Seminerde kütüphanecilik, feminizm, feminist araştırma yöntemleri ve feminizmin sorunları üzerine konuşmalar yapıldı.
Gülbahar: Kadınların tek kuruşu yok
Yeni TCK ve şiddet üzerine konuşan TCK Kadın Platformu'ndan avukat Hülya Gülbahar kadınların ekonomik güçlerinin olmadığını söyledi.
Gülbahar, "Kadınların tek kuruşları dahi yok. Bu şu anlama geliyor. Kadınlar boğaz tokluğuna çalışıyorlar. Yani ev içi emek bedavaya gelmiş oluyor" dedi.
Osmanlı döneminde de kadınların çalıştığını söylüyor Gülbahar.
"Bunu kadınların çalışmasını yasaklayan yasalardan çıkarıyoruz. Örneğin 'kadınlar esir pazarında ticaret yapamaz', 'kadınlar çamaşırhane açamaz' diye yasa çıkarıyorlar."
Çalışan kadın hala erkeğe hizmet ediyor
Gülbahar, kadınların ev dışında elde ettikleri gelirle erkeğe hizmet ettiğini ve hala da hizmete devam ettiğini söyleyerek, kadınlar için ev işinin değersiz görüldüğünü açıklıyor.
"Kadınlar bir işim olsa diye düşünüyorlar. Buna yönlendiriliyorlar. Oysa seksen yılda çalışan kadınlar az bedel ödemediler ve hala ödüyorlar. Kadın olarak vitrin olmak, hem iyi çalışmak, hem iyi anne olmak, hem de iyi bir eş olmak, erkeklerle rekabet etmek. Çalışsa da çalışmasa da kadın ekonomik şiddeti yaşıyor. Bununla da aslında kadının hizmetini ve itaatini sağlamlaştırıyorlar."
Miras hukuku ve namus cinayetleri
Miras hukukuna ve kadına yönelik şiddete dikkat çeken Gülbahar, "Namus" olarak adlandırılan cinayetlerin temelinde ekonomik nedenler yattığını belirtti.
"Kadın ve erkeklerin gayri menkulleri eşit paylaşımı konusunda 1926 da yasa çıkıyor. Ama uygulanmıyor. Kadın kendine ait olan malı (tarla, bilezik vb) vermek istemeyince öldürülüyor. Adı da namus meselesi oluyor. Pek çok namus cinayetinin arkasında ekonomik nedenler yatıyor.
TCK'de yapılan değişiklerin "bizde de var" mantığıyla yapıldığına dikkat çeken Gülbahar, "Kritik noktalar dışında aile hukuku, İsviçre hukukunun aynısıdır. Ama iş soyadı ve evlilikte edinilen malların paylaşımına gelince değiştirmeye başlıyorlar" diyor.
Çocuklar babanın soyadını taşıyacak
Gülbahar, "Soyad" sorununda, kadın lehine bazı gelişmeler kaydedilmesine karşın, çocukların hala babanın soyadını taşıdığını, kadın örgütlerinin itirazlarının kabul edilmediğini söyledi.
"Bunu gerekçelendirdikleri nokta gelenek göreneklerdir. Ona göre 'soy baba üzerinden yürümelidir' denmektedir. Yani çocuklar her zaman babanın. Bu durum, insan soyunun kimin üzerinden yürüdüğünü, kadınların kime ait olduklarını gösteriyor. Ama evlilik dışı doğan çocuklar, annenin soyadını alıyor. Bu şekilde de gayri meşrululuk yerleştiriliyor."
Kadınlara yedirmeyiz
Erkeklerin en çok direndikleri noktanın Türk Medeni Kanunu'nda yapılan değişiklikler olduğunu açıklayan Gülbahar, bu konuda da şunları söyledi:
"Evliliklerde edinilmiş malların paylaşımında diretiliyor. Bu konuda tüm partiler anlaştılar. Varolan görüş ayrılıkları bu konuda ortadan kalkıyor. Evlilikte edinilen malların paylaşımı yasasını tüm çabalara rağmen ancak 1 Ocak 2002den sonra geçerli olacak şekilde kabul ettirebildik. O yüzden de şu an kadınların yaşamında bir değişiklik olmuyor. Şimdi de bunu değiştirmeye çalışıyoruz."
"Devlet kadın -erkek eşitliğini sağlamak zorunda" diye konuşan Gülbahar, karar mekanizmaların ve meclisin kotaya göre düzenlenmesini istedi. Müstehcenlik, aile içi şiddet konusunda oldukça iyi kararlar olmasına karşın yasadan kadın tanımının çıkarıldığını söyledi. Gülbahar, Ensestin de yasaya girdini dikkat çekti.
Feminizm herkes içindir
Avukat İnci Kerestecioğlu da toplantıda Feminizmin sorunlarının feminist kavramın sorunları olduğunu ifade etti.
Keresteci oğlu, feminizmde üç kritik dönem olduğunu açıklarken, ilk dönemin, Osmanlı modernleşmesinin yaşandığı 1876 dan Cumhuriyete kadar olan ve erkek feministlerin olduğu dönem olduğunu söylüyor.
"Avrupa'ya açılan, yazan çizen erkekler var. Bunların yanına partner gerekiyor. Bir de arka cephede süren yoğun siyasal mücadeleler. Bu dönemde kadının gerçekliği araçsal. Çünkü bu medeniyetleri göstermesi bekleniyor. Kadında bu rolü içselleştiriyor.
"Daha sonraki süreçte milliyetçilik gelişiyor. Cumhuriyet güçlü bir önder ve onun bahşettiği haklarla geliyor. Bu nedenle de kadınlar cumhuriyete hep borçlular.
İkinci dalga feminizm
Kerestecioğlu, ikinci dalga feminizmden de söz etti.
"Bu dalgada kadınların yer almasında sol örgütlerin payı var. Sol örgütlerdeki cinsiyetçi bakış kadınları arayışa götürüyor. Ve sonuçta kadınlar kendi tarihlerini, yazmaya başlıyorlar. I. Kadın Kurultayında tartışılıyor.
"Kadınlar bilinç yükseltme çalışmalarıyla kendilerinden yola çıktılar. Ama genelleşemediler. Bu süreç özel alanı açtı ama, feminist hareketin kendisi de özel alan ile kamusal alan arasında köprü kuramadı. Parçalanma çok yaygın."
Dünya Kız kardeşlik projesi
Kerestecioğlu, konuşmasında "Dünya Kızkardeşlik" projesinden söz etti ve kadınlar arası bilinç yükseltme çalışmalarına değindi.
"Cinsiyetçiliği kadınlar arasındaki ilişkide görmek mümkün. Bunun için bilinç yükseltmenin önemi büyüktür ve bu dayanışmayla aşılır. Aksi halde günün peşinden koşma, parçalanma devam eder. Bilinç yükseltme çalışmalarında öğreten yoktur. Herkes birbirinden öğrenir." (MY/AD)