Sinop’un Boyabat ilçesinde bir ortaokulda görsel sanatlar öğretmenliği yapan Aşkın Ayrancıoğlu, kurduğu karikatür atölyesinde öğrencileriyle birlikte toplumsal sorunları ve olayları karikatürlerinde çarpıcı ve gerçekçi bir şekilde işliyor.
Ayrancıoğlu’nun ulusal ve uluslararası yarışmalarda yüze yakın ödülü bulunuyor. Okulda kurduğu atölyede ise yetiştirdiği öğrenciler yedi kez dünya birincisi oldu.
Karikatürü, “Savaşlardan, sevgisizlikten, baskıdan, çevre katliamlarından, kadına şiddetten, işkenceden, yoksulluktan, köleliğe kadar insanlık dışı her şeye karşı insanın yanında gelecek güzel günler için savaşmak” olarak tanımlayan Ayrancıoğlu ile yaptığı çalışmaları, karikatürü, içinde bulunduğumuz siyasal süreçte karikatüristlerin durumunu ve başına gelenleri konuştuk.
Karikatüre olan ilginiz nasıl başladı?
Çocukluğumdan beri Gırgır, fırt gibi dergileri görürdüm ama bunlar beni pek çekmezdi kendine. Çünkü eleştirellikten çok eğlendirmeye dönük gelip geçici bir piyasa mizahıydı söz konusu olan… Sonra çeşitli dergilerde, kitaplarda ve sergilerde felsefi ve eleştiri yanı güçlü olan sanatsal karikatürler görmeye başladım. Böylece kendimi, eleştirelliğimi, isyanımı, umutlarımı dillendirebileceğim karikatüre olan tutkum başlamış oldu. Bu da üniversiteye başladığım yıllardır. 1987 yılında ilk çizdiğim karikatür “Türkiye’de Konut Sorunu” konulu Abdi İpekçi karikatür yarışmasında -usta çizerlerin eserleriyle birlikte- sergilenmeye değer bulununca bu ışıklı yola girmiş oldum…
Çocuklarla birlikte çalışmaya ne zaman başladınız?
Öğretmenliğimin ilk yıllarında başladım diyebilirim, ama hep iki-üç yıllık kısa aralıklarla farklı okullara, farklı şehirlere gittiğim için fazla verimli ve kalıcı sonuçları olmadı bu çalışmalarımızın. Asıl sonuçları kalıcı olan, bana büyük onur ve mutluluk veren çalışmalarımızı ise on sekiz yıldır emek verdiğim yatılı okulda gerçekleştirdik. Sanat ve karikatür kavramlarından hayli uzakta olan köylü çocuklarıyla içinde Türkiye Birincilikleri, Dünya Birincilikleri’nin de olduğu yüzlerce başarı kazandık. Sergiler açtık, eserlerimiz yurtiçi ve yurtdışında pek çok yayında yer aldı. Birçok öğrencim Görsel Sanatlar Öğretmeni oldu… Birçoğu da halen sanat fakültelerinde okuyor. En önemlisi de sanatsal yanları gelişmiş bireyler olarak hayata atılıyorlar.
Çocukların nasıl bir hayal dünyası var bunu çalışmalarına nasıl yansıtıyorlar?
Çocukların -büyüklerin aksine- kirlenmemiş, içten, temiz, pazarlıksız, çıkarsız, sevgi dolu bir hayal dünyaları var. Bu aynen eserlerine de yansıyor. Büyüklerin sömürü üzerine kurulu dünyasına karşı paylaşımcı, özgür, barışçıl, sevgi dolu iç dünyalarını olduğu gibi eserlerine yansıtıyorlar. Bazen yarattıkları eserleri kıskandığım ve ‘bunu keşke ben çizseydim’ dediklerim oluyor.
Ulusal ve uluslararası birçok yarışmada başarılı sonuçlar elde ettiniz, öğrencilerinizle nasıl bir çalışma yapıyorsunuz? Kolektif bir üretim sürecinden bahsedebilir miyiz?
Ödül kazanmak özellikle kişilik gelişimini sürdüren öğrenciler için “ben de varım” demenin somut göstergesi oluyor. Yeni eserler üretmek için de itici bir güç veriyor. Bu bağlamda değerlendiriyoruz ödülleri. Sanat bireysel bir yaratım alanı olsa da atölyemizde kolektif üretim süreci yaşanıyor bir şekilde. Atölyede başlangıçta kendi bireysel hedefleri için çalışan bir öğrencinin bencil duyguları zamanla daha paylaşımcı daha toplumsal duyarlıklı bir anlayışa evriliyor. Atölyemizde çalışan öğrenciler kendi duygu ve düşünce yapılarıyla giriyor içeriye. Bunun dışında tüm boya, kalem, kâğıt fırça vb. malzemeler onlara sunuluyor. Onlar da bu malzemeleri kullanarak –zorlu bir düşünme/yaratma sürecinden sonra- güzel eserler ortaya çıkartıyor. Bu eser yaratma süreci aynı zamanda öğrencilerin kendini yeniden var etme süreci de oluyor.
