Düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, inanç özgürlüğü, bireysel özgürlükler öyle bir kargaşa içinde dile getirildi ki, esas karikatürleştirilen "özgürlükler" oldu.
Diğer yandan, tepkilerin odağı Hz. Muhammed'in karikatürünün çizilmesi idi. Oysa, karikatürize edilenin İslam dini olduğu gözden kaçtı.
"Özgürlük"
Bu yazıyı hazırlarken yayınlanan 12 karikatürü analiz etmek istemiştim. Ama daha önce karikatürleri gördüğüm İnternet siteleri çoktan bloke edilmişti bile.
İnternet'te bilgiye "erişim özgürlüğü" olduğu kadar onu "engelleme özgürlüğü"nün de olduğuna tanık oldum.
Ben bu özgürlüklerin ne kadar geçici ve sanal olduğunu göz önünde bulundurarak zaten notlarımı tutmuştum.
Karikatürlerde...
Buradan hareketle analiz ettiğimde, en öne çıkan ve diğer gazetelerce de tekrar yayınlanan birkaç karikatürde "Muhammed" sarığının tepesinde saatli bir bombayla, bir Osmanlı Padişahı gibi duruyor.
Diğerinde intihar bombacılarına "Muhammed", cennette bakirelerin tükenmekte olduğunu söylüyor. Bir başka karikatürde iki tarafında siyah çarşaflara bürünmüş kadınların arasında görünüyor.
İsmi Muhammed olan Müslüman, haylaz görünümlü bir öğrencinin tahtaya yazdığı Arapça cümlelerin çevirisinin verildiği karikatürde, "Bu adamlar bu karikatürleri çizdiklerinde nasıl bir şiddetle karsılaşacaklarını bilmiyorlar herhalde" vurgusu yapılıyor.
Amaçlı kullanım!
Karikatürler benzer anlatımlarla devam ediyor. Burada karşımıza çıkan, "Muhammed" figürünün amaçlı bir kullanımıdır. Birincisi, doğrudan terörizm ile eşleştirilen bir İslam anlatımı yapılıyor.
İkincisi, bu anlatım yine doğrudan Peygamber figürüyle simgelenmiyor. Yani Peygamber'in kendisi de "terörist" olarak algılanabilir. Terörist de zaten özgürlüklere karşıdır ve Avrupa demokrasisine uymaz bu durum.
Karikatürlerin yayınlanmasının ardından yükselen protestolar karşısında bir açıklama yapmak zorunda kalan Jyllands-Posten gazetesinin baş editörü Carsten Juste amaçlarının basın özgürlüğünün sınırlarını test etmek olduğunu söyledi.
Avrupa'da düşünce özgürlüğü varmış!
Gerçekten çok büyük misyon yüklenmişler de biz farkına varmamışız. Aslında çok daha kötü karikatürler varmış ama kendi etiklerine aykırı olduğu için yayınlamamışlar.
Hem istediklerini yayınlarlarmış; çünkü Avrupa'da düşünce özgürlüğü diye bir şey varmış.
Birilerini incitecek diye bu hakkı kullanmaktan kaçınmak demokrasinin temellerini zedelermiş.
Özür dilemek için de bir neden yokmuş. Karikatürlerin yayınlandığı ilk ayda konuyla ilgili görüşme talep eden Arap ülkelerinin elçilerinin isteğini reddeden Danimarka Başbakanı Rasmussen, olayların patlak vermesinin ardından yaptığı açıklamada basın özgürlüğünün arkasında olduğunu söyleyerek, yapılanın yasalara uygun olduğunu ve Danimarka halkı adına özür dilemesinin mümkün olmadığını belirtti.
Koltuğunda kalması için ancak bunu yapabilirdi.
Oylarda iki günde yüzde 2.4 artış
Danimarka'da liberal muhafazakar koalisyonunu radikal sağcı Halk Partisi'nin desteği olmadan hükümette tutması mümkün görünmüyor. Halk Partisi'nin verdiği demeçlerde İslam'ın "bir din değil terörist bir örgüt" olduğu ilan ediliyor.
