuz bir şeyi vurguluyor: Herkes birbiriyle eşittir fakat haklarımızı kullanırken kendi özel ihtiyaçlarımızdan dolayı özel destek mekanizmalarına sahip olmalıyız ve bu mekanizmaları sistem sunmalı.
“Mevcut sistemde, erişkin dahi olsanız, akla uygun hareket edemeyeceğinizi düşündüren bir tanınız varsa, vesayet altına alınabilirsiniz ve o andan itibaren hakkınızdaki her şeye başaları karar vermeye başlar. Örneklemek gerekirse, vesayet altında olan kadın bir danışmanımız, birgün ‘Ben kendi istediğim peynir çeşidini yemek istiyorum’ dedi.
“Bahsettiğimiz perspektif değişikliği diyor ki, kimse başkasının himayesi altına alınmasın. Herkes birey olsun, kendi hayatını eline alsın. Bütün engelli bireyler için 10 Nisan’da Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Kosova, Sırbistan ve Tükiye’de bu konuya ilişkin bir kampanya başlatıyoruz. Bu kampanyada ‘Ben de kendi hayatımın aktörü olacağım’ diyeceğiz.”
TACSO tarafından Kaos GL ve IHOP (İnsan Hakları Ortak Platformu) ile işbirliği içinde konferans, iki gündür yapılan konuşmaların değerlendirildiği bir forumla sona erdi. (ÇT)