Fotoğraf: İbrahim Yozoğlu / AA
Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Olan bizim canımıza, kardeşimize oldu. Üç çocuğu vardı. Sorumsuzca para kazanma hırsı, insanların canlarıyla oynadı. Ben kimseyi suçlamıyorum. Suçlayacak olan da, yargılayacak olan da biz değiliz. Ama daha dikkatli davranılabilirdi, bu canlar kaybedilmeyebilirdi.”
Sakarya Hendek’teki Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası'nda meydana gelen patlamada ağabeyi Sebahattin Tepeçınar’ı kaybeden Murat Tepeçınar düşüncelerini bu sözlerle dile getiriyor.
Ağabeyinin 10 yıldır bu fabrikada çalıştığını söyleyen Murat Tepeçınar, ağabeyinin çalışma koşullarının sürekli çok tehlikeli olduğundan bahsettiğini, patlamadan önce de yoğun bir çalışmanın içine girdiklerini anlatıyor.
Daha önceki patlamalardan birinde ağabeyinin kulaklarından rahatsızlandığını dile getiren kardeş Tepeçınar “Bir başka patlamada ise Pazar günü olduğu için işe gitmemişti, öyle kurtulmuştu” diyor.
"Ormanda kaçanlara sorduk, kurtuldu dediler"
Kardeş Tepeçınar, olay günü yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Ben patlamanın olduğu yere 5-6 kilometre uzaklıktaki başka bir fabrikada inşaat işi yapıyordum. Patlamanın çalıştığım yerde olduğunu düşündüm. Aradan birkaç dakika geçti, köyden bir arkadaşım aradı, patlama havai fişek fabrikasında oldu dedi.
“Ağabeyimi aradım, ulaşamadım. Hemen fabrikaya gittim ama yukarıya çıkarmadılar. Ormanda patlamadan kaçanlar vardı. Ben de ağabeyimi aramaya başladım, kaçanlara sordum. Onlar ‘Sabahattin kurtuldu ama aşağıya indi mi inmedi mi bilmiyoruz, haberimiz yok’ dediler. İçimi rahatlattılar. Gördüğüm herkes aynı şeyi söyledi.
Ama bir türlü ağabeyimi bulamadık. Bekledik, aradık, hastane listelerine baktık, yetkililere sorduk, bilgi alamadık. Kimse kesin bir bilgi vermedi bize. Sonradan öğrendik ki, ağabeyim patlamanın ardından içeri girmiş. Yaralıları, taşınabilir durumda olanları dışarıya çıkarmaya çalışmış. 5-6 kişiyi de çıkarmış. Ama köylümüz Havva ablayı çıkarmaya girdiğinde bir patlama daha olmuş. O patlamada ikisi de çıkamamış.”
"Dokümanları kaçırırken yakalandılar"
Açıklanan ölü rakamlarının doğru olduğuna inandığını söyleyen kardeş Tepeçınar, “Yetkililerin ve hastanelerin verdiği bilgiler aynı. Zaten burası ufak bir yer. Herkes birbirini tanır. Eğer kayıp olsa, saklansa bilinir, duyulur” diyor.
“İşçilerin güvenliğini sağlamak, onların çalışma koşullarını iyileştirmek, kaza riskini azaltıcı önlemleri almak, işçilere değil yöneticilere aittir” diyen kardeş Tepeçınar sözlerine şöyle devam ediyor:
“Burada ne konuşulursa konuşulsun, bu patlama idarecilerin hatasıdır. Zaten fabrikanın sahibi Yaşar Coşkun’un oğlunu bilgisayarları kaçırmaya çalışırken yakalamışlar. Yakalandığında abimin ikizi Sadettin ağabeyim de oradaydı. Ağabeyim memurlarla baya bir mücadele etti ve bir şekilde yukarıya çıktı, kendisi arama çalışması yapmak istedi. O sırada bilgisayar kasalarının ve bazı dokümanların kaçırılmaya çalışıldığını gördü. Jandarmaya kaçırılan dosyaları teslim ettirdiler. Fakat dosyaların zarar görmemesi amacıyla götürülmek istenmediği gayet açık. Ben kimsenin günahını almak istemem ama kimsenin de kardeşimin hakkını yemesini de istemem.
"Yöneticiler önlem alabilirdi"
“Olayın ardından biraz araştırma yaptım, işçilere olayın nasıl yaşandığını sordum. Konuştuğum herkes ürettikleri malzemeyi durmadan çalıştıkları yerde biriktirdiğini aktardı. Malzeme birikirken üretim yapmaya devam etmişler.
“Bu da çalışılan alanda aşırı derecede barut yüklenmesi yapıldığı anlamına geliyor. Yani patlama olduğunda da şiddetinin kat ve kat yükselmesine sebep oldu biriken malzeme.
"Orada fazla miktarda stoklama yapılmasaydı, ürünler depolara gitseydi ya da ayrı bir stok alanı oluşturulsaydı, yöneticiler bunları düşünerek hareket etseydi, paralarına kıyıp bir kapalı alan daha oluştursalardı bunlar yaşanmayabilirdi.
“Yöneticiler bunları bildikleri halde adım atmadılar. İnsanların canını tehlikeye attılar. Sonunda da olan bizim canlarımıza oldu.
“Daha önce bir kadın yandı aynı yerde, birden alev aldı da. Bu kadar tehlikeli bir iş ortamı. Bunların önlemini almazsan bu canlara tabii ki cinayet etmiş olursun. Bu bir cinayet. Ben suçlama yapmıyorum. Yöneticiler mi fabrika sahipleri mi, bunun sorumlusu kim? Ama tüm her şey yine dönüyor dolaşıyor patrona çıkıyor. Olağan gerçeklik bu.”
"Bir başsağlığı dilemediler"
MÜSİAD’la ilgili de konuşan kardeş Tepeçınar, sözerini şöyle sürdürüyor:
"Ben kimlerdir, nedirler bilmem. Kendi dünyaları, kendi yaşamları. Kendi aralarında kendilerine moral vermişler. Beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren nokta taziyeye dahi gelmedikleri. Edepsizlik yaptılar, terbiyesizlik yaptılar. Ben burasına bakıyorum.
"Burada 7 kişi ölmüş, bunlar yemeği yemeden önce 4 kişinin cenazesi netleşmiş. Buraya gelebilirler, taziyede bulunabilirlerdi. Başımıza bir şey gelir diye korktularsa birini gönderebilirlerdi. Ama yapmadılar. Cenazelere katılmadılar. Bizler düşmanları değiliz. Deselerdi ki, ‘Biz böyleyken böyle, patronun yakınlarıyız. Kendisi gelemedi ama acınızı paylaşıyor. Taziyelerini iletiyor’ ne diyebilirdik ki.
"Gele gele dün MÜSİAD geldi. Patron ya da yakınları bir başsağlığı dilemedi. MÜSİAD onların adına taziyede bulunmak istedi. Ama çok geç kaldılar, gelmediler. Yazıklar olsun diyorum. Başka da bir şey demiyorum.”
"Bu canlar kaybedilmeyebilirdi"
Ağabeyinin üç çocuğu olduğunu dile getiren kardeş Tepeçınar sözlerini “Olan bizim canımıza, kardeşimize oldu. Sorumsuzca para kazanma hırsı, insanların canlarıyla oynadı. Başka bir şey değil. İsteyerek oynamamış olabilirler. Ben kimseyi suçlamıyorum. Suçlayacak olan da, yargılayacak olan da biz değiliz. Ama daha dikkatli davranılabilirdi, bu canlar kaybedilmeyebilirdi.” sözleriyle noktaladı. (HA)