Trakya Üniversitesine bağlı Görsel Sanatlar Meslek Okulu da, Hereke'deki Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi de konferans ya da panel konusu olarak küreselleşme-tekelleşme-global medya temalarını seçmişlerdi.
Her iki toplantıda da, tartışmalarda iletişim-gazetecilik-medya eğitiminin sorunları, yerel medyanın durumu ve akademik dünyanın sorunları gündeme geldi.
Son 4-5 yıldır elektronik posta sayesinde dünyanın ve Türkiye'nin çeşitli akademilerinde iletişim-gazetecilik-medya konusunda master ya da doktora yapan tanıdık ya da sanal tanıdık çok sayıda genç arkadaşın çalışmalarını izliyorum, okuyorum, tartışıyoruz. Galatasaray Üniversitesi'nde düzenli; bazı başka kamu üniversitelerinde ve özel üniversitelerde de zaman zaman konferans, panel ve seminerlere katılıyorum.
"Müşteri avı" ve bir şey yapmaya çalışanlar
Özgür Gündem gazetesinde çalışırken, 1992 yılında Mersin'de yaptığımız bir okur toplantısı ve yerel medya ziyaretlerinde rastladığım iletişim lisesi öğrencilerinin enerji, pırıltı, heves ve merakını geçen yıl Bağımsız İletişim Ağı'nın Sivas'ta düzenlenen Birinci Basamak Eğitim Semineri'ne katılan iletişim lisesi öğrencilerinde de görmekten memnun kalmıştım. Aynı heyecanı bu kez Edirne ve Hereke'de yaşadım.
Türk medyasının geleceğini, herhalûkarda yarının medyasındaki kadroları yakından ilgilendiren bu konunun bence olumlu ve eksik yanlarını gözden geçirmek isterim.
Özel okullar, devlet okulları
Devlet (Milli Eğitim olsun, Yüksek Öğretim Kurulu-YÖK olsun), vakıf adı altında anılan özel okullara arsa bağışlamaktan vergi indirimine, maddi yardım yapmaktan ticareti desteklemeye kadar bir dizi katkıda bulunurken-aslında bunları yaparken kamu eğitim anlayışının mezarını kazdığının farkında olsa da-kamu okullarına (İletişim liseleri, meslek yüksek okulları ya da iletişim fakültelerine) ne alt yapı ne kadro ne de demokratik eğitim konusunda üzerine düşeni yapıyor.
İstanbul, Ankara dışı kentlerde yeteri kadar para kazanamayacağını gören özel kuruluşlar, büyük kentlerde öğrenci (müşteri!) avına çıkarken, İstanbul'a 2 ya da 3 saat uzaklıkta tanık olduğum son iki örnekte (Edirne ve Hereke) büyük fedakarlıkla hala kamu eğitiminde ısrar eden akademik yönetici ve hocalar, özellikle henüz sadece doktor ya da yardımcı doçent düzeyindeki genç akademisyenler ellerinden geleni yaparak iyi öğrenci yetiştirmeye çalışıyor.
YÖK'ün anlamsız kısıtlamalarına akademik dünyanın pek de anlamlı olmayan katı kurallarına rağmen, öğrencilerinin gerçek medyayı öğrenmesine çaba gösteriyorlar.
Medyada yoğunlaşma ve global medya
Edirne'deki toplantıya, Hacettepe Üniversitesi'nden bir akademisyeni "Medyada İnsan Hakları" konusunu, -söz konusu kişinin toplantıya katılmaması öğrencilerin tepkisine yol açtı-, beni de "Global Medya" konusunu anlatmak üzere çağırmaları anlamlı.
Keza Hereke'de, Kocaeli Üniversitesi ile İletişim Araştırmaları Derneği'nin (İLAD) ortaklaşa düzenlediği panelde, "Medyada Yoğunlaşma" konusu, Dr. Hıfzı Topuz, Prof. Özden Çankaya, gazeteci-yazar Füsun Özbilgen ve benim katılımımla tekelleşme, küreselleşme, yurttaşın özgürce haber alma hakkı perspektifinde işlenmesi herkesi memnun etti.
