Karikatür sorunun temelinde ayrımcılığın bulunduğunu düşünen Polat'a göre, ayrımcılığa karşı hoşgörüyü ve uzlaşmayı iletişim yöntemi olarak öğretmenin yolu çocukların model olarak görmeleri. Fakat şu an dünyada ve Türkiye'de yetişkinler model olarak şiddet yüklü tepkiler veriyor, önce bunun önünün kesmek lazım.
Hazreti Muhammed karikatürlerinin Danimarka'da "Jyllands-Posten" gazetesinde ilk olarak 30 Eylül'de, Noveç'ten "Magazinet" dergisinde de 10 Ocak'ta tekrar yayımlanmasıyla Müslümanların tüm dünyada başlattığı protesto eylemleri sürüyor.
Çocuklarında kullanıldığı ve bu güne kadar yaklaşık yirmi kişinin ölümüne neden olan olaylarda son olarak Pakistan'daki gösterilerde 8 yaşındaki bir çocuk, açılan ateş sonucu öldü.
Prof. Dr. Polat, giderek büyüyen karikatür sorunun çocuklara nasıl anlatılması gerektiğini, çocuklar için ne gibi riskler taşıdığını bianet'e anlattı.
Karikatür sorurunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karikatür sorunuyla ortaya çıkan problem dinlerden kaynaklı bir ayrımcılık. Burada en büyük problem hoşgörüsüzlük ve saygısızlıktan çıkıyor. Tabii bu iki taraflı bir boyut. Bir tarafta bunun karikatürize edilmesi ve sonrasında savunulmasının getirdiği problem ama öte yandan da buna karşı aşırı yoğun tepkilerin verilmesi başka bir sıkıntı. Trabzon'da yaşanan Santa Maria Kilisesi Papazı Andrea Santoro'nun öldürülmesi olayı çok daha radikal gözüken İslam ülkelerinde gerçekleşmezken Türkiye'de gerçekleşiyor.
Her ne kadar altında yatan sebebin bu olup olmadığı kesin değilse bile sonuçta böyle bir ölüm olayı var. Bu yüzden de bizim çocuklara mutlaka çatışma yerine hoşgörü, uzlaşma mesajının vermemiz lazım. Çünkü bu hoşgörü, uzlaşma mesajı verilmezse bu çocuklarda büyüdüklerinde aynı bugünkü yetişkinler gibi sürekli çatışan bir boyutta olacaklar.
Çocuklar için ne gibi riskler içeriyor?
Karikatürlere verilen tepkiler, aşırı kızgınlıklarını belli edecek yöntemleri kullanarak zarar vermeye yönelik. Günlerdir gösteriler yapılıyor, çizerlerin öldürülmesi söz konusu ediliyor bir defa.
Bu mesajların ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun için de sadece konuşarak uzlaşın demek yetmiyor. Uzlaşmayı bir iletişim yöntemi olarak öğretmenin yolu çocukların yetişkinleri model olarak görmelerinden geçer. Dünyada ve Türkiye'de yetişkinler model olarak öyle tepkiler vermekteki şu an, önce bunun önünü kesmek lazım.
Çünkü, televizyonlarda şiddet görüntülerini izleyen çocuğun aldığı mesaj, "evet ben de bunu yapmalıyım" ama bu alınması gereken mesaj bu olmamalı. Buradaki uzlaşmayı mutlaka göstermek gerekiyor. Konuşmak gerekir ama kimse konuşarak görüş bildirmiyor sadece eylemler yapmaya çalışıyor.
Türkiye'de gelişen süreci nasıl görüyorsunuz?
Türkiye'de tartışılmayan, konuşulmayan bir konu gündeme geliyor. Din konusunda bizler iki gruba ayrılmış vaziyetteyiz. Bazıları tüm yaşam içerisinde her şeyi din üzerinden mesajlarla yapmaya çalışıyor ki, bu AKP döneminde daha da arttı. Bu çok yanlış. Öte yandan, dini hiç konuşmayarak bilinmeyen bir boyuta da sokmamak lazım.
Kendi dininizi anlatamadığınız sürece, "onu anlatıyorum" diye ortada gezen hurafe anlatan kişilere teslim oluyorsunuz. Şu anda yapılan o. Din adına gösteri yapanları çoğunun daha o dinden haberleri yok; daha İslam'ın temel öğretisini hoşgörüyü gözardı ediyorlar. O yüzden bunu doğru şekilde konuşmak gerekiyor.