Yarışmalara hazırlanırken neleri dikkate alırsınız? Yarışmalardaki başarılarınızın temeli nedir?
Yarışmaların konularını enine-boyuna inceleyip tartışarak -en uygun yöntem ve tekniklerle- herkesten farklı bir eser ortaya koymak temel hedefimiz oluyor. İnsani değerleri gözeterek, yapılmamış olanı yapmaya çalışarak ve yoğun emek vererek ortaya bir eser koyunca başarılar da geliyor ardından.
"Karikatür, güldürme değil bir başkaldırı sanatıdır. Biz sadece acı çeken insanların acılarını dile getirdik” diyorsunuz bunla anlatmak istediğiniz nedir?
Karikatür, sömürülen insanların başkaldırı dilidir kısaca. Bu sömürü kavramı insani olmayan her şeyin temeli oluyor… Bu bağlamda savaşlardan, sevgisizlikten, baskıdan, çevre katliamlarına, kadına şiddetten, işkenceden, yoksulluktan, köleliğe kadar insanlık dışı her şeye karşı insanın yanında ‘gelecek güzel günler için’ mücadele vermektir karikatür… Umutların, isyanın, sevginin, sorunların dile gelişidir. Bu nedenlerle karikatürü basit bir gülme, eğlenme aracı olarak değil, ezilenlerin yanında bir silah olarak görüyorum. Bir eylem olarak gülme, mizahta içseldir zaten.
Türkiye’de birçok gazeteci şuan cezaevinde. Üstelik karikatüristler de bu süreçte cezaevine konuldu. Buna Cumhuriyet gazetesinden karikatürist Musa Kart örneğini verebiliriz. Kart, dokuz ay tutuklu kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuşabildi. Karikatüristlerin çizimlerinden dolayı karşı karşıya kaldıkları baskıları, engellemeleri ve yargılamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhalif olanın devletin bütün aygıtlarıyla susturulmaya çalışıldığı şu süreçte bundan karikatürün de nasibini almaması sürpriz olurdu kuşkusuz. Öncelikle muhalif çizerleri çizdikleri dergi ve gazeteden çıkarma/kovma yöntemlerini uyguladılar. Ki büyük usta Turhan Selçuk da bundan nasibini almıştır. Bunun yanında satın al, böl, parçala, yönet taktiğiyle dergi ve gazetelerin muhalif yanlarını etkisizleştirdiler. Bunlara rağmen susturamadıklarını da yargılama yoluyla susturmaya çalışıyorlar… Bir de satın aldıkları çizerlerin çıkardıkları dergilerle egemenlerin yanında ‘muhalefete muhalefet olan’, gerici-faşist bir anlayışı pompalamaya başladılar. Neyse ki karikatüre ihanet eden bu anlayış halktan yeterince ilgi görmüyor. Muhalif olup da çizdiklerinden dolayı bir şekilde zarar görmeyen yok neredeyse. Sevgili Musa Kart bu son süreçte başka bir suçlamadan tutuklu kalsa da muhalif çizer olmasının bunda etkisinin olduğu yadsınamaz elbette. Ezilenden, emekten yana duruşuyla üreten çizerler her şeye rağmen egemenlerin üzerini çizmeye devam ediyorlar ve edecekler. Çünkü onurlu olmak, karikatürist olmak bunu gerektirir.
Günlük yaşamdaki toplumsal ve siyasi gelişmeler, karikatüre nasıl yansır? Karikatürün bu gelişmeleri okuyuculara aktarma gücü nedir sizce?
Yaşamdaki her ilişki ve her durumun eninde sonunda siyasal ve toplumsal bir yanı vardır. Zaten karikatür de yaşamın her alanından doğabilir. Bu bağlamda toplumsal ve siyasal gelişmeleri nedensellik ilişkileri içinde çözümleyen çizer, yaratıcılığıyla, özgün tarzıyla bu gelişmeleri/gerçekliği yeniden yaratır. Bunu da kendi sınıfsal, siyasal taraflılığı içinde yapar. Karikatürün bu gelişmeleri okura aktarma gücü çizerin niteliğiyle doğrudan ilgilidir. Düşünsel ve sanatsal açıdan nitelikli bir çizer gerçekliği öyle bir felsefi, estetik yetkinlikle yansıtır ki bunun etkisi yaşanan gerçeklikten daha sarsıcı olabilir.
Çizim yaparken dikkat ettiğiniz hassasiyetler var mı? Yaşadığımız coğrafyada farklı etnik ve dini gruplar var bazen ince mizah yanlış anlaşılabiliyor?
