“Bu belki de Türkiye’de bir ilk olacak; işçilerin fabrikada sadece kendisi için ürettiği, yine işçilerin yönettiği bir kooperatif.”
Kazova işçilerinden Bülent Ünal ile Dursun Ceylan, Şişli’deki tekstil fabrikasını nasıl işgal ettiklerini, nasıl üretime başladıklarını ve kooperatif projelerini bianet’e anlattı.
Kazova fabrikası yedi ay önce kapandı, 94 işçi tazminatları ve maaşları verilmedi. Patronlar Ümit Somuncu ve Mustafa Umut Somuncu fabrikanın çoğunu bir gecede boşaltarak kayıplara karıştı.
10 Kazova işçisi o günden beri direniyor.
Önce fabrika önüne çadır açtılar, direnişe başladılar.
Sonra işçilerin toplu olarak düzenlediği Cumartesi eylemlerine katıldılar, haklarını alamadan işten atılan diğer işçilerle Taksim’den Galatasaray’a yürüdüler.
1 Mayıs’tan sonra her şey değişti. Taksim’de eylem yapmak istediklerinde, polis copu ve biber gazıyla engellendiler.
28 Haziran’da “Gezi direnişinden aldıkları güçle” fabrikayı işgal ettiler.
Cumartesi günü de fabrikada kalan malzemelerle kazak üretmeye başladılar. İlk ürettikleri kazakları, hapisten kendilerine destek mektubu gönderen kadın ve çocuk mahpuslara yollayacaklar.
Hukuki süreci de başlattılar ancak açtıkları davada bir ilerleme kaydedilemedi.
“İzinden döndük, kapı duvar!”
Üç çocuk babası, 55 yaşındaki Dursun Ceylan bu noktaya nasıl geldiklerini şöyle anlattı:
“31 Ocak’ta izne gönderildik. Fabrikanın kapanacağını, bize de izin dönüşü tazminatlarımızın verileceği söylendi. 8 Şubat’ta geri döndük, kapı duvar. Fabrikadaki mallar tasfiye edilmiş.”
“Fabrikanın sahibi Somuncu'nun avukatları bize senet vermeyi teklif ettiler, güvenip almadık. Patron imzalarsa alırız, dedik. Onu da kabul etmediler.”
“94 işçi bir anda işsiz ve parasız kaldık.”
“Ertesi sabah yine geldik, kapıya kilit vurmuşlar. Zaten öncesinde de 3-4 yıldır maaşlar düzgün ödenmiyordu, cep harçlığı gibi küçük paralar veriyorlardı.”
“Son dört ay da hiç maaş almadan çalışmıştık. Yani, bugün itibariyle 10 aydır maaş almadan yaşamaya çalışıyoruz.”
“Polis, yaşlı-çocuk demeden saldırdı”
“İlk günden çadır açtık ama gelen giden olmadı pek fazla. Sesimizi duyurmak için, diğer işten çıkarılan işçilerin hep birlikte düzenlediği Cumartesi yürüyüşü vardı, biz de katıldık. Her Cumartesi, Hey Tekstil, BEDAŞ, Roseteks, Darkmen, Kiğılı işçileriyle birlikte yürüdük.”
“Ama 1 Mayıs’tan sonra her şey değişti. 27 Nisan’da sorunsuz yaptığımız yürüyüşe 4 Mayıs’ta izin verilmedi. Taksim meydanında polis saldırısına uğradık, coplandık, biber gazına maruz kaldık. O zaman kadar yaptığımız eylem bu sefer suç oldu, yaşlı, çoluk-çocuk demeden su sıktılar üzerimize, zorumuza gitti.”
“Patron ‘terörist’ dedi, polis ‘vatan haini’”
Ceylan, patronun arada sırada kendilerine yanında çalışanlar aracılığıyla haber gönderdiğini, işçilere “terörist” dediğini söyledi:
“Eylemlerimizde de polis bize ‘vatan haini’ diyor.”
Fabrika işgaline nasıl karar verdiklerini de şöyle anlattı:
“Gezi direnişi çok şeyi değiştirdi. Yaptıklarımız ses getirmeyince biz de fabrikayı işgal etmeye karar verdik. 28 Haziran’dan beri buradayız. Patron, boş duran fabrika işgal edilince ‘Fabrikama giremiyorum’ diye açıklama yaptı.”
