"31 Mart seçimlerinden sonra kayyumlardan geri aldığımız şey 'belediyeler' miydi, emin değilim. Belediye dışında her şeye dönüştürülmüş, yıkım ve azap politikası ile içi değiştirilmiş, deyim yerinde ise insanlıktan çıkarılmış yerlerdi."
31 Mart yerel seçimlerinden sonra, Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) kayyum yönetimlerinden aldığı belediyelerin borç durumu üzerine görüştüğüm HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu Eşsözcüsü Selahattin Aslan durumu anlatmak için söylüyor yukarıdaki ifadeleri.
11 Eylül 2016 tarihinden itibaren İçişleri Bakanlığı, Demokratik Bölgeler Partisi'nin (DBP) elinde bulunan 105 belediye başkanından 95'inin yerine vali, vali yardımcısı ya da kaymakamları kayyum olarak atadı. Bu belediye başkanlarından bazıları tutuklanıp cezaevine kondu. 31 Mart yerel seçimlerinde ise HDP üç büyükşehir, beş il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere 65 belediye başkanlığı kazandı. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) sonucunda ihraç edildikleri gerekçesiyle beş ilçe ve bir belde belediyesinde başkanlara mazbataları verilmedi. 65 belediye başkanlığından 50'si kayyum yönetimindeydi. Şu an HDP’li eş belediye başkanları yönetiminde 59 belediye bulunuyor.
Selahattin Aslan
Kayyum yönetimindeki 50 belediyenin durumunu, kayyum yönetiminden kalan borçları ve HDP’li belediyelerin neler yapacağını HDP Yerel Yönetimler Komisyonu Eşsözcüsü Selahattin Aslan, "Her gün yeni bir borç kalemi çıkıyor" sözleriyle anlatıyor.
31 Mart belediye başkanlığı seçimlerinden sonra, kayyum atanan bazı belediyeleri HDP seçimde tekrar kazandı. Seçimden sonra bazı yerlerde mazbatalarını alamayan belediye başkanlarınız kadar, kayyum döneminden kalan borçlar da tartışma konusu oldu. Şimdiye kadar kayyum atanıp da seçimde tekrar kazandığınız belediyelerin borç durumuna ilişkin elinizde nasıl bir veri var? Bu verilere göre hangi belediye ne kadarlık borç bırakmış görünüyor?
31 Mart seçimlerinden sonra kayyumlardan geri aldığımız şey “belediyeler” miydi, emin değilim. Belediye dışında her şeye dönüştürülmüş, yıkım ve azap politikası ile içi değiştirilmiş, deyim yerinde ise insanlıktan çıkarılmış yerlerdi. Kayyum dediğimiz şey, bir ‘rejim’ temsiliyeti olarak çalışmış ve devletin propagandasını yaptığı gibi yarar değil tamamen zarar üzerine kurgulanmış. Haliyle en başından beri arkasına devletin şiddet ve hesap sorulamaz hukukunu alarak, yolsuzluktan tutalım keyfi harcamalara kadar ne varsa yapılmış. İl, ilçe ve beldeler adeta talan edilmiş.
Belediyelerimiz açısından “borç” burada sadece bir “kayıp gönderge”dir. Yani üstü örtülen, çarpıtılan bir araçsallık hali. Demek istediğim, belediyelere dair çıkarılan borç tablomuza bakıldığında, son derece bilinçli çalışıldığını görüyoruz. Özellikle Diyarbakır, Van, Mardin merkezlerinde borçlandırmada adeta bir yarış olmuş.
Yüksekova, Kızıltepe, Nusaybin, Cizre, Sur gibi politik iklim ve duruşun sert olduğu yerler ise borç adı altında tamamen bir cezalandırmaya gidilmiş. Yani şunun altını çizmek gerek, devlet yüz yıllık geleneğini te’dib, tenkil, temdin ve tasfiyeyi yeniden hayata geçirdi.
Borç konusu, bunun bir çıktısıdır. Bu yönü ile bakılırsa daha iyi anlaşılacağı kanısındayım. Ki bırakılan borç miktarlarına baktığımızda işin vahameti ortaya çıkıyor.