Egemen, ulusal (aslında globalci) medyanın sansür ettiği, yer vermediği ya da kasıtlı olarak es geçtiği bu önemli konular, akademilerin hoşgörülü, bilgili ve benim tanıdıklarımı nitelemek gerekirse demokrat kimlikli yönetici ve çalışanları sayesinde kalabalık üniversite salonlarında yaratıcı, eleştirel bir tonda tartışılabildi.
Öğrencilerin konumuna gelince, kamu okullarındakiler, altyapı yetersizliğinden yakınırken, kimi zaman egemen, resmi anlayışların akademik özgürlüğü zedelediğini itiraf ediyor. (Özel okulların, giderek daha iyi eğitim kadrosu oluşturmasının yanı sıra olumlu ikinci yanı da resmi kalıplardan bir ölçüde uzakta akademik çalışmalar yapabilme olanağı olsa gerek).
Okumayan kuşak!
Kamu üniversitesinde iletişim okuyanlar, dönemin tüm gençlerinin hastalığından muzdarip: "Okumayan, sorgulamayan, eleştirmeyen bir kuşağız" diye itiraf etti bir 4. sınıf öğrencisi. Özel üniversitede okuyanlara oranla, belki de ekonomik ve kültürel düzeylerinin etkisiyle, kamuda eğitim görenler bana göre yine de daha hevesli, daha meraklı, daha siyasi konumdalar. Bunun bir göstergesi de, mesela Özkök ya da Çölaşan'ın bu mecralarda acayip sevilmesi!
Global Medya konusunda olumlu izlenimler edindim: "Global Medya, bizim dışımızda, yabancı bir yayın organı filan değildir, bugünkü yeni sağın, neo-liberalizmin, tek düşüncenin medyadaki siyaseti, ideolojisi, mekanizmasıdır" ya da "Global Medya, insanları yurttaş kimliğinden arındırıp, sadece tüketici, sadece müşteri haline getirmek" istiyor.
"Onların istediği ye-iç-tüket-eğlen formülüyle açıklanabilecek bir hayat tarzını empoze etmektir. Biz ise, insanların okumasını, tartışmasını, soru sormasını, eleştirmesini, sorgulamasını, olumsuza karşı çıkmasını, özel çıkara karşı kamu çıkarını savunmasını istiyoruz. "
"Biz, toplumsal, siyasal, kültürel yaşama katılan, toplumu zenginleştiren, çokrenklendiren, çokseslendiren, bağımsız yurttaşlar istiyoruz" şeklindeki açıklamalar büyük alkış alırken, 2 ya da 3 saat süren iki toplantıda da, öğrencilerin konuşmacıları pür dikkat izlediğine, soru-yanıt bölümlerinde de anlamlı konulara değindiklerine tanık oldum.
Yaygın, egemen medyadan kesilen umutlar
Tüm bu tartışmalarda bir başka olumlu yan da, gerek konuşmacıların gerekse öğrencilerin, egemen - bir başka deyişle yaygın, resmi, büyük ya da apoletli- medyadan umut kesmiş olmaları. Bu nedenle de tartışmaların odak noktasını neredeyse her zaman, bağımsız ve özgür yeni medya, yurttaş gazeteciliği, kamu yayıncılığı, mülksüzlerin medyası gibi kavramlar oluşturdu.
Yerel medyaya da, merkeze oranla daha fazla önem verildi her iki toplantıda da. Edirne'de olsun Hereke'de olsun, akademilerin yerel medya ile ilişkileri ne yazık ki beklenilen düzeyde değil.
Yerel medya-akademi ilişkisi
Akademilerin girişimlerine rağmen, yerel medyanın altyapı ve kadro ama esas olarak yayın siyasetindeki yanlış tercihler ve eksiklikler nedeniyle - çünkü kimi yerel medya aslında hala gerçek anlamda yerel medya değil de, ulusalın yerel temsilcisi gibi faaliyet gösteriyor- akademi-yerel medya ilişkisi ya olumlu bir şekilde kurulamamış ya da namevcut.
Sonuç olarak merkezden coğrafi olarak uzaklık ister istemez siyasi-ideolojik uzaklığa da katkıda bulunduğu için, fedakar akademik kadroların olumlu perspektifleri sayesinde de, büyük kentlerin dışında kalan üniversite, meslek yüksek okulu ve iletişim liselerinde, geleceğin gerçek gazetecilerini yetiştirmek yolunda önemli adımlar atıldığına tanık olmak insana biraz olsun huzur veriyor. (RD/NM)