Hiç kimse o işçilerin kamyonla taşınmasını eleştirmedi. "Kamyonla işçi taşımak insanlık dışı bir uygulamadır, katliama davetiye çıkarılıyor, işçilerin canının değeri yok mu", denmedi. Diyenlerin de sesi duyulmadı.
Çok satan gazetelerde ve televizyonda reyting rekoru kıran haber programlarında bu konuya değinilmedi.
Katil trendi. Olmayan bariyerdi. İşçilerin şansı yoktu. Öyle mi?
Ya o işçileri çalışmaya kamyonla götürüp getiren patronların suçu yok mu?
Ya o işçileri kamyonun arkasında görüp müdahale etmeyen trafik polislerinin suçu yok mu?
Ya o işçileri kış soğuğunda, yazın kavurucu sıcağında kamyonların arkasında, hatta traktörlerin römorklarında görüp tepki göstermeyen bizim suçumuz yok mu?
Uzun yıllar önce bu durum T.C. damgalı pullara yansımış ve traktöre doluşan insanların fotoğrafının görüldüğü pulların üzerine "Düğüne mi, ölüme mi" diye dikkat çekici bir slogan yazılmıştı. Aradan geçen bu kadar zamana rağmen bu çağdışı taşıma patronların kar hırsı uğruna devam ediyor. Ve bu durum ne yazık ki kanıksanmış.
Duyarlı vatandaşız. Yurttaşlık bilincinden söz ediyoruz ya. Var mı öyle bedavaya birey olmaktan, kimlikten, yurtseverlikten, milliyetçilikten dem vurmak.
Vatanını seven sadece patronları sevmez, işçileri de sever, sevmeli değil mi? Coplanan memurları, öğretmenleri, Şemdinli'de devletin maaşlı polis ve askerleri tarafından bombalanan vatandaşları, kamyonun arkasında koyun gibi taşınan işçileri ne zaman düşüneceğiz; seveceğiz. Vatan onlarsız boş bir arsa sayılmaz mı? Ya da mezarlık.
Anımsarsanız-okuduysanız, ağustos ayında, "Temmuza Ağıt ve Ayla Denizin Serenadı" başlıklı bir yazım yayınlanmıştı.
İşçileri taşıyan kamyonlara öfkemi ve tepkimi ortaya koymuştum. Söz konusu yazıdan bir alıntıyla konuyu yeniden gündeme getirmek istiyorum.
"Bir kamyon geçiyor kentin ortasından. Arkasında yüzü ağustos sıcağından kavrulmuş işçiler. İnanamıyorum gördüğüme. Kırmızı ışıkta durunca kamyon, yaklaşıp bakıyorum. Erkek, kadın, çocuk güneşin altında gidiyorlar. Nereye diye sormak istiyorum.
"21. Yüzyılda böyle nereye? 'Bilgi toplumu yarattık, el emeğine gereksinim kalmadı' diyen küreselleşme savunucularına küfrediyorum, ağız dolusunca. Bir trafik polisi görüyor, insan taşıyan kamyonu göstererek hayatımın ilk ihbarını yapıyor, 'Yasak değil mi, müdahale edin' diyorum. Patronlar klimalı otobüs tutmalı değil mi, işçileri taşımak için? Bön bön bakıyor suratıma adam, 'Git kardeşim işine, uzaydan mı geldin sen, burası Türkiye' diyor.
"'İyi ama' diye devam ediyorum öfkelenerek, 'Türkiye'de de otobüsler var. Hem de klimalı. Görevinizi yapın, dünya bu insanların elleri üzerinde duruyor.' Polis başını sallayarak uzaklaşıyor. Sağa sola bakıyor, destek arıyorum. Ne ben, ne kamyonun arkasına tıkılmış işçiler, kimsenin umurunda değil.
Kızıyor ve bakıp görmeyen insanlara küfrediyorum.(...)
Kamyonun üzerinde, başı bağlı bir genç kızın, kaçamak bakışlarını üzerimde hissediyor, aralarında olmadığım, onları unuttuğum, başka bir dünyada yaşadığım için üzülüyorum.
Bu dünyada, insan olarak utanılması gereken o kadar çok hayâsızlık, adaletsizlik, haksızlık var ki diye düşünüyorum..."
Evet tekrar soruyorum katil kim?
Ve o ağızlardan düşmeyen vatanseverlik ne demektir? (AO/KÖ)