Köker, bazı kesimlerin "politik olarak yeni bir anlam yükü"yle Atatürk'ü yeniden gündeme getirmelerini, son dönemdeki küreselleşme cereyanlarına karşı "ulusal hassasiyetleri" öne çıkaran bir milliyetçi dalganın yükselişine bağlıyor.
Köker, Kemalizm'in bütün vurgusu taraftarlarının iddia ettiği gibi bir "aydınlanmacı rasyonalizm" ise, bunun ideolojik saplantılardan ve tarihsel "altın çağ" özlemi duymaktan veya "yeni biçimde bir dinsellik"ten uzaklaşmasını gerektirdiğini düşünüyor.
Prof. Dr. Köker'le, Kemalizm ve Atatürk imgesi üzerine konuştuk.
Kemalizm bir doktrin mi?
Doktrinden ne kastettiğimize bağlı olarak bu sorunu cevabı değişecektir ama klasik siyaset bilimi kitaplarında eyleme dönük bir fikirler programı bütünü olarak tanımlanırsa doktrin Kemalizm biraz daha geniş yorumlamaya müsait öğeler içerdiği için ideoloji demek daha doğru.
Mustafa Kemal Atatürk bir Kemalist miydi?
Buna hayır demek zor. Atatürk'ün kendisinin de Kemalist olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Atatürk Cumhuriyet Halk Partisi'nin başındayken ve Cumhurbaşkanıyken yayınlanmış olan Cumhuriyet Halk Partisi programlarında altı okun bütünün Kemalizm olduğu yazılıdır.
Atatürk'ün de "ben Kemalizm'e karşıyım, Ben Kemalist değilim, bu Kemalizm nereden çıkıyor" diye itirazı bilinmiyor. Kemalizm varsa ve Atatürk buna itiraz etmediğine göre, kendi partisinin programından yana olduğunu düşünmemiz için yeterince sebep var elimizde.
Ama sonraki, Atatürk'ten sonraki, Kemalizm'in başka yorumları var, hatta Atatürk zamanındaki "Kadrocular"ın yorumları var. Onlarla aynı şeyleri düşündüğünü veya aynı anlamda bir Kemalizm yorumuna sahip olduğunu da söylemek de mümkün değil.
Yani parti programlarında yazılan anlamda Kemalizm'in Atatürk'ün ifadeleriyle oluşturulduğunu biliyoruz. O manada Atatürk bir Kemalisttir.
Türkiye bir krizden geçmediği dönemlerde bile Atatürk neden "kurtarıcı" imgesiyle sunuluyor?
Bazı kesimlerin politik olarak yeni bir anlam yüküyle Atatürk'ü yeniden gündeme getirmeleri düşünülebilirse, bunu herhalde son dönemdeki küreselleşme cereyanlarına karşı "ulusal hassasiyetleri" öne çıkaran bir milliyetçi dalganın yükselişine bağlamak mümkün.
Kemalizm sonuçta bir milli devlet veya ulus-devlet ideolojisidir. Ulusal devlet ulusal bağımsızlık demektir. Bütün bunların "elimizin altından gitti"ğini düşünen çevreler bir politik tavır olarak Atatürkçülüğü hatta Kemalizm'i yeniden öne sürmekte biraz daha atak davranıyor olabilirler.Ama bu eskiden de böyleydi.
Son dönemde yükselen milliyetçi dalga içerisinde Atatürkçülük kendini koruyor mu yoksa şekil mi değiştiriyor?
Bence kendini koruyor. Kendini o kadar koruyor ki hatta 1930'ların terminolojisiyle dünya politikasını değerlendirmek çok yaygın bir hal aldı Türkiye'de. Kendisini aslında dönüştürmesi gereken ve bunun için gereken bir esnekliğine sahip olan Kemalizm bunu yapmıyor. Kemalistler bunun yerine 70-80 sene öncesinin kavramlarıyla dünya politikasını değerlendirirken böyle bir milliyetçi savunuş için buna atıfta bulunuyor.
