Bir iş bulmak zorundaydım. O dönem, Gaziantep'te radyo ve televizyonların yoğun olarak yayına başladıkları bir dönemdi. Teknik lise makine bölümü mezunu idim ama cıvatalarla uğraşmak benim işim değildi.
Gündemi iyi takip ediyor, okumayı-yazmayı ve araştırmayı zaten seviyordum. Gazetecilik mesleğine de aşk derecesinde bir tutkum vardı. Kafaya koymuştum : Gazeteci olacaktım...
Önce "Yaprak"
Nihayet Gaziantep'te test yayını yapmaya başlayan "Yaprak" Televizyonu'na iş başvurusu yapıp stajyer olarak basın dünyasına girişi yapmıştım. Henüz 22 yaşındaydım ve içine birçok duyguyu sığdıracağım gazeteciliğin içindeydim.
"Yaprak" Televizyonu'nda ilk haberim Güneydoğu'dan Çukurova'ya ırgat taşıyan bir kamyonun uçuruma yuvarlanmasıyla yaşanan trafik kazası idi. Çoğu kadın ve çocuk 22 kişi ölmüştü.
Manzara korkunçtu. Uçuruma dağılmış cesetleri asker ve korucular zorlukla topluyorlardı. Bu kadar çok ölüyü bir arada ilk kez görüyordum ve çok etkilenmiştim. İlk haberim, günlerce rüyalarımdan çıkmadı. Ustaların dilinden düşürmediği "zorluk" kelimesinin ne anlama geldiğini de bu olayla öğrenmiş oldum.
Mesai kavramı yok
Yaprak Yayıncılık'ta 3 yıl çalıştım. 1995'de evlendim. Çalışma koşullarım ve sürenin yeniden düzenlenmesi isteğim reddedildiği için televizyondan ayrıldım. Yeni işim Yurt Haber Ajansı (YHA) Temsilciliği idi.
Çalışma koşulları hakkındaki düşüncelerimi yerle bir eden ajans biraz da piştiğim yer oldu. YHA'nın eğitim seminerleri, haber ve habercilik konularındaki bilgi ve becerimin artmasını sağlamıştı. Ancak ajans haberciliği, televizyon haberciliğinden çok farklı idi.
Yoğun rekabet ve haber atlatma sorunu nedeniyle mesai kavramı olmadan çalıştığım bir ortamın içindeydim. Eşim bu durumdan son derece rahatsız olsa da benim gazeteciliği ne kadar çok sevdiği bildiği için katlanıyordu. Ben ise evi otel gibi kullanamaya devam ediyordum.
Gözün aydın çocuğun oldu
1996'nın 26 Eylül gecesi idi. Tam uyumaya hazırlanırken polis telsizinden gelen anonsa kulak kesildim. Haber merkezi, İslahiye'de meydana gelen trafik kazasında 7 kişilik bir aile yok olduğunu bildiriyordu. Üzerimi giyindim. Eşimi, komşumuz olan teyzeme bırakıp hemen İslahiye'ye ulaştım.
Yanımda İHA'dan da bir arkadaş vardı. Olay yeri, hastane, kimlik fotosu derken görüntüleri toparlayıp Gaziantep'e, oradan da havaalanına ulaştık. Haber kasetini İstanbul uçağına verdiğimizde gözlerimizden uyku akıyor ve artık sabah oluyordu.
Koşa koşa eve geldim. Kapıyı çaldım, açan olmadı. Bu kez haberi komşudan alıyorduk. Eşim doğum yapmak üzere hastaneye kaldırılmıştı. Bir taksiye binerek hemen hastaneye gittim. Doğum servisine girdiğimde kucağıma bir bebek tutuşturdular : "Gözün aydın çocuğun oldu. Sağlıklı ve erkek".
Kaset yanlışlıkla Moskova'ya
Şimdi 7 yaşında olan oğlum Yekta, biz haberdeyken dünyaya geldiği için doğum hane önünde iki paket sigara tüketen baba adaylarından ol(a)madık. Eşim ise tepkisini, "Bir daha dünyaya gelirsem değil bir gazeteciyle evlenmek, gazete bile okumayacağım" diyerek dile getirdi.
İşin ilginç yanı bizim kaza haberinin kasetini verdiğimiz uçak, zarfı İstanbul'da teslim etmeyi unutmuştu. Bir dizi telefon görüşmesinden sonra THY yetkilisi haber kasetinin yanlışlıkla Moskova'ya gittiğini söyledi. Gülmekle, ağlamak arasında gidip geldiğimi bilirim, sadece o kadar...
Gazeteciler "Petek"
YHA'da güzel günlerim geçti. Gaziantep'i birçok kez yaygın televizyonların ana haber bültenine sokmayı başardım. Ancak 1997'de Anasol-D Hükümetinin kurulmasıyla birlikte, Gaziantep'in üç milletvekili kabineye bakan olarak girmişti. Bakanlar kente gelerek hemşehrileri ile buluşacaktı.
Partiler, görkemli bir karşılama töreni hazırlamışlardı. Binlerce kişi Gaziantep Havaalanı'nda idi. Gazetecilerin olayı takip etmeleri için Anavatan Partisi'nin propaganda aracı "petek" tahsis edilmişti.
Gazetecinin ölümü
30 kadar gazeteci aracın üzerindeki yerimizi aldık. Uçak indi ve konvoy kente doğru hareket etmeye başladı. Konvoyu, gidiş istikametine sırtımızı dönerek takip ediyorduk. Bir süre sonra korkunç bir gürültüyle sarsıldık. Devlet Hava Meydanları İşletmesi yazılı tabelayı görememiştik.
