Okuldan Haber Odasına (OHO) 2013’ün ikinci gününde “Haber Her Yerde” başlıklı oturum ile Vatan Gazetesi yargı muhabiri Kemal Göktaş konuştu. Konuşma,“Haber nedir?” sorusu ile başladı. Göktaş, haber yazımına farklı yaklaşımlar olduğunu ve bu farklılıkların değişik pratikleri de ürettiğini belirtti. Haberciliğe liberal yaklaşımın tarafsız ve nesnel olmayı şart koştuğunu, diğer bir yaklaşımın ise haberin ancak temsiller aracılığı ile anlatılabileceği ve her temsilin bir yeniden inşa olacağını belirten Göktaş, aktaranın öznelliği ve bu öznelliğin çizdiği çerçevenin öneminin altını çizdi.
“Gerçeği aktarmak imkansız bir şeydir, hiçbir şekilde aktaramazsınız. Gerçeğin sonsuz sayıda unsuru ve yorumlaması varken ancak görünen gerçeği aktarabilir; görünen gerçek de gazetecinin okuduğu ve analiz ettiği kısımdan oluşur.
“Burjuva, tekelci, yandaş medyada çalışsak dahi mücadele kavramı bizi habere götürecektir. Haber üretimi sırasında gerçekliğin sadece bir yanı üretiliyor. Biz kendi öznelliklerimizle bir gerçeklik tanımı yapıyoruz. Mücadele kavramına önem vererek bu gerçekliğin daha farklı yönlerini aktarma olanağına kavuşuruz. Haberin nesnel ya da tarafsız olduğu yalanına da teslim oluruz ne de bütün bu sınırlılıklar nedeniyle gerçek bir haberi veremeyeceğimiz kanısına kapılırız.
“Günümüzde siyasi gazetecilik revaçta. Hakim anlayış bu; gazetelerin tavırları var. Kitle yayıncılığından ziyade gazeteciliğin doğuşundaki gibi siyasi gazeteciliğe dönüş… Bu haber üretimini sıkıntıya sokan bir durum.
“Gazetecilik için uzmanlaşma çok önemli. Vatan gazetesi ilk kurulduğunda 20 muhabirdik ve her alanda bir muhabir vardı. Medyadaki gelişme sebebiyle artık haber üretimi derlemeye indirgendi ve uzmanlaşmayı gereksiz kılan, istihdamı medya patronlarının lehine çeviren bir durum oluştu. Artık 6 kişiyle gazete çıkarılmaya çalışılıyor ve herkesin birkaç alanı var. Ben aslen yargı muhabiriyim ama şimdi parlamentoda BDP ile de ilgileniyorum. Birkaç partiye beraber bakan arkadaşlar var.
“Fakat bir alanda derinliğine bilgi sahip olmanız haberi görebilmeniz açısından çok önemli. Uzmanlaşma gazetecilik pratiği yaparak gelişir, sadece okumak yetmez. Size bu olanak sağlanması gerekir ama işe ilk girdiğinizde size bu olanak sağlanmayacak. Sizin durumu zorlamanız ve gazetecilik pratiklerinizi belli bir alana yönlendirmeniz gerekir; bu başarı şansınızı da artırır. İyi bir gazeteci olmak için gereken diğer unsurlar ise merak ve duyarlılık.
“Dünyaya, insanlara, siyasete, sosyolojiye ilginiz yoksa ve bu alanlarla ilgili bir derdiniz yoksa, stajyerken dahi okuduğunuz bir haberde merak hissetmiyorsanız iyi bir gazeteci olmanız zor. Hangi ideolojiye mensup olursanız olun topluma dair kaygılar hissetmek ve o kaygılara göre gazetecilik yapmak her zaman bir ayrıcalıktır ve artıdır.
“Belli bir haber fikriniz olduğunda onu takip etmeniz gerekiyor. Fikri takip önemli. Haberin farklı yönlerini ele alabilmek ve haberin farklı yönlerini incelemek sizi öne çıkarabilir. Bir siyasinin basın toplantısından, izlenen bir duruşmaya kadar herhangi bir haberde farklı bir yön bulabilirsiniz. İlginç olabilecek noktaları bulmaya özen göstermek, habere herkesten farklı bakabilmek gerekiyor.
