"Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Tekeli / Türkiye kararını ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeleri görmezden geldi. AİHM'ye veya Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Komitesi'ne başvuru yapılabilir."
Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) kurucusu avukat Habibe Yılmaz Kayar, Anayasa Mahkemesi'nin, Türk Medeni Kanunu'nun "kadınların kocasının soyadını almasına ilişkin" hükmünün iptali istemini oy çokluğuyla reddetmiş olmasını, bu sözlerle değerlendiriyor.
"Yargıtay ve hükümet de ayrımcılıkta ısrarlı"
"Medeni Kanunda 'evlenen kadının soyadı' başlıklı düzenlemenin var olması bile başlı başına bir ayrımcılık" diyen Kayar'a göre, Anayasa Mahkemesi'nin tutumu, kadına yönelik ayrımcılığın boyutunu sergilemesi açısından önemli. Ancak Anayasa Mahkemesi, ayrımcılık yapmakta ısrarlı davranan tek kurum değil.
Bu konuda yerel mahkemelerin aldığı olumlu kararlar dışında Yargıtay'ın onadığı tek bir karar bile bulunmadığını, hükümetin herhangi bir yasa değişikliği yapmayarak ayrımcılığı onayladığını vurguluyor.
"Soyadımı istiyorum" kampanyası örgütlemeli
Kadınların ayrımcılıkla mücadele için etkili bir "Soyadımı İstiyorum" kampanyası örgütlenmesinin yararlı olabileceğini düşünen Kayar'ın görüşleri şöyle:
* Anayasa Mahkemesi kararıyla AİHM Tekeli/Türkiye kararını ve kadının insan haklarına ilişkin taraf olduğumuz sözleşmeleri görmezden geldi.
* Kadının bekârlık soyadını tek başına taşıma hakkı için fiilen etkili iç hukuk yolu zaten kapalıydı. Yerel mahkemenin birkaç olumlu kararı dışında Yargıtay'a gitmiş, temyizden geçerek onaylanmış bir karar yoktu.
* Yargıtay onadığı bir karar olmadığı sürece iç hukuk yollarının etkili olduğundan söz edemeyiz. Dolayısıyla uluslararası sözleşmelere aykırı davranan yalnızca Anayasa Mahkemesi değil ondan önce Yargıtay'dı. Ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin eski Medeni Kanun döneminde verdiği bir ret kararı da vardı.
* Bu durumda iç hukuk yollarını işletmeye gerek duymadan AİHM'ye veya CEDAW Komitesi'ne başvuru yapmak uygun olur.
* Türkiye'yi mahkûm eden Tekeli/Türkiye kararı yargıyı etkilememiş görünüyor. Bundan sonraki başvurularda AİHM mahkûmiyetleri ne kadar dikkate alınır bilemiyorum.
* Anayasa Mahkemesinin ısrarlı tutumu, kadına yönelik ayrımcılığın boyutunu sergiliyor. Ancak soyadı konusunda göstermelik ve yetersiz bir tasarı hazırlayıp öylece bırakan, ciddi hiçbir girişimde bulunmayan hükümetin de yıllardır bu ayrımcılığı onaylayan bir tutum sergilediği de bu kararla beraber değerlendirilmeli.
* 4721 sayılı Medeni Kanunda "evlenen kadının soyadı" başlıklı düzenlemenin var olması bile başlı başına bir ayrımcılık. Bu ayrımcılık AİHM kararı ile tescil edildi. Bu ayrımcılığın devamı bir ihmal değil açık bir tercih olarak anlaşılmalı. Ayrımcılık konusunda bir şey yapmamak ayrımcılığın açık bir onayıdır.
* Bu durumu ve kararı ciddiye almalıyız ve bence etkili bir "soyadımı istiyorum" kampanyasına dönüştürmeliyiz diye düşünüyorum.