Kemalizm'in kendisini ne şekilde yenileyeceği benim derdim değil ama ortada bir yenilik de görünmüyor.
Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinde ulusal çıkarların korunması ve bu bağlamda "kayıtsız şartsız milli egemenliğin" ne ölçüde zarara uğrayıp uğramayacağı türünden bir takım değerlendirmeler üzerine "ulusal çıkarlarımıza uygun mu değil mi" tartışmaları yapılıyor. Oysa dünyada dış politika, uluslararası ilişkiler, hatta ülke içi ilişkiler ulusal çıkar kavramını çok daha çeşitlendirdi boyutlandırdı yer yer de aştı. Ama o yönde bir değerlendirme yapmak mesela Kemalistler'de pek rastladığımız bir şey değil. Oralara girmiyorlar.
Kemalizm devletin resmi öğretisi mi?
"Kemalizm devletin öğretisidir" lafı kestirmeci bir laf. Kemalizm bir vakitler, önce bir siyasi partinin ideolojisiydi. Tek parti döneminin ideolojisiydi. Devletin ideolojisi haline gelmesi belli bir tarihte Kemalizm'in ilkelerinin Anayasaya girmesiyle gerçekleşti. Ama sonra o ilkelerin Anayasada yer almasını biz geride bıraktık. Türkiye anayasalarında sadece 61'de ve 82'de Atatürk ilkelerine "Atatürk milliyetçiliği" gibi bir ibareyle atıfla yetinildi ve geçiştirildi. Şimdi de durum o.
Şöyle bir ikilemden bahsedebiliriz belki:
Türkiye'de seçimle iktidarı ele geçiren siyasi kadroların ideolojileriyle tek parti dönemindeki Kemalist formülasyonun bazı öğelerinin, mesela milliyetçiliğin, Kemalizm'de daha modern, seçimle iş başına gelen "merkez sağ" görüşlerdeyse biraz daha gelenekçi milliyetçi-muhafazakar yorumlara tabi tutulmuş olması bir gerilim.
Ulusalcılık ve laiklik beraberliğine modernist anlamda milliyetçi olanlar çok vurgu yaparlarken, diyelim AKP türü bir siyasal parti geçmişte Demokrat Parti Adalet Partisi ve Anavatan Partisi'nin yaptığı gibi milliyetçiliğini ve ulusalcılığını biraz daha gelenekselci tonlarla ifade etmeye çalıştığı zaman İslamı biraz daha öne çıkartıyorlar. Bu AKP'de daha da belirgin bir hal alıyor ama örneğin ANAP'ta da hani daha az belirgin değildi.
Bu anlamda devletin bürokratik kadroları, sözgelimi ordu, daha modernist bir Atatürkçülük tercihini vurgularken AKP'yle ters düştüğü durumlar sık sık oluyor. Ama zaman zaman da çok üst düzey ağızlardan hükümetle bir sorun olmadığı söylenebildiğine göre herhalde anlaştığı yerler de var insanların. İktidar sahipleri içinde zamanla bir blok oluşuyor.
"Devletin resmi görüşü Kemalizmdir" demek çok kestirmeci bir yaklaşım. Çok büyük esneklikler yaşandı Türkiye'de. Ve artık, hani 1930'larda ki türden bir Kemalizm'e kimse atıfta bulunmuyor herhalde . Atıfta bulunanlar da bir "altın çağ" söylemi içinde bunu yapıyorlar ama gerçekçi bir zemine oturmuyor.
Günümüzde Kemalizm nasıl anlamlandırılabilir?
Artık aşılması gereken bir tarihi fikirler bütünü olarak bakmamız gerektiğini söylememiz lazım. Çünkü Kemalizm'in bütün vurgusu taraftarlarının iddia ettiği gibi bir "aydınlanmacı rasyonalizm"se bunun ideolojik saplantılardan ve tarihi "altın çağ" özlemi duymaktan veya Gellner'in ifade ettiği gibi "yeni biçimde bir dinsellik"ten uzaklaşması lazım.
