Ali Ergin Demirhan… Genç bir gazeteci. Daha önce 63 kez erişim engeli getirilen sendika.org’un yayın kurulu üyesi ve editörü.
19 Kasım'da Çağlayan’daki İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Cumhurbaşkanına hakaret etiği gerekçesiyle bir davası görülecek.
Çok değil, daha üzerinden 10 gün geçmeden görülen ikinci davası bu. 6 Kasım’da aynı gerekçeyle açılan başka bir davada da 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Üstelik ilk cezası da değildi. 24 Haziran seçimlerinin ardından attığı tweetler nedeniyle de yargılandı. Sonuç 11 ay 20 gün hapis…
19 Kasım'daki görülecek olan duruşmadan da ceza çıkarsa TCK 299 uyarınca üçüncü kez Cumhurbaşkanına hakaretten hapis cezası almış olacak.
"Sayıyı kaçırdım artık"
Duruşmalarda yaşadıklarını anlatan Demirhan artık savunmanın bir anlamının olmadığını görüşünde. Bunu da mahkeme heyetlerinin duruşmalardaki savunmaları dinlememesine bağlıyor. Özsaygısı için savunma yaptığından bahsediyor.
Savunma yapmanın anlamsız olduğunu anlatırken de geçmişteki davalarından örnekler veriyor. Hakkında kaç dava açıldığını sorduğumda ise “Sayıyı kaçırdım, kaçırdım artık” diye yanıtlıyor:
“Açılan soruşturmaların sayısı geçen sene 22’ydi. Şimdi 30’a doğru gitmiştir. Ama hepsi davaya dönüşmüyor tabii. Ama açılan dava sayısı da 10’u geçmiştir diye tahmin ediyorum. Açılan davaların üçünden hapis cezası çıktı. Biri ‘örgüt propagandası’, diğer ikisi Cumhurbaşkanına hakaret.
“İlk Cumhurbaşkanına hakaret cezası 24 Haziran 2018 seçimleri sonrası attığım tweetler nedeniyle verildi. Seçim gecesi bir tuhaflık vardı. Erdoğan erken bir zafer ilan etti, muhalefet sokakta görülmedi. Ben de 'Erdoğan'dan hilesiz, yalansız, çamura yatmasız veda bekleyen var mıydı? Kavga etmeden irademizin resmen kabul edileceğini bekleyen var mıydı? Ülkeyi yalan, dolan, katliamla elinde ve tutan gitme vakitlerinin geldiğini dünya alemin gördüğü bu çeteyi hak ettikleri yere yollayalım' diye bir tweet attım.
“Tweetin içeriği sertti ama kritik bir anda öfkeyle edilmiş kötü söz değildi yazdığım şey. Bir durum tespitiydi ve hakaret içermiyordu.
“Mahkemede de durumu anlattım. Olanı yazdığımı ve eleştiri yaptığımı söyledim. AİHM, AYM, Yargıtay kararlarından bahsettim. Çünkü yüksek mahkemelerin hepsinin emsal kararları var. Eleştirinin sert ve rahatsız edici olabileceğini, ifade özgürlüğünün ancak eleştiriye saygı duyularak gerçekleşebileceği söylüyorlar. Ama yargılama sonunda mahkeme hapis cezası verdi.”
“Savunmanın bir anlamı kalmadı"
Bu ilk Cumhurbaşkanına hakaret yargılamasında, attığı tweetin bir soruşturmaya konu olabileceğini düşündüğünden fakat bir ceza alacağının aklına gelmediğinden söz ediyor Demirhan. Bunu söylerken de yüksek mahkemelerin içtihatlarının yerel mahkemeler için önemsizliğinden bahsediyor:
“Mahkemede yaptığım savunmanın ya da içtihatların hiçbir anlamı yok. Çünkü mahkemeler ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü filan dinlemiyor.
Ben mahkemeye ilk kez gitmiyorum. Senelerdir onlarca dava takip ettim. Zaten günlerimiz yıllardır adliyelerde geçiyor. Çok iyi savumalar da dinliyorsunuz bazen ama bu savunmaların verilen kararlar üzerinde bir etkisi yok. Hakim ve savcıların uyuduğuna, hakimin telefonuyla oynadığına defalarca şahit oldum. Savunma sadece usulen yapılıyor.
“İddianame pespaye bir şey olabiliyor. Çok sağlam ya da çok kötü de olabiliyor ama yargılama sonundaki karar belli. Çünkü davalar bir karar uygulanmak üzere açılıyor.”
"Gerçek hakimler de var"
Demirhan tüm bu durumun hakkında açılan davalarda savunma yapmayacağı anlamına gelmediğini de söylüyor. Tüm yaşadıklarına rağmen gerçek hakimlerin olduğundan bahsediyor:
“Açılan davaların hepsinden ceza çıkmadı. Sonuçta kimi davalardan da beraat ettim. Çünkü hakim iddianameyi görünce, eğer talimat hareket etmiyorsa ‘Savunma yapmana bile gerek yok’ diyor. Böyle aldığım beraat de var. O yüzden savunma yapmak kendimize saygımızdan. Bir gün bu ülkede adil yargılamanın geleceği beklentisinden.”