“Gezi sayesinde taşlar yerinden oynadı”
“Hak haberciliği ve insan hakları haberciliği yapan muhabirler için en önemli kaynak söz konusu yanlış ya da haksız uygulamalardan mağdur olan, mağdur olmasa bile karşı çıkan insanlarla konuşmak olacaktır. Mağdurların temsiline önem vermek gerekiyor ancak resmi kurumlara da önemli kaynaklar olarak danışmak gerekiyor. Mağdurların iyi kaynak olmasının sebebi kendilerine yapılanı çok iyi bilip aktarabilmeleri. Karşı çıkanlar ise uygulama üzerine çok düşünmüş, iyi bir argüman geliştirmiş oluyorlar o nedenle bu kişiler büyük kaynak.
“O anda söylenen bir söz bize ulaşamasa bile anlam kaybetmiyor, ilerde mutlaka her söylemin bir yansıması oluyor. 30 yıldır süren ve kamuoyuna yansıtılamayan bir Kürt mücadelesi var. Demokratik teamüller açısından çok kötü bir ülkede yaşadığımız için yıllardır onların sözleri ve söylemleri birikti. Gezi sayesinde taşlar yerinden oynadı ve medya değişime girdi. Zor bir süreç oldu ama Gezi’de ‘Bize 30 yıldır Doğu’daki savaşı bu medya anlatıyormuş’ diyerek Türk bayrağı taşıyan biri gezebiliyorsa o 30 yılın mücadelesi boşa gitmemiş diyebiliriz. Türkiye tarihini ‘Gezi’den önce’ ve ‘Gezi’den sonra’ diye ayıracağımızı düşünüyorum.
“Hegemonya yüzde 100 kurulamaz çünkü her kurumda bir direniş olanağı var. Yüzlerce farklı söylem yöntemi var. Bazen bir gazetede, o kurumdan beklenmeyen bir haber görülebiliyor. Bu haberin uygun bir şekilde kurgulanmasından dolayı böyle. Ana akımda bile hep bir mücadele içinde olmanız gerekiyor. Örneğin ben asla kimse için terörist başı demedim ya da kimse için terörist yazmadım, ki çok da haber yazmışımdır.”
Gazeteciliğin gücü kamuoyuna hitap edebilmesi
Göktaş’a göre gazeteciliğin en önemli güç aldığı noktalardan biri kamuoyuna hitap edebilmesi. Bir muhabirin yaptığı haberlerin kimi zaman kurumun okur kitlesine hitap etmediği için dikkat çekemeyebileceğini söyleyen Göktaş, kendisinin de uzun süre bu durumda kaldığını ve yaptığı hak ihlali haberlerinin çalıştığı gazetenin okur kitlesi tarafından önemsenmediğini belirtti.
Göktaş, “İmdadımıza sosyal medya yetişti, bir blog açtım ve bu büyük fark yarattı. Beni daha önce okumayan bir kitleye de ulaşmayı başardım ve haberlerim daha çok okunmaya başladı” dedi.
Katılımcılardan Başbakan’ın Gezi sürecinde düzenlediği basın toplantılarından birinde kritik bir soru yönelten Reuters muhabiri Birsen Altaylı ile ilgili bir soru geldi. Göktaş’a, Reuters muhabiri Altaylı’nın bir daha Başbakan’ın bulunduğu bir resmi toplantıya alınmama gibi bir ihtimali olup olmadığı soruldu.
Göktaş, bu konu hakkında kesin bir bilgisi olmadığını belirterek şöyle cevap verdi:
“AKP dönemi dediğimiz dönem aslen 2007’de başlıyor. 2007’den önce böyle bir olasılığı konuşamazdık bile ama 2007’den beri çok farklı bir devlet ile karşı karşıyayız. Şimdi o Reuters muhabiri bir daha başbakanın olduğu bir yere gerçekten de giremeyebilir ve bu şaşırtıcı olmaz, ne yazık ki bu haldeyiz. Basın toplantılarında istenmeyen sorular soran bazı arkadaşlarımızın başbakanlık akreditasyonları iptal edilebiliyor.”
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde uygulamalı gazetecilik dersi de veren Göktaş, Türkiye’deki iletişim eğitimine de değindi:
“İletişim fakültelerinin teorik derslere ağırlık vermesini anlayışla karşılıyorum. Pratik deneyiminden çok bilimsel düşünen, bilimsel araştırma yapmaya hazır birey yetiştirmek daha önemli, sonuçta üniversiteler meslek yüksek okulu değil. Ancak gelen stajyerler haber yazmayı bilmeden geliyor. Bu eğitim sisteminin bir kusuru ancak en azından haber yazmayı en azından bilerek, belli bir pratik donanımla gelmek önemli. İletişim fakültesi mezunlarının diğer mezunlara göre donanım eksikliği olabiliyor. Belki de gazetecilik eğitimi yüksek lisansta verilen bir şey olsa daha iyi olabilir.” (EK/EKN)