“Her gün yeri bir borç kalemi çıkıyor”
Fotoğraf: Mezopotamya Ajans
Birkaç örnek vermek gerekirse, iki buçuk yıllık süre içinde; Van Büyükşehir 1,5 milyar TL, Mardin Büyükşehir 1 Milyar TL, Kars Belediyesi 400 milyon TL, Batman Belediyesi 307 milyon 328 bin TL, Silopi 133 milyon 453 bin TL, Cizre 220 milyon 793 bin TL, İdil 48 milyon TL, Sur 152 milyon TL, borçsuz Siirt’te 115 milyon TL, Yüksekova 680 milyon TL, Silvan 65.868 milyon TL, Kurtalan 215 milyon TL, Varto 4,2 milyon TL, Bismil 120 milyon 707 bin TL, Bulanık 172,5 milyon TL, Patnos 136,4 milyon TL, Derik 15 milyon TL, Hazro 4,5 milyon, Dersim Akpazar Beldesi 1,5 milyon TL, Muradiye 32,6 milyon TL, Bekirhan 8,8 milyon TL, Erciş 161,3 milyon TL borç var. Kayyumun atandığı tüm belediyelerde durum böyle.
Birkaç noktaya da dikkat çekmek istiyorum. Bakın Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni söylemedim, çünkü hesaplanamıyor. Oysa her tarafa “sıfır borç” pankartını astılar bu şehirde. Her gün yeni bir borç kalemi çıkıyor.
Mevcut borç durumu 1 Milyar TL’yı aşmış görünüyor. Yine Türkiye geneli nüfus oranına göre en borçlu belediye şu an Kurtalan oluyor. Küçücük yere bırakılan borç 215 milyon. Diyarbakır Hazro ilçesinin yıllık bütçesi, şu an bırakılan borçtan az, diğer ilçeler de öyle. Örneğin Yüksekova 700 Milyona yakın. Bu korkunç rakamlar nasıl açıklanabilir?
Bahsettiğiniz borçlanmaların kaynağı nedir? Elinizdeki veriler ne söylüyor? Kimi haberlerde örneğin Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyumun yüksek miktarda çerez, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyumun da baklava alımı yaptığı belirtildi. Yine bazı belediyelerde lüks banyoların yaptırıldığı basına yansıdı. Borçlara bu ve bunun gibi harcamalar da dahil mi? Basına yansımayan ama bunlara benzer başka harcamalar yapmışlar mı kayyumlar? Bundan sonra ne tür bir durumla karşı karşıya kalabileceğinizi düşünüyorsunuz, belediye çalışmalarında?
Borçların kaynağı iki yönlü. Birincisi görünür, ikincisi de görünmez olanlar.
Şahıs ve şirketlere, bankalara, çekilen kredilere, vergi ve SGK borçları ile hibelere dair borçlar, görünür olanlar. Görünmez olanlar ise sağ gösterip sol gösterilen, şişirme faturalar üzerinden vurguna yelken açılan ve onun dışında belediye ile alakası olmayan fantastik harcamalar ve borçlandırmalar. Skala bu konuda geniş. Banyo fayansından paraşüte, at çiftliğinden kuruyemişe, çiğköfte partilerinden baklavalara ve daha onlarca şeye harcanan paralar.
Mazıdağı kayyumu çay ocağındaki şekeri de alıp götürmüş. Cizre kayyumu 220 Milyon borç bıraktıktan sonra yetinmemiş, belediyeyi geçtiğimiz hafta icraya vermiş, 15 günlük maaşım ödenmedi, içeride kaldı diye.
Milyonlarca TL ile istihdam adı altında alanlar açılmış, kişiler işe alınmış ama tek bir kişi bu işlerde görünmüyor, işe gelmemiş. Dernekler açılmış, gırla harcama yapılmış fakat dernek ortada yok. Uşak’tan kandil simidi alınmış. Kiralanan araçların zaten haddi hesabı yok. Köy yolları yapılacak diye paralar alınmış, fakat ortada ne yol ne de bir şey var.
Hepsi kâğıt üstünde! Başka bir çok şey var elbet basına yansımayan. Halkla paylaşılıyor, kimin ne ettiği biliniyor. Sadece bunlarla uğraşsak, iş yapamayız zaten. Halkın onurunu zedeleyecek onlarca şey yapılmış. Bu halka açık düşmanlıktır. Başka bir okuması yok!
