Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında kaybedilen, faili meçhul cinayete kurban giden yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için sürdürdükleri adalet arayışlarının 623. haftasında Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi.
Kayıpların akıbetini sormaya gelenlerin arasında HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDK eş sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit ve gözaltında kaybedilen Cüneyt Aydınlar’ın amcası, dayısı ve kuzenleri yer aldı.
Eylemde, Aydınlar ailesinin avukatı Eren Keskin’in mektubu okundu. Keskin davanın gidişatına dair bilgi verdiği mektupta, iç hukukta hiçbir sonuç alamadıklarını, bir yıl önce tanık Esmer B.’nin dinlenmesi için savcılığa başvurduklarını ancak dosyanın hala savcının masasında olduğunu aktardı.
Takipsizlik kararı kaldırıldı
Oturmada Hasan Ocak davasının avukatı Gülseren Yoleri’nin verdiği bilgiye göre dosyaya dair iç hukukta bir kazanım elde edildi.
TIKLAYIN - HASAN OCAK DOSYASINDA TAKİPSİZLİK KARARI KALDIRILDI
Hasan Ocak dosyasında, Beykoz Cumhuriyet Savcılığı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın, İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hakimliği tarafından kabul edildiğini belirten Yoleri’nin açıklaması şu şekilde:
“Savcılık 22 yıl boyunca değişik sebeplerle bu dosyayı sürüncemede bıraktı ve nihayetinde zamanaşımı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Biz en baştan beri suçun da suçluların da dosyaya yansıdığının, insanlığa karşı bir suç olduğunun altını çizdik. Bu noktada savcının verdiği karara itirazımızı yaptık.
“Hakimin itirazı kabul etmesiyle dosyada etkin soruşturma yürütülmediği iç hukukta da kabul edildi. Bu karar, meslek etiği açısından doğru değerlendirme zorunluluğu hisseden yargı mensuplarının hala olduğunu bize gösterdi. Burada hakimin vicdanı ya da sağduyusundan değil, yapması gerekeni yaptığından söz ediyoruz.
“Bundan sonraki hukuk pratiği açısından da önemli bir durum. Ancak bu bir son değil. Çünkü onlarca yıldır bu ülkede devlet pratiği olarak cezasızlık ve gerçeklerin ortaya çıkması konusunda ciddi bir direnç söz konusu. Ama adım adım elimizden geleni yaparak gerçeklerin karanlıkta kalmasına izin vermeyeceğimizi buradan bir kez daha söylemek istiyorum.”
“Bu meydan, yüzleşme meydanı”
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da şöyle konuştu:
“21 yıl, 623 hafta, her güne, her haftaya, her aya acı sığdırdık. Tükenmedi. Özgürlüklerimiz katledilmeye devam ediyor. Bu meydan yüzleşme, hesaplaşma meydanı. Bir gün burada olsaydınız, ifade özgürlüğünün, yaşama özgürlüğünün ne olduğunu anlardınız.”
Konuşmasına geçtiğimiz günlerde doğumgünü olan Deniz Gezmiş’i anarak başlayan HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, “Deniz Gezmiş yaşasaydı 70 yaşında olacaktı. Hep yaşasaydı diyoruz. Çünkü yaşatmayan bir devletle, yaşatmayan iktidarlarla karşı karşıyayız. Bizim kayıplarımızla yüzleşsinler ve başkalarına yaşatmasınlar diye buradasınız. Saygıyla sevgiyle sizleri selamlıyor, önünüzde eğiliyorum” dedi.
“Bu vebalin altında kalacaksınız”
Aile adına açıklamayı Cüneyt Aydınlar’ın amcası Recep Aydınlar yaptı. “23 senedir süren bu acizliğe çözüm bulacak mısınız?” diye soran Aydınlar, şunları söyledi:
“23 seneden beri biz Cüneyt’e ne olduğunu buradan soruyoruz, 23 yıldır hiçbir işlem yapılmıyor. Bu durum geride kalan kayıp yakınlarını sonsuza kadar yakıp kavurmaktadır.
“Cüneyt önce tutuklu sonra da kaçtı denilerek kaybedildi. Cüneyt’i beraberinde alan polislerin adları bellidir. O zamanki savcı, polisler hakkında takipsizlik kararı vererek bu olayı kaybettirdi.
“23 sene içinde nice hükümetler, nice başbakanlar, cumhurbaşkanları geldi. Neticede hepsi kendi suni gündemleriyle bu ülkeyi meşgul ettiler.
“Eğer bu ülkede 23 yaşında bir genç akıbeti belli olmadan kayıplara karışıyorsa bu, bu ülkenin utancıdır. Bir anne 23 seneden beri çocuğunun elbisesini saklıyorsa, her gün kokluyorsa sizin utanmanız lazım ki kendi gündemlerinizle bu ülkeyi meşgul etmeyin.
“Anneler onurlarıyla 623 haftadır burada her türlü baskıya direndi. Peki kaybedenler daha ne kadar gizlenecek? Cüneyt’i kaybeden polislere de sesleniyoruz, siz abimize, kardeşimize, ciğerimize ne yaptınız? Siz 23 seneden beri bu sırla ailenizin içinde eğer varsa torunlarınız, çocuklarınızla nasıl yüzleşiyorsunuz?
“Eğer bu ülkede bir insanın en kutsal yaratığının okşayacağı dertleşeceği bir mezarı bile yoksa bundan utanmanız lazım. Dininiz varsa, vicdanınız varsa bundan utanmanız lazım.