Bu durumun çarpıcı bir göstergesi, Greens Polling Group şirketinin yaptığı kamuoyu yoklamasıdır. Gazze'de yapılan protesto eylemlerinden sonra Pazartesi ile Çarşamba günleri arasında elde edilen sonuçlara göre Halk Partisi'nin oyları yüzde 12,1'den yüzde 14,5'e yükselmiş.
Buradan art niyetli bir amaç ortaya çıkıyor: "Şimdi biz bu karikatürleri yayınlarsak, İslamcı teröristler hemen yanıt verecek ve yanıtları da şiddete dayalı olacak. O zaman herkes İslam'ın ne olduğunu görecek."
Tepki gelmeyince...
İşin başka bir boyutu da Eylül ayında karikatürler yayınlandığında beklenen tepkiyi alamayan gazetenin, uzun bir zaman sonra kendisinin Müslüman derneklerini arayarak, karikatürler hakkındaki görüşlerini sorması ve olayı iyice provoke etmesidir.
Nihayetinde istediği satışlara ulaşmıştır. Aynı zamanda gazetenin attığı oltaya takılan radikal İslamcı örgütler de beklenen şiddet eylemlerini ortaya koymuşlardır.
Tartışmaların Avrupa basınında büyümesiyle özgürlükler tekrar gündeme geldi. Düşünce özgürlüğüne zaten kimsenin bir diyeceği yok. Diyalog ve eleştirinin gereği olarak dinlerin eleştirisi de hoşgörüyle karşılanmalıdır.
İşte, okulda, sokakta
Basın özgürlüğünün korunması da özgürlükler listesinde yerini almıştır. Yalnız bu listenin "inanç özgürlüğünü ve bireysel özgürlükleri" de barındırdığı unutulmamalıdır. Uzun yıllardır süregelen anti-semitizm dalgasının yerini bugün anti-İslamizm almışsa bunun İslam'a inanan kişilerin yaşamını bugün ve yakın gelecekte ne kadar zorlaştıracağını da görmek gerekir.
Bu insanların bireysel özgürlüklerinin kısıtlanması için, hep eleştirdikleri şekilde, radikal İslamcıların yaptığı gibi evlerinin önüne bomba konması, ölümle tehdit edilmesi gerekmez.
Müslümanlara karşı oluşan/oluşturulan önyargı sonucunda toplumsal yaşamın her alanında, işte, okulda, sokakta, her yerde önlerine engeller çıkacaktır.
Bu önyargı, Müslüman diye bilinen bütün topluluklara, azınlıklara, daha da açıkçası Avrupa'daki göçmen gruplara uygulanacaktır; ve bu uygulama, bu insanların ne kadar entegre olup olmadığı göz ardı edilerek, bu toplulukların her bireyine yansıyacaktır.
Dar ve yanlı bakış...
Özgürlüklere başka bir cepheden baktığımızda, basın özgürlüğünün de aslında çok dar ve yanlı bir bakış açısıyla ele alındığını görmekteyiz. "Basın gerçekten özgür müdür?" sorusuna sadece yasalar çerçevesinde bakılmamalıdır.
Basının yayınını özgür bir şekilde eylemesi dışında basının bugün sermaye, siyaset, ideoloji üçgeninde tercihli bir hareket doğrultusu seçtiği tartışma götürmez.
Bu yüzden karikatürlerin yayınlanması, Danimarka örneğinde gazetenin satış hedefleri, radikal sağcı Halk Partisi'nin bu işteki payı, devletin göç ve yabancılar politikası, Avrupa'da gelişen muhafazakar düşünce akımının yeniden kök bulması bütünlüğü içinde düşünülmelidir.
Neden İslam?
Basının taraflı tercihiyle "İslam ve Muhammed karikatürleri" yayınlanmış ve işlenmiştir. Neden başka bir din değil de İslam? Basın özgürlüğünün sınırları başka şekilde test edilemez mi?
İslam yerine Hıristiyanlık eleştirişi yapmak için çok daha fazla şeyi göze almaları gerektiği aşikardır.
Madem öyle özgür düşünceli bir yayın politikası var ise, bu gazete pekala bu karikatürler serisini devam ettirebilir ve her ay bir dini mizah konusu yapabilir. Bu da sıkar mı sıkar.