Karikatürün sivri dilinden, eleştirelliğinden, sorgulayıcılığından herkes, her şey nasibini alabilir. Benim dikkat ettiğim şey, eleştirellikle aşağılamayı, hakareti karıştırmamak ve öyle üretmektir. Ne yazık ki –Hz. Muhammed karikatürlerinde olduğu gibi- hakareti, aşağılamayı eleştiri sanan çizerler de var. Bu da bir tarzdır belki ama ben doğru bulmuyorum. Çünkü bu durum karikatürün güvenilirliğini, ciddiyetini azaltıyor ve eleştiri silahını etkisizleştirmeye yarıyor. Aşağılayarak, hakaretle, küfürle değil akılla ve yaratıcılıkla vuruşlar yapmalısınız hedefe. Ancak öylesine karanlık bir çağda yaşıyoruz ki; bilimsel temellere dayalı eleştirel, gerçekçi bir karikatür çizseniz bile –kendi sahte gerçekliğini yerle bir ettiği için- ona yığınla saldıracak, -eleştirel akıldan uzak- beyinleri zincirli gönüllü köleler bulabilirsiniz. Demek ki bilimden, felsefeden, sanattan, özgürlükten, eşitlikten, emek bilincinden, onurdan, vicdandan uzak bu sürüler var diye doğru ve haklı bildiğimizi çizmekten çekinmemek gerekiyor. Yoksa karanlığa teslim olmak da var.
Karikatür ve resimlerinizle anlatmak istediğiniz şey nedir? Güldürmek amaçlı mı? Yoksa toplumun yaşadığı sorunları görünür hale getirmek için bir çaba mı siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Salt güldürmek, eğlendirmek için üretmek başka bir şeydir ve bize uzak, piyasa mizahına yakın bir anlayıştır. Gülmecede, yani mizahta ise düşünceyle buluşan bir iğneleme ve eleştirellik içinde gülümseriz. Burada bir sorun irdelenmektedir ve biz ezilenlerin tarafında yer alarak egemenlere güleriz acı acı…
Yaşadığımız toplumun, dünyanın, evrenin sorunlarından yalıtılmış bir sanat eseri düşünülemez. Böyle bir şey ancak kaçkınların işi olabilir ve zaten bu da egemenlerin işine yarar. Ben de insana dair her sorunu eserlerime sorun ederek, bu sorunların iç yüzünü, nedenlerini vs. görünür kılarak sanatsal ve estetik kaygılarla insanın insanca yaşayacağı sınıfsız, savaşsız, sömürüsüz, özgür bir gelecek umut ederek üretiyorum eserlerimi.
Aşkın Ayrancıoğlu hakkındaAyrancıoğlu kendisini şöyle anlatıyor: “İlkokul öğretmeni bir babanın, köylü bir annenin oğlu olarak 1969 Eylül’ünde Boyabat’ın Bağlıca köyünde doğdum. İlkokulu köyde, ortaokul ve liseyi Eskişehir’de parasız yatılı olarak okudum. 1991 yılında Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Resim Bölümü’nü bitirdim. Karikatürün yanı sıra, resim, fotoğraf ve grafik sanatlarla uğraşıyorum. Biri eleştiri, diğeri çocuk romanı türünde yayımlanmış iki kitabım var. Karikatürün bir silah olduğu düşüncesinden hareketle 1987-2008 yılları arasında yurdun pek çok yerinde on dört karikatüristin katılımıyla oluşan “Ondörtlü” karikatür sergilerini düzenledim. Yerli-yabancı pek çok mizahçının ürünlerinden oluşan ve 4 sayı yayımlanan “İnat” adlı mizah kitaplarını hazırladım. Yazı ve çizgilerim pek çok sanat edebiyat dergisinde ve çeşitli gazetelerde yayımlandı. Bir dönem Özgür Bakış ve Yedinci Gündem gazeteleri ile Uzun Yürüyüş ve Özgür Düşün dergilerinde çizdim. Halen Sanat ve Hayat, Sancı gibi dergilerde eserlerim yayımlanıyor. Özellikle karikatürlerim yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce karikatür kitabına girdi. Eğer önemliyse, ulusal ve uluslararası karikatür yarışmalarından 100’e yakın ödülüm var. 25 yıllık eğitimciyim. Eğitimciliğim boyunca öğretmenlikten uzaklaştırıldığım da oldu. Türkiye’de Yılın öğretmeni seçildiğim de. Karikatürlerimde darbeleri ve işkenceleri eleştirdiğim için 2002-2004 yılları arasında ağır ceza mahkemesinde yargılandım ve beraat ettim. Eleştiren, sorgulayan, umut eden, hayal kuran, aşık olan yanımla eserler üretmeyi sürdürüyorum. Halen yatılı bir okulda Görsel Sanatlar Öğretmeni olarak emek veriyor ve çocuklarla birlikte çoğalmaya devam ediyorum." |
(GK/HK)