"Buraya 64 milyon dolar verip aldılar. İçine de bir o kadar masraf yaptılar. Kaç yüz yıllık mazisi var. Bak, bunu senden önce alanlar hep gitmiş. Ölümlü dünya; sen de gideceksin kardeşim. Ne yapacaksın sen burayı, cebine mi koyup götüreceksin? Güvenme malına, mülküne, servetine, toprağına. O toprağın başka bir adı vardır o da yerdir. O yer, öyle bir yer ki seni de yer beni de yer, onu da yer."
Taksim, Tünel civarında “Kedilerin babası” olarak bilinen 63 yaşındaki Süleyman Akova, içinden çokça değerli hayatın geçtiği ve şimdilerde restore çalışmaları nedeniyle kullanılmaz halde olan Narmanlı Han için söylüyor bu sözleri.
TIKLAYIN - NARMANLI HAN'DA İNŞAAT TARTIŞMALARLA BAŞLADI
Akova’nın hikâyesi Adana’dan Unkapanı’na, oradan da Narmanlı Han’a kadar uzanıyor. Dört yıl boyunca tartısını eline alıp tezgâhını açtığı Narmanlı Han’dan çok uzaklaşamamış. Onu önünde tartısı, kafasında fesi, büktüğü dizlerine ve yanına kıvrılmış kedileriyle Han’ın tam karşısındaki boş bir binanın önünde bulmak kolay oluyor.
Kendisiyle tanıştığımda onu tanıyabileceğimi iddia ederken söz yazarı olduğunu; Alişan, Sinan Özen, Selahattin Özdemir gibi birçok isme söz yazdığını öğreniyorum. Hikâyesinin Unkapanı faslı, ‘kan davası’ nedeniyle Diyarbakır’dan kaçarak Adana’ya yerleşen ve 17 yaşındayken tanıştığı ilk aşkından başlıyor.
Önünden geçerken hep gülerek gördüğüm Akova’nın aslında çok yalnız bir insan olduğunu da öğreniyorum. Adana’da beş çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olan Akova önce annesini ardından babasını ve sonrasında da trafik kazasında bir kardeşini kaybetmiş:
“Annemi kaybettiğimde en büyük acıyı yaşadım. Sonra diğerleri geldi. Yakınlarını da kaybetsen insan alışıyor.”
“Sözler şarkıya çevriliyormuş”
Ailedeki kayıpların ardından Akova, diğer kardeşleriyle de ilişkisini çok samimi tutmuyor. Herkes gibi kendisinin de bir dünyası olduğunu ve yalnızlığı, tek başınalığı kanıksadığını, kendini özgür hissettirecek eylemlilikleri çok sevdiğini anlatıyor ve en çok da seyahat ederken özgür hissettiğini ekliyor:
“En azından huzurluyum, mutluyum. Başımı yastığa koyduğum zaman rahat uyuyorum. Kışın seyahat etmek iyi geliyor; kar yağan dağları, ormanları seyretmek…”
Yaklaşık sekiz yıl söz yazarlığı yapan Akova, bu işten yeni şeyler de öğrenmiş. Ancak internetti, korsandı derken telif hakkını alamayınca meslekten soğumuş ve yazdığı sözleri satmamaya karar vermiş:
“Bunun ölçüsü varmış, kafiyesi varmış, ben bilmiyordum. İçimden gelen şeyleri hep ölçülü yazıyormuşum benim haberim yok. Sonradan bu sözlerin güfte yapılıp şarkıya dönüştürüldüğünü öğrendim.”
“Yarası durmaz ama ilk göz ağrısı unutulmaz”
Hayatına Adana’da kebapçılıktan çaycılığa kadar bir dolu iş yaparak devam eden Akova, “uzun hikaye” diyerek nedenini geçiştirdiği ve ona şiirlerini yazdıran ilk aşkından ayrılmış. İlkokuldan sonra okulu da bırakmış. Zaten söz yazmanın okumayla da ilgili olmadığını, içinden gelenle aşkının birleşiminin bunu yarattığını söylüyor:
“Söz yazmanın okulu yoktur. Bizim hocamız Allah'tır, bu içten gelen bir duygudur. O zamanlar sevda da olunca... Yarası durmuyor da ilk göz ağrısı unutulmuyor. Onun ismini başka birinde duysan bile o aklına gelir. Bir Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun misali değil ama oldu yani bir şeyler.”
24 yaşında evlenen Akova, altı yıl sonra da eşiyle boşanmış. Anlaşarak ayrıldıkları eşiyle çocukları yok. Gençlik zamanında insanın böyle şeyleri düşünemediğini söylüyor.
Adana’da tutunamayınca İstanbul’a tekrar dönen Akova 16 yıldır bu şehirde Tarlabaşı’nda tuttuğu bir odada yaşıyor. Dört sene evveline kadar otel parası bulamayıp sokaklarda yatmışlığı da var.
“Kediler can yahu nankör olur mu”
Bir arkadaşının tavsiyesiyle önüne tartıyı koyup para kazanmaya çalışan Akova, Narmanlı Han’la ve özelliğine göre isim taktığı Kırçıl, Garfield, Korsan, Saruhan ve daha birçok kedisiyle burada tanışıyor. Önceleri yediği dönerlerden verdiği kedilere para kazandıkça mama almaya da başlamış.
“İşim de rast geldi bunların sayesinde. Ben zaten hayvanları severdim. Adana'da köpeğim de vardı. Kedilerin sevgisi burada başladı. Kedilerin bu kadar sevecen, cana yakın olduklarını bilmiyordum. Nankör diyorlar onlara. Onlar değil insanlar nankör. Kediler can yahu nankör olur mu?
“Hayvanlar beni teselli ediyor, huzur veriyor. Yani zararsız varlıklar en azından ihanet etmiyor. Yemek verirsen yiyor vermezsen yemiyor, bir köşeye kıvrılıp yatıyor.”
“Sana bir şiir okuyayım mı”
Yanımıza yanaşan bir kadın kedilerin fotoğrafını çektikten sonra tartılmak isteyince sohbetimiz bölünüyor Akova ile. "Sana bir şiirimi okuyayım mı" diyor ve sonra devam ediyor:
“Gerçeği söyledim kötü ben oldum
Sevgiyi bekledim nefreti buldum
Bir aşkın uğruna bin köle oldum
Bu hayat böyleyken gel de çıldırma
*
“Sevmiştim gönülden ben terk edildim
Mutluluk görmeden tükendim bittim
Ölmeden ölmeyi ben kabul ettim
Bu hayat böyleyken gel de çıldırma
*
“Kederle yoğrulmuş ruhum bedenim
Kayboldu ümidim bitti emelim
Koskoca dünyada yokmuş sevenim
Bu hayat böyleyken gel de çıldırma". (TP/ÇT)