“Devlet yolsuzluktan dolayı kayyumları görevden aldı”
Kayyum ve borç konusunda daha ilginç nokta şudur: Devlet atadığı kayyumları yolsuzluktan dolayı görevden almak zorunda kaldı. İşler o derece çığırından çıktı çünkü. Cizre Belediyesi kayyumu Ahmet Adanur, Diyarbakır merkez Kayapınar Belediyesi kayyumu Mustafa Kılıç, Diyarbakır merkez Yenişehir Belediyesi kayyumu Mehmet Özel, Muş Malazgirt Belediyesi kayyumu Soner Kırlı, Van Muradiye Belediyesi kayyumu Fatih Çelikel, Van Bahçesaray kayyumu Serhat Karabektaş, Hakkari Çukurca Belediyesi kayyumu Mehmet Mut, Hakkari Şemdinli Belediyesi kayyumu Muhammet Fuat Türkman ve Elazığ Karakoçan Belediyesi kayyumu Cemil Sarıoğlu, “Yolsuzluk, iltimas, ihaleye fesat karıştırma, rant” sebebi ile görevden alınan isimler.
Düşünün devlet bile atadığı kayyumu görevden almak zorunda kalıyor? Bence bu durum, onların neler yaptıklarını tahayyül etme açısından son derece önemli.
Bu kadar yoğun borçların olduğu belediyelerde belediyecilik hizmetlerinin yapılmasına dair sıkıntılar ortaya çıkabileceğini düşünüyor musunuz?
Şüphesiz sıkıntılar var, olacaktır. Bunlar elbette önümüze koyduğumuz çalışmaları yapmaya engel değil. Umudumuzu da yitirmiş değiliz, neticede klasik belediyecilik anlayışımız yok. Fakat sorunlar sadece borç değil. Borçlar işin sadece önemli bir ayağı. Kayyum rejimi gerçekliğinde durumun siyasi, ekonomik, cinsiyet, eğitim ve sosyal politikalar tahribatı asıl sıkıntıdır.
Kadınlar ve onların kazanımlarına dair kırım politikası, ekolojik anlayışa dayalı perspektifimize dar ve rantsal yaklaşım, sosyal politika adı altında girişilen asimilasyon, Kürt kimliğine dair Türkleştirme sevdası, muhtaçlaştırma ekonomisi üzerinden yoksulun daha da yoksullaştırılması, dev bir eşitsizlik girdabının yaratılması çalışmalarımız önünde zorlu engeller. Çünkü belediyeler zorla işgal edildi ve el konulduktan sonra da yapılan tüm faaliyetler zarar verme üzerinden olmuş.
Borçlara ilişkin HDPli belediyeler, belediye binalarına bilgilendirme afişleri astı. Bu uygulama devam edecek mi? Belediye eş başkanlarınız bu konuda başka ne tür çalışmalar yapmayı düşünüyor?
Öncelikle bu afişleri asma sebebimiz son derece basitti. Başından beri şunu diyoruz: “AKP yıkımdır!”. Toplumsal barışı yıktı, kentleri yıktı, inançlarımızı yıktı, ilişkilerimizi yıktı, hukuku yıktı, doğayı yıktı, eğitimi ve sağlığı yıktı, ekonomi ve bilimi yıktı, gerçeği ve en sonunda da parlamentoyu yıktı…
Kayyum ve icraatları, tüm bu yıkımların yoğunlaştırılmış hali ve adıdır. Çünkü tek kayyumlar, tek seferde bunu yaptı. Bir gasp ve işgal sistemi olarak mekansızlaştırma ve hafızasızlaştırma katalizörü oldu. Borç olarak astığımız şey bunun belgesidir.
Çünkü devlet bunları atarken ne dedi? “Hizmet yok, halkı önemseme yok, sıfır borçla halk için” dediler.
Zaten herkesin bildiği bu yalanların somutluk kazanması da şuan ortada duran enkazla netleşti. Bu enkazı göstermek gerekti, gösterdik. Hizmet adı altında husumet yaşatmaya gelmişler, hezimete uğrayıp gittiler.
Astığımız bilgilendirme afişleri çok zorladı AKP’yi. Çünkü belediyelere yazı göndererek indirilmesini istediler. Bakanlık istiyor dendi, oysa ilgili yerlerin vali/kaymakam istekleri idi. Tüm yaptıkları teşhir olunca utanç mı duydular bilinmez ki öyle bir ihtimal söz konusu olamaz, hukuki olarak hakkı yokken bile gelip zorla indirmeye e çalıştılar bu afişleri.