"İsa'nın Hayatı"
Ama yapan da var. Avusturyalı karikatürist Gerhard Haderer'in 'İsa'nın Hayatı' adlı mizah kitabı, geçen yıl bir yandan yüz binler satarken diğer yandan da yasaklamalara maruz kaldı.
Hz. İsa'yı bir "party animal" olarak işleyen kitapta, çıplak surf yapan, Jimi Hendrix gibi müzisyenlerle eşleştirilen, esrar dumanlarının içinde kaybolan, son yemek hikayesini bir partiye çeviren hippi Isa karikatürleştirilmiştir. Bu yazar ve kitap da Avusturya'da protestolara neden olmuş, hatta Çek Cumhuriyeti'nde yasaklanmaya yaklaşmış ve Yunanistan'da yazar, ülkeye girmesi halinde 6 ay hapis cezasına çarptırılmış ve kitabı toplatılmıştır.
Karikatürleşen "özgürlük"!
Dolayısıyla, Avrupa Birliği Dönem Başkanı Avusturya Başbakanı'nın ya da Danimarkalı gazeteyi desteklemek için karikatürleri kendi ülkelerinde basan gazetelerin editörlerinin çıkıp basın özgürlüğünü savunmaları çok ikiyüzlü bir davranıştır.
Bir yandan Yahudi soykırımının inkarını cezalandırılabilir bir durum yapan, diğer yandan komünizmi faşizmle bir tutarak lanetleyen iki yüzlü Avrupa Birliği, özgürlükleri karikatürleştirmektedir.
"Yasallık daraltması"
Hz. Muhammed yaşasaydı kişilik haklarını ihlal eden bu karikatürlere dava açabilir ve hepsini de kazanabilirdi. Ama her şeyi yasallık temelinde düşünmek bugün toplum yaşamını ve düşüncesini daraltıyor.
Toplumu işlevlerine göre kendi içinde kapalı sistemlere (din, devlet, kültür, ekonomi, politika, hukuk, bilim vs) bölen ve bu sistemleri birbirinden ayıran işlevselci yapısalcı Amerikan okulunun kurucusu Talcott Parsons'ın öğrencisi Alman yargıç Niklas Luhmann'ın sistemler kuramını Avrupa'da yaygınlaştırmasıyla kapalı düşünce yapısı destek buluyor ve hukuk bu bütünde öne çıkıyor.
Montesquieu yaşasaydı, herhalde "ne hale çevirdiniz benim düşüncelerimi" diye saçlarını yolardı.
Teğet geçmek
Kurmak istediğim bağlantı, karikatürlerin üzerinden yapılan bütün tartışmaların hukuk boyutunu aşamamasıdır.
Dolayısıyla herkes bu sistem içerisinde kendine göre bir hak çerçevesi bulabiliyor: bu karikatürü çizen de, yayınlayan da, yayınlandığı devleti yöneten de, karikatürlerden incinen de, önyargılara maruz kalan da...
Bu yüzden toplumu bir bütün olarak düşünmek ve özgürlükleri bu bütüne yerleştirmek ihtiyacı doğuyor. Özgürlüklerin sınırı hep sorgulanıyor. Birinin özgürlüğünün bir diğerinin özgürlüğüne teğet geçmesi herhalde idealdir.
Etik ilkeler
Ama sanırım özgürlükleri tek sınırlayabilen, etik ilkelerdir. Normatif ve göreceli olmakla birlikte, toplumun hassasiyetlerini, değerlerini gözeten etik ilkeler bir anlamda özgürlüklerin düzenleyicisi olarak karşımıza çıkıyor..
Etik ilkelerin derecesi de toplumun özgürlük derecesi ile içice geçiyor. Etik ilkelerin hukuk sisteminden çok daha geniş olduğu da bir gerçektir.
Avrupa'da anti-islamizm yükselişe geçmiştir. Karikatürlerin yayınlanması, birbirini takip eden yıllarda, Hollanda'da, Fransa'da, Almanya'da gerçekleşen olaylar dizisinin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor..
Merceğimizi büyültürsek bu olaylardan çıkan sonuç, Batıda din ve devlet ilişkisinin tekrar tanımlanması gereğinin doğmasıdır. Yakın gelecekte, özgürlüklerin tartışılan sınırını da bu tanımlama belirleyecek gibi görünüyor. (EÇ/BA)