“Kayıp yakınlarının akıbetini çözmeden, bu insanlarla yüzleşmeden bu ülkede ne siyasetin ne de siyaset yapan bireylerin özgürlükleri olmayacaktır. Çünkü kuşaktan kuşağa gelen bu vebalin altında kalacaksınız.”
Cüneyt Aydınlar nasıl kaybedildi?
Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 623. haftasında, Derya Okatan’ın okuduğu basın açıklaması şöyle:
“Cüneyt Aydınlar 90'ların başında Diyarbakır'daki ailesinin yanından üniversite eğitimi için İstanbul'a geldi. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiydi.
“20 Şubat 1994 tarihinde bir arkadaşı ile buluşmak için Bakırköy/ İncirli'de bulunan Ömür Durağı'na gitti. Burada Terörle Mücadele polisleri tarafından gözaltına alındı. Aynı operasyonda gözaltına alınan 14 kişi gibi Cüneyt de Gayrettepe'deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.
“Yedi gün kayıt dışı gözaltında tutulduktan sonra 27 Şubat 1994’te Terörle Mücadele gözaltı Şubesinde kaydı yapıldı. 28 Şubat 1994 günü akşam saatlerinde, görevli polisler Cüneyt'i Beyoğlu Çukurcuma Kadirler Yokuşu'na getirdi.
“Mahalle sakinleri otuz kadar polis eşliğinde elleri kelepçeli olarak getirilen Cüneyt'in kanlar içinde olduğunu, bir bacağının kırık olduğunu ve ayakta duramadığını gördüler.
“Polisler, mahalle sakinlerinin ‘yürüyemez halde olduğunu’ söyledikleri Cüneyt'in yer gösterme esnasında ‘Dur ihtarına’ uymayarak kaçtığına ve arkasından koşmalarına rağmen yakalanamayıp firar ettiğine dair bir tutanak düzenlediler.
“Cüneyt Aydınlar ile birlikte gözaltında tutulan 14 kişi tutuklanıp cezaevine gönderildi. Bu kişiler 17 Mart 1994’te avukatları aracılığıyla kamuoyuna yaptıkları açıklamada Cüneyt Aydınlar'ın 20 Şubat 1994’te gözaltına alındığını ve onu 2 Mart 1994 tarihine kadar gözaltında gördüklerini söylediler.
“Ağır işkence gören Cüneyt'in 2 Mart 1994’te, kendisine ‘ölmeye hazır mısın, ölmeye gidiyorsun!’ diyen altı polis tarafından sürüklenerek bulunduğu hücreden götürüldüğünü ve kendisini bir daha görmediklerini açıkladılar.
“Ailenin başvurusu üzerine İnsan Hakları Derneği avukatları olayı araştırdı ve 25 Mart 1994’te İHD İstanbul Şubesi bir basın açıklaması yaparak Terörle Mücadele Şubesinin gözaltına aldığını kabul ettiği Cüneyt Aydınlar'ı kaybettiğini duyurdu ve İçişleri Bakanlığı tarafından konuyla ilgili açıklama yapılmasını talep etti.
“Ailenin ve İHD'nin tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü polislerin beyanı dışında hiçbir dayanağı olmayan Cüneyt Aydınlar'ın yer gösterme esnasında ellerinden kaçtığı iddiasını sürdürdü.
“Adli makamlar kovuşturmanın adilliğini ve etkinliğini sağlama görevlerini yerine getirmediler. Aksine kendilerini, devleti ve onun bir parçası olarak gördükleri kamu görevlisi failleri korumakla görevli saydılar.
“Savcı Aytaç Tolay, tanıklara rağmen, olayı soruşturmak yerine polisin firar senaryosunu esas alarak Cüneyt hakkında yakalama kararı çıkardı. Savcı Naim Öztürk, etkin soruşturma yapmadı. Hakim Refah Ceran, Cüneyt'i kaybeden polislerin ifadelerini esas alarak haklarında beraat kararı verdi. Savcı Abdülaziz Özatlan, evrensel hukuka aykırı olarak, zaman aşımını gerekçe gösterip şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verdi.
“Toplumsal hafızamızda yer etsin diye yıllardır Galatasaray'dan açıklıyoruz: Terörle Mücadele Amiri Başkomiser Ahmet Erkut, polisler Doğan Özdemir, Mehmet Yalın, Ali Çinal başta olmak üzere, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ndeki 3 No’lu TİM personeli Cüneyt Aydınlar'ı işkence ile sorguladılar ve kaybettiler.
“İstanbul vali yardımcısı Namık Kemal Eren, il Hukuk işleri Müdürü Ümit Esmer, Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Çağlar, Asayiş şube Müdürü Sedat Demir ve Personel şube Müdürü Ümit Bavek imzaladıkları İstanbul il Disiplin Kurulu Kararı ile Cüneyt Aydınlar’ın gözaltında kaybedilmesinden sorumlu olan polisleri korudular.
“İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul valisi Hayri Kozakçıoğlu, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Cüneyt Aydınlar’ın kaybedilmesini engelleme görevlerini yerine getirmedikleri gibi gözaltında kaybetme suçunun işlenmesine imkân veren iklimi de yarattılar.”
Açıklama, “23 yıldır söyledik söylemeye devam edeceğiz; Cüneyt Aydınlar’ın akıbeti açıklanana ve failleri yargılanana kadar bu dava bizim için kapanmayacak” ifadeleriyle sonlandı. (TP/AS)