Bu yüzden, din temelinde ayrımcılığın tamamen ortadan kalkması gerekiyor. Çünkü herkes kendisiyle beraber var. Yani başkasının dinini ne kadar bağlı olduğunu göstermek mecburiyeti yok. Bu kavramı yerleştirmek gerekiyor. Müslümanlık diğer dinlerden farklı olarak kendi başına ibadet edilebilen bir din. Halbuki bugün AKP Türkiye'sinde şova dönmüş vaziyette.
Türkiye'de verilen din eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Düzgün bir din eğitimini ancak diğer dinlerle beraber karşılaştırma yaparsanız ancak anlatabilirsiniz. Bunu yapmadan anlattığınız her şey havada kalır. Halbuki Türkiye'de öyle acayip bir boyutta ki, hiç bir şey anlatılmıyor. Din bilgisi olarak anlatılanlar ne kadar doğru bu da tartışmalı. Yani biz kendi içimizde mezhepler konusunda bile hoşgörüye sahip olmayan bir tutum içerisindeyiz öğretilerin tam tersine. Bir kere bunu düzenlemek gerekiyor.
Çocuklara öncelikli olarak verilmesi gereken mesaj ne olmalı?
Öncelikle birinci katmanda, kişilerin fikirlerinden dolayı düşman olmak ve onlara fiziksel şiddet kullanarak yaklaşmanın yanlış olduğunu anlatmak gerekiyor.
İkinci katmanda da bu tartışmanın çıktığı nokta olan dinde, belli öğretilerin olduğunu ve doğrusunun bu olduğu ama yanlışlar yapıldığı zamanda tepkinin normal süreçlerde, sınırlarda kalması gerektiğini öğretmek lazım.
Asıl önemlisi, bütün bunları oturup anlayabileceği bir dilden güvendiği insanların çocuklara aktarması lazım. Fakat televizyon bu süreci birinci dereceden kötü etkileyen bir araç. Çocuklar gazete ve televizyonda bunu izledikleri zaman sizin anlattıklarınızı biraz boşta ve havada kalabiliyor.
Medyada yer alanlar çocukları nasıl etkiliyor?
Çocukları temel etkileyen şey televizyonlar. Bu olayda algıladıkları ve anladıkları şey onların televizyonla sınırlı. Haberciler haber niteliğini tartışıyorlar ama mesajın nasıl verildiği üzerine yorumların üzerine nasıl bindiği de önemli.
Bu olay da şunu gösteriyor ki gün be gün biz tüm model ve örneklerimizle çocuklara hep şiddet nasıl uygulanır, şiddet tek faktördür, güçlü kuvvetli olmanın yolu şiddettir mesajları veriyoruz. Son günlerde her yerde Kurtlar Vadisi filminden dolayı Polat Alemdar mitleri kuruluyor her yerde.
Yanlış bir yoldayız. Bir an önce bunu düzeltmemiz ve tartışmamız lazım. Durmadan insanların öldürüldüğü ama kahramanlarına bir şey olmayan basit filmleri sanki bir erdem timsaliymiş, kahramanlıkmış gibi gösteriliyor sonra herkes kahramanlığa soyunuyor.
Peki Popüler kültürün bu olumsuz sürece katkısı ne?
Popüler kültürle üretilen mitler çocukları tamamen sarmış vaziyette çünkü popüler kültürün alternatifi olan kültür boyutunu biz tamamen dışlamış vaziyetteyiz. Şu an, edebiyat sanat adına hiçbir şey yok ki. Ben hiçbir şey okumam diyor ve bunu erdem gibi söylüyor. Eskiden okumamak utanılan bir şeydi.
Şu anda 18-25 yaş arası kuşağı böyle konuşuyor. Borsa ve para dışı bir şey konuşmuyor. Eğer paraya dönüşmüyorsa, edebiyatı, bilgiyi ve bilimi anlamsız sayıyor. Bu paranın temel kriter olması kavramının dışında diğer değerleri yerleştirmek lazım. Değersiz bir toplum halindeyiz. Kişilerin hiçbir değerleri kalamadı. Artık değer yargısız bir topluk olduk artık. Popüler kültür, günlük idoller, modeller, çabuk tüketilen kahramanlar yarattığı için ön planda hep onlar var. (KÖ/EÖ)