Kemalizm bir din değildir herhalde, kendi kendisini içinden ve dışından eleştiriye tabi tutarak yenilemesi gerekiyor. Yenilediği zaman Kemalizm, Kemalizm olarak kalır mı? Kalmazsa da kalmaz. Öyle de bir derdimizin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye AB sürecinde eğer ilerleyecekse bu olacak ve hatta olmak zorundadır. Geçmişte çok tartışıldı Nathalie Tocci adında bilim insanı "Kemalizm olduğu sürece Türkiye'nin Avrupa'yla entegrasyonu gerçekleşemez" türünden bir yargıyı temellendirecek bazı çalışmalar ve raporlar yayınladı. Haksız değildi. Bugün de aynı noktadayız. Kemalizm aşılırsa Türkiye Cumhuriyeti'ne bir şey olmaz kimse merak etmesin.
Kemalizm'in demokrasiyle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demokrasi toplumu meydana getiren insanların kendi kendilerini yönetebileceklerini kabul etmeye dayanır. Kemalizm başka bir çok toplumda aslında tarihte örneklerini gördüğümüz bir biçimde toplumu meydana getiren insanların yoksulluk ve cehalet veya başka tür nedenlerden ötürü kendi kendilerini yönetecek nitelikte olmadıklarını kabul ederek işe başlıyor.
Önce insanların kendi kendilerini yönetecek kültür, eğitim, ekonomi düzeyine gelmesi gerektiğini ondan sonra onların kendi kendilerini yönetmelerine izin verilebileceğini söylüyor. Bu anlamda demokrat bir dünya görüşüyle taban tabana zıt bir varsayımlar denetiminden hareket ediyor.
Kemalist Türkiye'nin siyaset ve sosyal bilimciler tarafından "vesayet rejimi" veya "vesayet ideolojisi" olarak adlandırılmış olduğunu da hatırlamak lazım. Kendi kendini yönetme yeteneği yitirmiş insanlara vasi tayin edilir , "senin aklın yok, işlerini yürütemezsin senin yerine bir başkası işlerini yürütsün," diye.
Türkiye'de de Kemalizm bunu çok vurgulayan bir ideoloji oldu. Halka karşı duyulan güvensizliğin çeşitli biçimlerde bütün anayasalarımıza yansımış olması da bunun bir uzantısı.
Demokrasi bizim bildiğimiz liberal temsili biçimiyle çok partili bir siyasi hayat demektir.
Kemalizm bu noktada bize şunu söylüyor: "Farklı partiler ancak farklı sınıflar mevcutsa kurulur, nitekim batı ülkelerinde öyle. Orada farklı sınıflar var dolayısıyla farklı partiler var. Türkiye farklı sınıflar olmadığına göre farklı partilere de gerek yok."
Kemalizm aslında çok partililiği istemiyor. İstediği zamanda -ki çok partili siyasi hayat tecrübemizde bunu yaşadık- hukuki reformları yaparken ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmaktaki zorlanışımız, kaldırdıktan sonra uygulamadaki beceriksizliğimizin ve isteksizliğimizin arkasında da bu yatıyor.
Biz öyle çok farklı fikirlerin ifadesini ve örgütlenmesi aslında istemiyoruz ve kabul etmiyoruz. Biraz göstermelik bir çok partili hayatı tercih ediyoruz. Bunu Kenan Evren 12 Eylül günlerinde çok güzel seslendirmişti, "Biraz daha devletçi, biraz daha liberal olan iki parti olsun bu bize yeter, demokrasi de bundan ibarettir," diye.
Bu herhalde 1980'lere uyarlanmış bir tek parti görüşü olarak anlaşılabilir. Kemalizm bu anlamda da demokrasiyle uyuşmuyor. Uyuşması temin edildiği zamanda Kemalizm Kemalizm olmaktan çıkıyor o yüzden aşılması gerekiyor. (KÖ/EK)