Aracın üzerinde bulunan arkadaşlarımızdan 5-6 kişi kafasını tabelaya çarpmıştı. Ortalık bir anda karıştı. Yaralı arkadaşlar platformda yatıyor, kan içindeydiler. Ben de şaşkınlık içinde, bir yandan gözyaşı içinde görüntü alıyor bir yandan da yardım etmeye çalışıyordum.
Tam bir çelişki içindeydim. Mil-Ha muhabiri Kemal Bağcı yanıma düşmüştü. Onu kaldırdığımda fotoğraf makinesinin kemerinin çarpmanın etkisiyle boynuna gömülmüş olduğunu gördüm. Şuurunu kaybetmişti. Hemen hastaneye gittik. Kemal Bağcı yoğun bakıma alındı. Hastanede üç gün bekledikten sonra 32 yaşındaki Kemal Bağcı'nın ölüm haberini aldık. Beş arkadaşımızın ise tedavisi devam ediyordu.
Kaza esnasında aldığım görüntüler 5-6 kanalda ana haber bültenine, Kemal'in acısı ise yüreğime indi. Hayatımda beni en fazla mutsuz eden habere imza atmıştım...
Baklava çalan çocuklar
Bu olay meslekte benim için dönüm noktası oldu. Milha muhabiri Kemal Bağcı, demokrat kimlikli başarı bir gazeteci idi. Aynı zamanda Güncel isimli yerel bir gazete de çıkarmaya başlamışlardı.
Gazetenin henüz 14. sayısı idi. Kemal'in çocuğu gibi gördüğü gazete kazadan sonra kapanma tehlikesi ile karşı karşıya geldi. Bir karar vererek kendi isteğimle YHA'dan ayrıldım ve çiçeği burnundaki "Güncel" Gazetesi'nde yazı işleri müdürü olarak işe başladım.
Yazılı basın, televizyon ve ajans haberciliğinden biraz daha farklı idi. "Söz uçarken yazı kalır" derler. Kısa sürede demokrat kimlikli, etkili bir yayın çizgisi oturtmuştuk. Atlatma haberlerle prestijimizi de artırmıştık. Güncel Gazetesi'nde, "Baklava Çalan Çocuklar" ın haberini ilk yapan gazeteci olmanın buruk mutluluğunu yaşadım.
Hancağız Barajı'ndaki kirlilik nedeniyle yüz binlerce balığın ölümünü ilk biz duyurduk Türkiye'ye. Çevre Yolu için 40 bin ağacın kesilmesini yoğun yayınlarımızla önledik, trilyonluk ihaleleri iptal ettirdik. Kenti ve insanı yakından ilgilendiren hiçbir konunun peşini bırakmadık.
Sürekli tehdit
"Güncel" Gazetesinde çalıştığım dönemde özellikle dinci örgütlenmelerden epeyce tehdit aldık. Dönemin Refah Partisi (RP) üyesi belediye başkanınca, eleştirilerim nedeniyle makamında tehdit edildim. Suriye ile savaşın eşiğine geldiğimiz günlerde bir manga asker tarafından sınırda gözaltına alındım.
Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan'ın "sol" yanını eleştiren bir yazıdan dolayı 5 milyar, Gaziantep Üniversitesi'nden Profesör Doktor Cahit Bağcı tarafından 3 milyarlık manevi tazminat davalarının; Gerici örgütlenmesini ortaya çıkardığım Rektör Profesör Doktor İmam Hüseyin Filiz'in de açtığı ceza davasının muhatabı oldum.
Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Mehmet Özdal'ı tehdit eden Ülkü Ocakları Başkanı'nı, yaptığım seri haberlerle cezaevine gönderdiğim için üstü kapalı tehditlerin odağında yer aldım. Bir basın örgütünün genel başkan yardımcısının meslek etiğine uymasını istememin bedeli ise ölüm tehdidi oldu. İsim vermeden gazeteye açılan telefonlarda ağza alınmayacak küfürler gözümü korkutmadı.
Eleştirdik, "komünist" olduk
Defalarca, takipsizlikle sonuçlanan şikayetler nedeniyle savcılara ifade verdim. Kısacası bir ayağımız haberdeyken diğeri adliye koridorlarından çıkmadı. Duruşma günlerime fotoğraf makinemle gittim.
Bir yandan haber için ağır cezadaki duruşmaları takip ettim;diğer yandan kendi duruşmamın vakti geldiğinde makinemi mübaşire teslim edip, hakimlere ifade verdim.
"Güncel Gazetesi"nden ayrıldıktan sonra "sakıncalı piyade"liğimiz bölgenin muhalif sesi "Fırat'ta Yaşam" Gazetesi'nden çalışmamızla birlikte resmi anlayış alkışçısı basın mensupları tarafından pekiştirildi. Aleyhinde haber yaptığımız kurumlara "komünist" diye jurnallendik durduk.
Gazeteci kalmak istiyorum
Örgütlü yapı en önem verdiğim konu oldu. İki dönem üstü üste Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti (GGC) yönetim kurulu üyeliğine seçildim. Şimdi GGC Başkan Yardımcısıyım. Aynı zamanda Basın Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (BÇYD) kurucu başkan yardımcısıyım.
Ömrüm ve gücüm yettiği sürece basın mensubu olarak kalmayı istiyorum. Ağır bir bronşit rahatsızlığı geçirdiğim için çok sevdiğim mesleğimden 7-8 ay ayrılmak zorunda kaldım. Şu an Gaziantep'te günlük yayınlanan "Haber" Gazetesi'nde çalışıyorum.
Meslekteki siyah kadar derin, beyaz kadar açık 11 yılım böyle geçti. Eşime karşı hep bir "düzeltme hakkı" borcum oldu. Ama dünyaya yeniden gelsem yine gazetecilik yaparım.(EÖ)