biliyorsunuz, okumuş yazmış olmak için okuyup yazmanız gerekir. ama okumuş yazmış görünmenin başka bazı yolları var. bunlardan en trend olanı; sürekli olarak televizyon programları üzerine yorumda bulunmak, sabah şekerlerinin, seda sayan'ın falan her sözünde hikmet bulmak, ne bileyim, kuşum aydın hakkında söylem analizleri patlatmak. dediğim gibi, bu "in" ve modern bir yöntem. biraz daha "vintage" bir şeyler peşindeyseniz, habire kadınların izlediği ve kadınlar için yapılan sabah programlarını eleştireceksiniz. yani, kadınlar bunları izlemeyip, ne bileyim, attila ilhan'ın trt'deki sohbet programı gibisinden bir şey izleseler memleketin sorunlarının önemli bir kısmı çözülecekmiş gibi davranacaksınız..
basının kendisini ciddiye alan kalemleri bu iki tavırdan birini tercih ederek yaşayıp gidiyor. kadın sorunları denince de, türban diyenlerle selülit diyenler dizilmiş top çeviriyorlar.
yazılı basın, çeşitli sebeplerle memleket gerçekliğinden kopma lüksüne sahip, hatta tam da bunun üzerine kuruyor varlığını. fakat dikkat ederseniz, televizyon kanalları öyle değil. o yüzden, bu ülkede, feministlerin yıllarca uğraşarak gündemin bir parçası haline getirdikleri kadınlara yönelik şiddet meselesi, ciddi ve hafifmeşrep kalemler de dahil olmak üzere yazılı basının ilgisini çekmedi pek; bunu derken, duygu asena gibi kuyruklu yıldızlara vefasızlık etmeye niyetimin olmadığımı söylemeye gerek yok.
buna karşılık, televizyon konuyu gündemine aldı; esas ve tek amacı kâr etmek olan herhangi bir "şey" herhangi bir konuyu gündemine nasıl alırsa öyle ve o saiklerle. kadınlar dayak yiyor, öldürülüyor, tacize, tecavüze uğruyor, aşağılanıyor. bu dert (kabul etmeseler de fransız manikürü-ayakkabı düşkünlüğü-fön şeytan üçgeninde ayakta kalmaya çalışan gazeteci-yazar kadınlar da dahil olmak üzere) aslında her kadının başında ve o yüzden konu ilgi çekiyor, yani satıyor. rica ederim, satış hakkı yanında, yaşama hakkı nedir ki?
ama bir yandan da, mensuplarının canını korumak ve güvenliğini sağlamak gibi bir iddiası var değil mi toplumun? ailesinden olan bireylerin şiddetinden de korumak...
bu işi devletin yapması güç görünüyor. kocasının dayağından yılıp karakola sığınan kadınların kocasıyla barıştırılmaya çalışıldığını biliyoruz. bu yasal bir uygulama değil ama gerçeklik bu. fakat şimdi öğreniyoruz ki, bir adım ileri gidilmiş, polisler artık bu tür bir durumdaki kadınları televizyonlardaki kadın programlarına yönlendirmeye başlamış! geçtiğimiz günlerde televizyona çıktığı için oğlunun vurduğu kadını oraya bağcılar karakolu'ndaki polislerin yönlendirdiğini okuduk.
bu olay, bu programlara ister istemez yüklenen işlev, kadın sığınmaevleri'in ne kadar gerekli, ne kadar önemli olduğunu göstermiyor mu bize? gidecek yeri, başvuracak kapısı olmayan, toplumun çaresiz, dermansız bırakıp, bir köle gibi, erkeklerin eline teslim ettiği bu kadınların canlarını olsun korumak için onlara sığınabilecekleri bir yer sağlamak gerekmez mi?
demin bu işi devletin yapmasının güç olduğunu söylemiştim ama bir yandan da, bu işi yapabilecek devletten başka bir güç yok, şu anda. çünkü hepimizden vergi alan, kamuyu örgütleyen devletin ta kendisi. nasıl ki, herkesin eğitim görmesi için okul açmak zorunda devlet, öyleyse kadınlar için de sığınmaevi açmak zorunda.
aile kadınlar açısından en tehlikeli kurum. kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin büyük bir kısmı ailelerine mensup erkekler tarafından ve aile kurumu içinde işleniyor. bunu okuyan birkaç pseudo-sıradışı, "biz zaten aile kurmuyoruz" diye böbürlenmesin, buna nikâhsız beraberlikler de dahil. o anlamda kadınların gerçekten korunması için aile kurmanın yasaklanması gerekir. (hemen yasaklamaya karşı olanlar atlamasın, şiddetin örgütleyicisi bir kurum -örneğin mafya- oluşturmak da yasaklanabilir) o şart altında bile süren ailelerde yaşayan kadınları korumak için kadın sığınmaevlerine ihtiyaç var.
kadınların içlerini döktükleri programlar, kadınların sözlerini söylemeye başlamaları sürecinin bir sonucu. o süreci başlatanlar tabii ki, bunun böyle bir kâr aracına dönüşmesini hedeflememişlerdi. ama bütün çarpıtmalara, rating için yapılan rezilliklere rağmen gerçek, kadınların yaşadığı vahşetin gerçeği kendini gösteriyor o programlarda. (bu arada kadınlara habire evlerine dönüp kocalarıyla barışma öğüdü veren serap ezgü'nün yayında kalması da sebepsiz değil!) o alana kapatmak sorunu ortadan kaldırmayacak. yasaklanması ve kaldırılması gerekenin de, kurulması gerekenin de ne olduğu çok açık aslında. (AD/BA)