Mardin’de billboardlara asılan borçları parçaladılar. Baktılar sonuç alamıyorlar, daha farklı bir yönteme geçtiler. Kendileri de afiş asmaya başladılar. Sur kayyumu, şuan kaymakam, surlara dev afiş astı; borç değil, hepsi hizmetti diye. Birkaç ilçede daha kayyumlar kendi afişlerini asmak zorunda kaldı. Trajikomik bir durum gerçekten!
Seçim döneminde ve seçim sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümet yetkililerinin yaptığı kimi açıklamalardan yola çıkarak seçim sonrasında ya HDP’li belediyelere kayyum atanacağı ya da çalışmalarının engelleneceği yorumları yapılıyordu. Seçimin üzerinden geçen bu süre zarfında, yaşananları bu yorumları baz alarak değerlendirdiğinizde, nasıl bir sonuç görüyorsunuz?
31 Mart yerel seçimlerinden sonra AKP, Kürdistan’da yaşanan sonuçları kabul etmiş değil. Bunun yansımalarını da çok geçmeden görmeye başladık. Durumu örneklendirmeden önce, yaşanan şeyin ne olduğunu Ernst Fraenkel’ın ‘ikili devlet’ tabiri üzerinden hatırlamanın yeri olduğunu düşünüyorum.
Fraenkel devleti ikili yapı olarak ele alır. Birincisi idealize edilen, kağıt üzerindeki normatif devlettir. Yani yasaya uygun davranan, tanımlanmış görevlerin dışına çıkmayan devlet anlayışı. İkincisi ise ‘imtiyaz devleti’… Bu devlet anlayışı, ilkinin içinde, ona paralel hayat bulan, büyüyen ve yoldan çıkan devlet tarzıdır.
Burada yetkiler genelde bir kişidedir ve istediğini yapmakta serbesttir. Kural ve kontrol tanımaz. Keyfiyet ile yönetir ve yine kimsenin yararlanamadığı hukukun arkasına sığınarak kendisini aklar! Yani herkesin ve her şeyin ne olduğuna karar veren merci halidir. AKP, söz konusu Batı tarafı olduğunda bu ikili yapıyı ustaca birbirine yedirmekte ve geçiş noktalarını kaybetmekte mahirdir.
Fakat söz konusu Kürt illeri olunca buna gerek duymuyor. Çünkü artık tüm imtiyazları ile her şeyi şiddet ve faşizm üzerinden yapalı çok oldu. İmtiyazlı halini, yasa koyucu olarak sürekli ölüm, gasp ve adaletsizlik üzerinden bize hatırlatıyor.
“Tüm bu yaşananlar, açık bir yerel yönetim darbe girişimidir”
Bu bir iki ay içinde yaşadıklarımız da bunlardan ibaret. Şu an seçimle aldığımız tüm belediyelere göz dikmiş durumdalar. ‘Kapıdan kovdunuz pencereden gireceğiz’ diyorlar. YSK’nın KHK kumpası malumunuz. Bu sayede yüzde 70 oy aldığımız Bağlar gibi bir yeri gasp ettiler yeniden. Tuşba, Tekman, Digor da aynı süreci yaşadı. Sonra meclis üyesi arkadaşlara uyguladılar bunu.
Bunun tartışmaları sürerken 26 belediyemiz için kapıya X-Ray ve polis kulübesi koyma kararı çıkardılar. Oysa bu belediyeler kanununa açıkça aykırı. Yapamazsınız deyince Cizre’de emniyet müdürü “kanun tanımıyorum” dedi. Çok geçmeden Diyadin ilçe belediyemizde 25 polis içeri girerek çıkmıyoruz dediler. Bina girişinde insanları rahatsız ettiler. GBT yapmaya çalıştılar. Kars belediyesi örneğinde olduğu gibi davalar açılarak belediye icraya verildi. Eş başkanların koltukları dahi icralık oldu.
Tatvan’da ve Çaldıran’da meclis üyelerimize koordineli açılan soruşturmalar ile hepsi örgütle iltimaslı ilan edilip hızlıca görevden alındılar. Böylece meclis çoğunluğunun bizde olduğu yerlerde düşürdüler.
Daha bununla uğraşırken belediyelerimize ait yerleri basmaya başladılar. Tahsis ettik zamanında, çıkın demeye başladılar. Diyarbakır Kayapınar ilçesindeki çocuk kreşi basıldı. Çocuklara "çıkın, gidin burası müftülük yeri olacak" dendi. Bu ve bunun gibi onlarca akıldışı durum yaşanıyor.
