Erzurum Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi.
“Soykırımla birlikte kaybolmuş bir uygarlığın burada kendini yeniden bir inşası söz konusu. Hrant’ın Atlantis olarak bahsettiği mesele bence tam olarak bu. Kaybolmuş uygarlığın, kaybolmuş çocukları için inşa edilmiş bir yer burası. ”
Kamp Armen’de yıkıma karşı ve kampın iadesi için 6 Mayıs’tan beri insanlar direniyor. Kamp Armen’e ilk adımımı attığım zaman kendimi garip hissediyorum. Böyle bir mekan, bu hale nasıl getirilebilirdi? Devletin ceberut yüzü ile bir daha da karşılaştığımı anlıyorum. Yıkılan bölümün önüne çıktığım an, “Yetim Hakkı Yıkma” yazıldığını görüyorum.
Kamp Armen’de yıkıma karşı olağanüstü bir dayanışma var. Kolektif yaşamın, ayrımcılığı, ötekileştirmenin olmadığı bir dayanışma bu. İnsanlar çok sıcakkanlı, dayanışmanın getirdiği güleryüzlülük var. Sonrasında Nor Zartonk İnsiyatifi’nden Arno Kalaycı ile tanışıyorum. Arno hukuk öğrencisi, eğitimin yanı sıra, toplumsal meselelerle yakından ilgileniyor. Kamp Armen’i gezdirirken tarihinden bahsediyor:
“Gedikpaşa Protestan İncirdibi Kilise Vakfı, 1962 yılında bu araziyi satın alıyor. Ardından geçen üç yılın içerisinde kampın öğrencileri ki, yaşları 14-8 arasında değişen 40’a yakın öğrenci kendi emekleriyle bu kampı inşa etmeye başlıyor. Bu süreç içerisinde yüzlerce çocuğun emeği burayı yaratıyor. Buranın öğrencileri aslında 1915’in kılıç artıkları ve onların çocukları; kimsesiz, yetim ve yoksul çocuklar. Yazları, gidenler geldiklerinde öğrendiklerini unutmuş oluyor. Gidecek yerleri olamayanlar bu sayede kendi kültürlerinin kimliklerini yaşamaya devam ederken eğitimlerini sürdürmelerini planlanıyor. Bu amaçla Tuzla’da bu arsa satın alınıyor. Tuzla, o zamanlar tertemiz bir alan. Herhangi bir yapılanma yok. Denizi hala girilebilir durumda. Çocuklar bizzat inşaatta kendi emeklerini koyuyorlar. Denizden kum çekiyorlar, çimentosunda, temelinin kazılmasında bizzat emeklerini ortaya koyuyorlar.”
Ve ekliyor Arno, “Soykırımla birlikte kaybolmuş bir uygarlığın burada kendini yeniden bir inşası söz konusu. Hrant’ın Atlantis olarak bahsettiği mesele bence tam olarak bu. Kaybolmuş uygarlığın, kaybolmuş çocukları için inşa edilmiş bir yer burası. ”
Türkiye’nin tarihi hukuksuzluklarla dolu. Çocukların emekleri ile inşa edilmiş kamp ellerinden alınır. Arno o süreci şöyle anlatıyor: “Bu kampın öğrencileri, bu kampı inşa edenler apar topar buradan çıkartılır. Sonra kamp sürekli el değiştirir. Bugünkü sahibi Fatih Ulusoy ise buraya butik oteller dikme peşinde.”
Bellek yaratılan mekan
Peki sence Kamp Armen’in günümüzde ki karşılığı ne?
“Bu kampın iki yönü bir karşılığı olduğunu düşünüyorum. Bir tanesinin aslında kültürel soykırımın devamı yani devletin el koyması buraya el koyması. Çünkü burası bir toplumsal hafıza merkezi, Ermenilerin kendini var ettiği, bellek yarattığı mekânlardan biri. Diğer yönünde de ise Tuzla’daki kentsel dönüşümün, rant odaklı yapılanmanın da örneği burası. Nasıl ki Sulukule’de yapıldıysa, ya da Gezi’de yapılmak istenen şey ya da Emek Sineması’nda… Bunlar rantsal yapılanmanın göstergesi.”
Yıkım günü nasıl gelişti olaylar diye soruyorum Arno’ya.
Arno cevaplıyor: “6 Mayıs gününde buraya dozerler girdi. Dozerlerin geldiğini duyar duymaz buraya geldik. Yıkımı durdurduk… Gündür buradayız. Buranın Ermeni halkına iade edilmesini talep ediyoruz.”
Hrant’tan kalan miras: Yaşam
Arno burada sadece yıkımı engellemek için değil, aynı zamanda Hrant Dink’in miras bıraktığı yeniden inşa etmeye çalıştıklarını ifade ediyor.
“Burada bulunma amacımız sadece bir bekleyiş değil. Burada aynı zamanda Hrant’ın bize miras bıraktığı yaşamı yeniden inşa etmeye çalışıyoruz. Ayrımcılığın olmadığı, halkların bir arada eşit bir şekilde yaşaması için çabalıyoruz. Kamp Armen dayanışması dediğimiz şey aslında böyle bir şey. Forum mantığıyla buranın kararlarını alıyoruz. Tamamen kolektif bir yapılanmamız var.”
Mağduriyeti yaratan devlet
Muhatap kim diye soruyorum Arno’ya, Fatih Ulusoy’un esas muhatapları olmadıklarını söylüyor. Mağduriyeti yaratanın devlet olduğunu ve bunu devletin çözmesinin gerektiğini söylüyor.
Markar Esayan’ın açıklamasından konuşuyoruz. Arno anlatıyor: “Markar Esayan’ın şöyle bir açıklaması vardı. Davutoğlu meseleyle bizzat kendisi ilgileniyor. Kamp Armen en kısa zamanda Ermeni halkına iade edilecek gibi bir açıklamaydı. Kamp Armen, seçim kampanyalarına alet edilemeyecek kadar kıymetlidir. Buranın hala yıkım ruhsatı bile iptal edilmedi ve bir algı operasyonuyla direnişin gücü kırılmak istendi. Kamuoyunda Kamp Armen iade edilmiş gibi bir algı yaratıldı ama gelinen aşamada hala iade edilmedi.”
Ve ekliyor, “Kamp Armen bu ülkede bir halkın bir arada yaşam iradesidir. Bu ülkede hala var olma arzusunun göstergesidir. İlk günden itibaren talebimiz net: Buranın tüm mülkiyet haklarıyla birlikte Ermeni halkına iade edilmesi.“
Kamp Armen’in iade edildikten sonra neler olacak?
Yıkılan yeri, bire bir inşa edip, faaliyete geçirmeyi düşünüyoruz. Burası Ermenilerin bir alanı ama buranın toplumsal hafızasına uygun bir amaçla yeninden inşa edilip Türkiye’nin bütün halklarının çocuklarının birbirleriyle kaynaştığı, birbirlerini tanıyacağı, halkların ötekileştirilmesine bunun karşısında tıpkı Hrant gibi duracak insanları yetişileceği bir kamp inşa etmeyi düşünüyoruz. (UB/AS)