Artık çıkmaza giren ve avukat krizi ile anadilde savunma krizi nedeniyle yol alınamayan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) davasının dün (10 Ağustos) görülen 27. duruşmasından da sonuç alınamadı.
Mahkemenin sanıkları bölerek almasına itiraz eden Diyarbakır Barosu'nun avukat göndermediği duruşmada, anadilde savunma talebi bir kere daha reddedilerek, duruşma 25 Ağustos'a ertelendi ve davanın başka ile aktarılması gündeme geldi.
"KCK, siyasi iradenin davası"
2 binin üzerinde insanın tutuklu olduğu ve Türkiye'nin en büyük davalarından biri haline gelen KCK davası hakkında bianet'e değerlendirmelerde bulunan Avukat Ergin Cinmen, bu davanın bir savcı tarafından açılan normal bir dava değil, doğrudan siyasi iradenin yürüttüğü bir dava olduğu görüşünde. "Bağımsız yargı" ifadesinin anlamsızlığına vurgu yapan Cinmen, soruşturmanın ilk önce İçişleri Bakanlığı'na bağlı polisler ve Adalet Bakanlığı'na bağlı özel yetkili savcılar tarafından yürütüldüğüne dikkat çekiyor.
Ergin Cinmen, KCK davasının Kürt sorununun çözülmemesi için açılmış bir dava olduğu görüşünde.
"Yöre halkının oylarıyla seçilmiş belediye başkanları, insan haklarıyla uğraşan avukatlar ve bölgenin önde gelen aydınları, entelektüelleri bu davanın içerisinde yer alıyor" diyen Cinmen, ancak "Kürt sorununu nasıl içinden çıkılmaz bir hale getiririz" diye düşünen birilerinin bu davayı açmış olabileceği görüşünde.
"CMK ve Lozan'da anadilde savunma hakkı tanınıyor"
Dava sürecinin kilitlenmesine yol açan başlıca etkenlerden biri olan "Anadilde savunma"nın bir hak olduğunu ifade eden Cinmen, konuyla ilgili şu sözleri söyledi:
* Sanıklar anadillerinde savunma yapmak istiyorlar. Ancak mahkeme, yıllar öncenin terminolojisiyle "bilinmeyen bir dilden" bahsediyor ve "Bilinmeyen ve Kürtçe olduğu düşünülen bir dil konuştukları için ifadeleri alınamaz" diyor.
* Devletin televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılıyor ama yine bu devletin hakimi, Kürtçe konuşan insanların dilleriyle ilgili "Bilinmeyen bir dil" tanımı yapıyor. Bütün bunlar Kürt sorununu işin içinden çıkılmaz hale getiriyor.
* Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 202. maddesinde, "Sanık meramını en iyi anlatabileceği dilde savunma yapabilir" deniyor. Yani mesele Türkçe bilip bilmemek değil, meramınızı en iyi hangi dilde anlatabiliyorsanız, o dilde savunma yapma hakkınız var. Ayrıca Lozan Antlaşması'nın 39. maddesi de bu hakkı güvence altına alıyor.
* Bu şudur: "Evet, ben Türkçe biliyorum ama benim ana dilim Kürtçe. Ben meramımı Türkçeden daha iyi Kürtçeyle anlatabilirim" dedikten sonra o sanığın tercihidir. O kişinin meramını en iyi nasıl anlatacağını hakim bilemez, o kişi bilebilir ancak. Bu nedenle de mahkemenin Kürtçe savunmaya izin vermesi gerekir.
"Dünya literatürüne girecek bir dil davası"
Olayın hukuki yanı bir yana, Ergin Cinmen, dünya literatürüne girecek bir dil davasıyla karşı karşıya olduğumuz görüşünde.
Ülkede yaşayan halkın bir bölümünün anadiliyle mahkemelerde savunma yapmak istemesi ve bunun devlet tarafından engellenmesinin Türkiye'nin ırkçılık suçlamasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum olmasına yol açabileceğini söyleyen Cinmen, yargılananların meramlarını en iyi Kürtçe anlatabilecekleri konusunda ısrarcı olduklarını ve kendisine göre de bu ısrarın meşru bir ısrar olduğunu ifade etti.
"Dil için yapılan mücadelenin simgesi"
19 Temmuz'da bir grup avukatla birlikte Diyarbakır'a giden ve Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu bulunan bir grup KCK sanığı ile görüşen Ergin Cinmen, KCK sanıklarının ziyaretten son derece memnun olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
* Hiç kimse orada bir suç işlediğini düşünmüyordu. Tam anlamıyla suçsuzluk psikolojisi içerisindelerdi. Ama bunun yanında Kürt olduklarını ve anadillerinin de Kürtçe olduğunu ifade ediyorlardı.
* Bu nedenle haklı olarak Kürtçe savunma yapmak konusunda hayli ısrarcılar. Bu süreç beni çok etkiledi. Kürt gerçeğini daha yakından anladım.
* Cezaevindeki durumları iyiydi. Ancak cezaevindeki durumları ne kadar rahat olsa da, gardiyanlar saygılı davransa da bu tutukluluk sonuçta.
* Bence gardiyanlar da bu tutukluluklardaki haksızlığın altında eziliyorlar. Oradaki tutukluların halleri personellere de aksetmiş.
* Bir avukat arkadaş var orada yatan. İddianamesine insan hakları hakkındaki davalarını da alıyorlar ve KCK ile bağdaştırıyorlar. Bu arkadaşın rüyasında kendisini savunma yaparken gördüğünü anlatması beni çok etkiledi.
* Başka bir tutuklu avukat arkadaş "Ben adalete artık güvenmiyorum" diyor. Bir avukat bunu söylüyorsa bu, gerçekten onun suçsuzluk psikolojisi içerisinde olduğunu gösterir.
* Bu insanları zamanında işkencehane haline getirilen Diyarbakır cezaevine koymuşlar. Bir kendi mağduriyetlerini, bir de 1980'lerdeki Diyarbakır Cezaevi'ndeki zulmü hissederek ikinci mağduriyeti yaşıyorlar.
* Dava daha ne kadar sürecek belli değil. Ama ne kadar sürerse sürsün, bu dava dünya literatürüne dil için yapılan mücadelenin simgesi olarak girecektir.
"Sorunu çözecek olan siyasi iktidar"
Kürt sorununun çözüm iradesinin siyasi iktidarda olması gerektiğini söyleyen Cinmen, AKP'nin bu sorunu çözmemek için elinden ne geliyorsa yaptığı görüşünde.
"KCK soruşturması açıp halkın önde gelen isimlerini tutukluyorsunuz, üstüne mahkemede anadilde savunmaya izin vermiyorsunuz. Hem bunları yapıp hem de bu işi çözmeniz mümkün değil" diyen Cinmen, bu durumda çözüm iradesinin kimsede olamayacağı görüşünde.
Ancak bunun yine de hükümeti ilgilendirdiğini savunan Cinmen, "PKK bizim dışımızda bir oluşum. Ben onlara söz söyleme durumunda değilim. Bu işin çözümünü halkın oyuyla oraya gelen hükümetten beklememiz gerekir" diyor.
Türkiye'nin Suriye'deki insan hakları ihlallerine "Dış işimiz değil, iç işimiz" diyerek yaklaşmasına atfen "Ya yarın başka bir ülkenin yetkilileri de 'Neden mahkemede Kürtçeyi yasaklıyorsunuz' diye sorarsa ne cevap vereceksiniz?" sorusunu yöneltiyor. (EKN)