“Gezi’den sonra bize sahip çıktılar”
Ceylan, “Gezi direnişi başka neyi değiştirdi?” sorusunu da şöyle yanıtladı:
“Birçok şeyi… Örneğin, biz Başbakan Erdoğan’ın evinin önünde basın açıklaması yapmak istedik. Ramazan Bayramı’nın birinci günüydü. Otobüslere bindik, daha Şişli’den çıkamadan polis otobüsleri durdurdu, bizi indirmek istedi.”
“Otobüsteki herkes polise karşı çıktı, bizi vermeyeceklerini, polisin kendi seyahatlerini engellediğini söylediler, kızdılar polise. Daha önce böyle bir destekle hiç karşılaşmamıştık. Bize daha önce sırtını dönenler şimdi sahipleniyor.”
İlk üretimler yolda
Darmadağın hale getirilmiş fabrikayı tekrar işler hale getirmeleri de çok kolay olmadı.
“Makineleri yaptırmak istedik, mühendisler çok para istedi. Çekirdekten yetişme bir usta bulduk, maliyetine yapacağını söyledi. Kabul ettik, borç-harç verdik parasını. İki makineyi yaptırdık, onlarla üretime geçtik.”
“Yıkama-ütüleme işi artık burada yapılamıyor, ilk üretimimiz olan kazakları yıkamaya gönderdik, bugün gelecekler. Numunelerin kontrollerini yapacağız.”
Şu anki kapasiteyle, günde 200 kazak yapabilecek durumdalar. Bu sayıyı artırmak istiyorlar.
“Halk da ucuza kaliteli kazak giysin”
Ceylan, “20 TL maliyetle ürettiğimiz mallar, mağazalarda 150-300 TL’ye satılıyordu. Burada pahalı markalara kaliteli üretim yapılıyordu” diyor.
“Biz 30 TL’ye satacağız, halk da bu paraya naylon-orlon kazak giyeceğine, kaliteli kazak giyecek.”
“İşçi, asansörden ucuza geliyor”
İşçilerden Bülent Ünal da çadır nöbeti sırasında sorularımızı yanıtladı, ardından da birlikte fabrikayı gezdik.
Ünal, girişteki asansör kapısını göstererek başladı söze:
“Burada asansör boşluğu var ama asansör yok. ‘Ortacı’ tabir edilen asgari ücrete çalıştırılan iki genç işçi, beş katlı fabrikada kumaş balyalarını günde onlarca kez merdiven inip çıkarak sırtında taşıyordu. Patron için, işçi asansör maliyetinden ucuza geliyordu.”
“İşçiye 60 derece, müdüre klima”
Beş katlı fabrikada, müdürlerin ve işçilerin bölümleri ayrı. Ünal, “Müdürlerin yemek salonunda bile klima vardı. Ancak ortam sıcaklığının 60 dereceye vardığı ütü bölümünde işçilere sadece 2-3 vantilatör verilmişti” diyor.
Çalışma saatlerinin sabah 08:00’den akşam 18:00’e kadar olduğunu anlatan Ünal, buna “zorunlu mesailerin” de eklendiğini, işçilerin çıkarılmadan önce de ağır şartlarda çalıştığını anlattı.
“Patronsuz bir yaşam kurmak istiyoruz”
Bülent Ünal, amaçlarının işçilerden oluşan bir kooperatif kurmak olduğunu da anlattı:
“Patronsuz bir yaşam kurmak istiyoruz. Kendimizin üretip satacağı bir model. Herkes yine işçi olarak çalışacak ama insanca koşullarda, yaşanabilir bir ücrete, altı saatlik mesailerle… Kazancımızın bir kısmını da direnişte olan diğer işçilerle paylaşacağız.”
Ünal, bunun kolay olmayacağını ama böyle bir hayatın mümkün olduğunu söyledi.
Forumlarda satış yapacaklar
Peki ya sendikalar? “Nakliyat-İş’ten başka ziyaretimize gelen olmadı, sendikalardan destek görmedik” diyor Ünal.
İşçiler kısıtlı imkanlarla ürettikleri kazakları şimdilik mahalle forumlarında satarak hammadde ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacaklar. Abbasağa Forumu’nu daha önce de ziyaret ettiklerini ve konuşma yaptıklarını söyleyen Ünal, direnişteki işçilerin söz aldığı bir forum da yapılabileceğini söyledi.
Ünal, “Bundan sonra baskı daha da artacaktır, daha çok desteğe ihtiyacımız var” diyerek tamamladı sözlerini. (AS)