“Eleştiriye daha açık olması gerekir"
TCK 125’le (hakaret) TCK 299 (Cumhurbaşkanına hakaret) arasındaki farka da değinen Demirhan, bunun abeslik olduğunu söylüyor. Kendisinin Cumhurbaşkanını değil, partili bir başkanı eleştirdiğinden ve bu nedenle de TCK’nin 299’uncu maddesinin koşullarının oluşmadığından bahsediyor. Herkesi eleştirebildiklerini ama partili bir başkanı eleştiremediklerinden yakınıyor:
"Niye? Çünkü o cumhurbaşkanı. Erdoğan ülkenin ortak değeri. Herkesin başkanıyım diyor. Ama bu koşulda ona geçirilen ekstra bir zırhla karşı karşıya kalıyoruz. Burada bir çelişki var. Eleştiriye daha açık olması gerekirken özel bir koruma altında.
"Kendisini bazen Türkiye’yle, bazen dinle özdeşleştiriyor. Bunu yaparken de tüm politikaların, ekonominin, savaşın nedeninin kendisi olduğunu söylüyor. Türkiye benim diyor. Bu politikaları eleştirdiğimizde de karşımıza Cumhurbaşkanına hakaret davası çıkıyor.
"Kastet ya da kastetme. Cumhurbaşkanına hakaretten kaşış yok. Doğrudan anmasanız bile yaptığınız bir eleştiriden ya da ironiden, şakadan Erdoğan’a hakaretten yargılanabilirsiniz. Diyorlar ki iktidarı eleştirme. TCK 299’un anlamı budur.
“Baskı yeni medyayı yarattı"
Demirhan, konuşma arasında sendika.org’a getirilen sansür kararlarından da bahsediyor. Sonrasında ise 5 yıllık mücadeleyi nasıl kazandıklarından. Günümüz dünyasında artık haberciliğin sosyal medyadan, internet medyasından bağımsız düşünülemeyeceğini söylüyor.
Ona göre tüm bu baskı ve sansürün nedeni iktidarın internet üzerinde mutlak baskı kuramamasından. “İktidar temsilcileri bir Goebbels olmaya niyetlenebilirler ama internet çağında Goebbels olamazsınız” diyor ve baskının yeni faaliyet alanları açtığını söylüyor:
“Eğer televizyonda size penguen belgeseli gösterirseniz, çok düşük bir maliyetle bir sahra stüdyosu kurulur ve Çapul TV çıkar karşınıza. 10 milyon kişi de o yayını izler. Bunu yaşadık Gezi zamanında. Ya da benzer olarak ana akım medyada hoşlarına gitmeyen isimleri işten çıkarttılar, Medyascope kuruldu.
“Bugün sendika.org’u kapatırsın, sendika1.org açılır. Diğer yayınlar için de aynı şekilde. Çünkü bütün ekonomi artık bunun üzerine kurulu. İktidar da interneti bütünüyle kapatamadığı için burada göreli özgürlük alanı oluştu. Burada Goebbels olamıyorsun yani.
“İktidar elinden gelen bütün sansür mekanizmalarını kullanıyor. Bunun sonucunda da hukuka uygun olmayan, bir internet sitesinin tamamının kapatılması gibi Anayasaya aykırı kararları uyguluyorlar.”
"Mağdur Erdoğan"
Demirhan son bir yılda 36 bin kişinin Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle soruşturma geçirdiğini de hatırlatıyor ve sadece “Komik” olarak nitelendiriyor. 36 bin kişinin tek ortak noktasının olduğundan bahsederek, “Mağdur Erdoğan” diyor:
“36 bin kişi, tek bir kişiyi mağdur etmiş bir senede. Günde 100 kişi mi mağdur ediyor Erdoğan’ı? Böyle bir şey olabilir mi? Asıl bütün toplum mağdur ediliyor. Ceza almasınız bile adliyeye gelip gidiyorsunuz. Hakkınızda soruşturma açılıyor. Polis geliyor kapınıza, aranıyorsunuz. Bu bir taciz. Açık bir taciz.
"Çünkü halkın interneti etkin bir şekilde kullanmasını istemiyor. Halkın kendisini geniş kitlelere ifade etmesine tahammülü yok. Buna karşı da çok büyük bir toplumsal direnç var. Bugün sopa tepemize inmiyorsa bu toplumsal direnç sayesinde. Baskıyı şiddetlendirmek istiyorlar, bu adaletsizliklere ve eşitsizliklere bağlı olarak artıyor ama direnç Erdoğan’ın daha fazlasını yapmasına izin vermiyor."
Sendika.Org sansürü
2001'de yayın hayatına başlayan sendika.org ilk kez 25 Temmuz 2015'te Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) kararı sonrası erişime engellenmişti.
Gerekçe olarak, sitenin Suriye'deki iç savaşa ilişkin Türkiye'nin politikasının eleştiren haberler gösterildi. Bu karar, Ankara Sulh Ceza Hâkimliği tarafından onandı. Sendika.org bu süreçte, alan adının yanına her seferinde bir rakam ekleyerek yayın hayatına devam ettirse de BTK ve sulh ceza hâkimlikleri yoluyla siteye 62 kez sansür geldi.
Site kararları Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıdı. İlk sansürden dört buçuk yıl sonra (Mart 2020) dosyayı görüşen AYM, gazetenin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Yüksek mahkeme, kararı veren sulh ceza hakimliğinden sansürün kaldırmasını istedi ama mahkeme kararı kaldırmadı.
15 Eylül'de AYM ikinci bir ihlal kararı vererek Sendika.Org'un ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti.
Site bir kez daha erişime açılmayınca AİHM, Türkiye'den savunma istedi. Savunma haberinin ardından Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği Sendika.Org üzerindeki sansürü kaldırdı.
(HA)