Karikatürü resim sanatının "yaramaz çocuğu" olarak görüyor ve “Bu çocuğu çok seviyorum” diyor. Ayrıca, toplumsal sorumluluğun bir parçası olduğunu sıklıkla vurguluyor.
O aslında adli tıp uzmanı. Ayrıca bilgilerini öğrencileri ile paylaşan bir akademisyen.
Şimdilerde Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Halis Dokgöz, karikatür sergisi ile de İstanbul’da sanatseverlerle buluşuyor.
Dokgöz'ün 6 Nisan Salı günü İstanbul Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açılacak sergisi, pazartesi günleri hariç her gün sanatseverlerin ilgisini bekliyor. Sergiyi koronavirüs tedbirleri kapsamında ziyaret etmek mümkün.
Dokgöz ile karikatürler üzerine söyleştik.
Önce şuradan başlamak isterim bir adli tıp uzmanı olarak karikatürle bağ kurmayı neden tercih ettiniz?
Karikatüre üniversite yıllarında tıp fakültesi öğrencisiyken başlamıştım. Hocalarım Oğuz Aral ve Semih Balcıoğlu gibi üstatların dergilerinde karikatürler yayınlayarak yolculuk başladı. Mezun olup doktor olduktan sonra da karikatür çizmeye devam ettim.
Hem tıp alanında hem de karikatür alanında çalışmaya ve üretmeye devam ettim. Bazen tıp bazen karikatür ön plana çıksa da ikisinden de kopmadım.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde adli tıp ihtisası yaparken Karikatürcüler Derneği’ne üye olmamla balonlu komik karikatürlerden grafik mizah olarak da tanımlayabileceğimiz yazısız, görselliği zengin çizgiye dayalı karikatür alanına yöneldim.
Adli tıp ise karikatüre bakışımı ve çizgilerimi zenginleştirdi diyebilirim. Adli tıp da karikatür de size sunulanı değil, hep arka planı ve görünmeyeni sorgular. O yüzden sanırım ikisini de severek ve tutkuyla yapıyorum.
“Aşılar insanlığın ortak değeri”
Karikatürlerinizin teması daha çok hangi kavramlar üzerine kurulu?
Karikatürlerimde toplumsal yaşamın her alanına yönelik temalar kullanıyorum. Tıp, sağlık, hukuk üzerine mesleğim gereği temalar olabileceği gibi güncel bir olaydan etkilenip karikatürler de üretiyorum.
Çevre katliamlarından betonlaşmaya, çocuk istismarından kadına yönelik şiddete, korona virüs pandemisinden bireysel sorunlara kadar geniş bir alanda karikatürler üretiyorum.
Birey olma, haklar ve özgünlükle beraber doğayla olan mücadelede doğanın sesi olma kaygısı da ön planda diyebilirim. Ayrıca bir bilim insanı ve akademisyen olarak pandemi ile beraber geliştirilen aşıların insanlığın ortak değeri olduğunun altını çizmek isterim. Tüm insanlıkla birlikte mücadele edilmezse ve paylaşılmazsa çözümler de çok uzaklarda olacaktır. Bu konular da çizim alanıma giren konular.
Ne kadar zamandır karikatür çiziyorsunuz? Sizin için anlamı ne?
Tıp fakültesi öğrencisiyken fakültenin 14 Mart Tıp Bayramı’nda yayınlanan Kılçık dergisine çizerek başlayan yolculuk, akademik kariyerle profesörlük dâhil aynı heyecan ve tutkuyla devam ediyor. Karikatür benim için bir yaşama biçimi ve kendimi ifade etme aracı diyebilirim.
Karikatürde direkt toplumsal bir mesaj vermeden daha çok sorgulama, soru sorma veya dikkat çekmeyi sağlayacak bir bakış getirme en büyük derdim.