Soruyoruz: Akıldışı olanı akıl ile nasıl izah edebiliriz?
Tüm bu yaşananlar, açık bir yerel yönetim darbe girişimidir. “Kayyum atamadan kayyum atama” yöntemleridir, kayyumlaştırma işlemleri de denebilir. Burada uyguladıkları, bin bir kirli yöntemle yıpratmaya çalıştıkları şeyler tüm Türkiye belediyeleri için de geçerli.
Bundan ötürü İstanbul örneğinin iyi anlaşılmasını istiyoruz. Orada olan bitenin sıradan bir konu olmadığını, yumuşak bir darbe geçişine eşdeğer görülmesi gerektiğini belirtiyoruz.
HDP'li Belediye Eşbaşkanları
Seçim öncesinde siyasi geleneğinizin hakim olduğu belediyelere ilişkin olumlayan görüşler kadar çeşitli çevrelerden eleştiriler yöneltilmekteydi. Belediyelerinizin taşeron çalıştırması, imar politikaları gibi konuları bu başlık altında sıralamak mümkün. Yine “merkezileşme ve bürokratik anlayış” şeklinde ifade edilen eleştiriler de yapılıyor. Bu ve benzer eleştirilere dair görüşlerinizi merak ediyorum. Yapılan eleştirileri de göz önünde bulundurarak belediyelerinizin bundan sonraki çalışmalarına dair ne tür bir programınız bulunmakta? Somut olarak neler yapacaksınız?
HDP’yi diğer partilerden ayıran en önemli parametre şüphesiz sahip olduğu özeleştiri gücüdür. Soruda değindiğiniz yer yer merkez-yerel sıkıntısı olsun, bürokratik tarzın gelişimi olsun ve diğer eksiklikler, yetmez anlayışlar şüphesiz sürekli önümüzdedir.
HDP olarak “daha çok toplum daha çok demokrasi” tezi ile siyaset üretirken toplumun sürekliliğini, merkezin sorun yerelin çözüm ürettiğini vurguluyoruz. Bundan ötürü kentimiz kimliğimizdir diyoruz.
Toplumlara ait yönetim sistemleri toplumların öz kimliğini ifade eder. Yerel yönetim olgusu da toplumsallığın gerçekleşme biçimidir. Özgürlükçü yerel yönetim anlayışımızın amacı, elbette kamusal alanı canlandırıp yeni bir politik alana dönüştürmek ve pasif seçmenlerin ötesinde aktif yurttaşlar oluşturmaktır.
“Hatalarımızdan öğrenerek geliştik”
Parti olarak yerel yönetimleri, doğrudan katılımı esas alan, şeffaf, hesap verebilir yol ve yöntemlerin öğrenildiği, halkın öz örgütlülük ve yönetim alanları olarak görüyoruz. Bu biçimiyle mevcut belediyeciliği aşan, toplumcu belediyecilik anlayışını benimseyen, halka ait alanları sömürü ve rant alanları olmaktan çıkarıp “halk için halkla birlikte” kullanımı esas alan pratiği benimsemekteyiz.
Biliyorsunuz, merkezi devlet zihniyeti tarih boyunca tahakkümden, disiplin ve denetlemeden, mikro iktidar ilişkilerinden, cinsiyetçilikten, dar grupçuluktan, teklikten, homojen tahayyülden ve kutuplaştırmadan beslenerek kendini var etti.
Bu anlayışın reddi anlamına gelen ve uğrunda amansız bir varlık/yokluk savaşının verildiği demokratik, özgürlükçü, ekolojik tüm yerel değerler, sürekli baskıya ve sürekli özel savaşa maruz kaldı.
Bu bağlamda somut olarak yaptığımız şeyler 1999-2015 arası ortadır. Yeniden inşa, dirilme ve özgürlük ısrarı etrafında şekillenen pratiklerdir. Bu süre zarfında şüphesiz pek çok eksik ve yetmezliklerimiz de oldu. Olacaktır. Hatalarımızdan öğrenerek geliştik. Kendimizi eleştirerek büyüdük.
Yaşamın tüm alanlarına dair, sudan ekmeğe, köyden kente, inançtan bilime, çocuktan yaşlıya ne varsa, hepsini seçim vaatlerimizde ifade ettik. Hepsi somut, uygulanabilir şeylerdir. Peyder pey de bunları hayata geçireceğiz.
(FD)