İnsanların kendilerine sunulanı olduğu gibi benimsemesi yerine arka planı ve madalyonun arka yüzünü merak etmesini sağlamaya çalışmak karikatürlerimde temel felsefem. Karikatür, temelde resim sanatından köken alır ama bir muziplik ve rahatsız edicilik vardır. Karikatür resim sanatının yaramaz çocuğudur ve bu çocuğu çok seviyorum.
Gelelim son serginiz İstanbul Schneidertempel Sanat Merkezi’ndeki serginize… Orada özel işler mi sergileniyor? Özel bir tema var mı?
Schneidertempel’de açacağım sergi aslında 2019 yılında yayınlanan "Metafor" adlı karikatür kitabımın içinde yer alan karikatürlerden oluşan ve ertelenen bir sergi… Daha önceden 2020 Şubat ayında Ankara Karikatür Atölyesi’nde açtığım sergide, yeni eklenen ve çıkarılan yazısız, çizgi ve görsellik ağırlıklı grafik mizah türünde karikatürlerimden oluşuyor.
Sergide Picasso’nun "Guernica", Osman Hamdi’nin "Kaplumbağa Terbiyecisi", Rembrant’ın "Dr.Tulp'un anatomi dersi" gibi hit tablolarının karikatüre yansımalarını da izleyiciler görebilecek.
Anadolu’da da yer alacak
Bundan sonra hangi sergiler olacak?
Bu serginin ardından daha önceden İzmir’de planladığımız karikatür sergimizi gerçekleştirebilmeyi umuyorum. Ardından ülkemizde ve yurt dışında sergilerin devamını getireceğiz.
Dijital ortamda yayınlamak, gazete veya dergide yayınlamak hatta kitap olarak yayınlanması da yetmiyor, görsel sanatların yani karikatürün insanlara sergi yoluyla da ulaşması gerektiğine inananlardanım. Unutmadan bu sergiyi Anadolu’nun şirin bir köyünde de açacağım.
“Toplumsal sorumluluğun parçası”
Hem akademi hem adli tıp işleri hem de bu karikatürleri çizmek zor olmuyor mu? Nasıl yetişiyorsunuz? Yoksa karikatür sizin için bir rahatlama aracı mı?
Adli tıp gerçekten severek ve tutkuyla çalıştığım bilimsel bir alan ve bu alanın karikatüre çok olumlu katkısı oluyor. Çünkü adli tıp yaşamın tam merkezinde.
Multidisipliner bir alan ve tıp, hukuk, psikoloji, diş hekimliği, kriminoloji, sosyal hizmet, antropoloji gibi çok çeşitli adli bilimler alanında çalışanlara ve toplumun her kesimine ulaşabiliyorsunuz. Bu müthiş bir zenginlik ve bunun da karikatüre yansımaması olanaksız diye düşünüyorum.
Sanırım hiperaktifim ve açıkçası çok zorlanmıyorum, hatta tembelim bile diyebilirim. Karikatürü bir hobi ve rahatlama unsuru olarak görmüyorum. Toplumsal sorumluluğumun bir parçası olarak görüyorum. O yüzden tutkuyla ve sürekli üretmeye çalışıyorum.
Daha çok neleri anlatmayı tercih ediyorsunuz karikatürle?
Karikatürle özellikle yazarak anlatmayı başaramadığım durumları anlatmaya çalışıyorum. Bu bana daha kolay geliyor. İnsanlar okumaktan daha çok bakmayı seviyor sanki.
Çizgiyle yaşamı ifade etmek çok daha keyifli. Çizgilerimde metaforlar kullanırım. Yaşamda karşılaştığım bir durum veya nesne ile olan ilişki karikatüre dönüşebilir. Yaşamın kendisi de öyledir zaten, bazen yaşam karikatürün nesnesi bazen de karikatür yaşamın öznesi olur. Sonuç olarak karikatürü bir yolculuk olarak görüyorum ve bitti dediğiniz an yeni bir yolculuk başlar. Bu da tutkuyu besliyor sanırım.
(EMK/AÖ)