PKK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, Abdullah Öcalan’ın KCK’nın tahkim edilmiş çift taraflı ateşkes çağrısını tekrarladı.
Karayılan ANF’ye verdiği röportajda 1 Kasım seçimlerine yönelik , “Bu savaş böyle sürerse seçimler olmaz,” dedi. AKP’nin kararının seçime kadar savaşı sürdürmek olduğunu da sözlerine ekledi.
Ateşkes konusunda "bu konuda bir çok değerli insan ve çevre ateşkes için çağrı yapıyor. En son HDP Eşbaşkanlığı’nın ve temsilcilerinin daha çarpıcı çağrıları gelişti. Biz bunların hepsini çok değerli buluyor ve özüne de katılıyoruz. Hatta bazı kesimler tek taraflı olarak bizim ateşkes yapabileceğimizi de düşünmekte ve kendi söylemlerinde ifade etmektedirler. Ama bu değerli dostlar ve çağrıcılar, bir an için kendilerini bizim yerimize koyarak yaklaşmalıdırlar. Karşımızdakiler her gün çeşitli vesilelerle televizyonlara çıkıp, ‘son terörist silahı bırakana kadar operasyonlar artarak devam edecek’ demektedirler" diyerek tek taraflı ateşkesin anlamlı olmadığını söyledi.
Çözüm sürecini kim bitirdi
Karayılan, AKP’nin Çözüm süreci’nin PKK’nin bitirdiğine dair iddiaları hakkında “Biz Çözüm Süreci’ne sonuna kadar samimi yaklaştık. Fakat karşılığını bulamadık. Eğer Başkan Apo tarafından 2013 başlarında Çözüm Süreci başlatılmamış olsaydı, asıl büyük savaş o zaman olacaktı. Bizim açımızdan tüm hazırlıklar tamamlanmıştı” dedi.
Karayılan Çözüm Süreci öncesinde, “birçok yerde devlet sistemi işlemez hale getirilmişti. 19 Haziran 2012’den bu yana Hakkari coğrafyasının yüzde 80’i gerillanın denetimindeydi” diyerek “AKP hükümetinin ve devlet yetkililerinin ısrarlı bir biçimde gerçekleri kamuoyundan gizlediklerini” öne sürdü.
Dağlıca'da neler oldu?
Gerçeklerin gizlenmesine örnek olarak da 6 Eylül günü Dağlıca’da 16 askerin öldürüldüğü saldırıyı gösterdi. Karayılan “basının çokça bahsettiği gibi ‘hain’ bir tuzak olayı değildir. Orada 5 gün boyunca geniş bir alanda yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Ancak gerçekler kamuoyundan gizlendiği için sanki sadece bir patlama yaşanmış gibi yansıtılıyor” dedi.
YDG-H ile PKK arasındaki ilişki
Karayılan kamuoyunda son yıllarda sıkça adı geçen YDG-H ile ilişkileri de açıkladı: “YDG-H yasal-demokratik zeminde kurulmuş olan bir gençlik örgütlenmesidir. Mücadelemizin yörüngesinde oluşan bir gençlik hareketidir. Ama her üyesi için ‘bir PKK’lidir’ ya da YDG-H için ‘PKK’yle aynıdır’ demek yanlış olur. YDG-H, yasaliteye dayanan geniş ve kitlesel bir yapıydı ama devlet onları illegalize etti. Çok üzerlerine gitti. Üyelerini yakaladığında örgüt üyeliğinden yargıladı; ceza vermeye başladı. Sokaklarda üyelerini infaz etti. Bunun üzerine gençlik de çeşitli biçimlerde kendini savunma, yarı biçimde silahlanma yöntemlerine başvurdu. Benim bildiğim örgüt yönetimimiz 2 kez YDG-H’nin silahtan uzak durması ve silahlanmaması için karar aldı. Her karar alındığında da o genç arkadaşlar uymaya çalıştılar. Fakat sürekli bir biçimde gelişen polis baskıları karşısında ciddi bir zorlanmayı da yaşıyorlardı. Sonuç olarak içinde bir ayrışma yaşandı. Geniş kitlesel gençlik kesimi yeni bir yapılanmaya giderken, YDG-H olarak kalanlar da illegal bir biçimde mücadelesini sürdürmeye başladı.”
“YDG-H 6-7-8 Ekim olaylarında önemli rol oynadı”
“Bu yapı, özellikle Kobanê direnişi sürecinde gelişen 6-7-8 Ekim olaylarında önemli bir rol oynadı. Hatta saldırılar karşısında Amed merkezinde bir silah mağazasının camlarını kırıp içindeki av tüfeklerini alarak yeniden silahlanmaya başladığını, yine şuradan buradan bulduğu silahlarla mahalleleri tutmaya başladığını biliyoruz. Bu olaylardan sonra üç ay boyunca Cizre’de, Nusaybin’de, Bağlar’da, Suriçi’nde, Silopi’de bu gençlik mahalleleri tuttu, hendekler kazdı ve buralara polisin girmesini engelledi. Polis saldırıları karşısında kendisini savunma yöntemi olarak bunu buldu. Hatırlarsanız, o zaman İmralı Heyeti araya girdi, onlarla görüştü; biz de çok uğraştık ve zor bela o hendekleri kapatmaya ikna ettik. Bundan sonra durum normalleşti.”
"Eve dönün dersek"
Karayılan “Bu gençleri KCK olarak kontrol edebildiğinizi, ‘evlerinize dönün’ dediğinizde döneceklerini düşünüyor musunuz” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Bana göre artık o eşik aşılmıştır. Yani bu saatten sonra hiç bir şey olmamış gibi gençlere, ‘evinize dönün’ demenin zamanı geçti. Çünkü bir pratik süreç yaşandı. Ortada bir savaş durumu var, yine ilan edilen öz yönetimler var. Normalleşme ancak bir uzlaşma temelinde mümkün olabilir. Eğer bir uzlaşma projesi olursa, o zaman KCK bu projeye dayalı olarak gençlere çağrı yapabilir, ‘şöyle şöyle hareket etmeniz lazım’ diyebilir. Ama herhangi bir proje olmadan, bir uzlaşma durumu olmadan, polisin kendilerine yönelmeyeceği garantisi verilmeden hiç kimse gençlere, ‘evinize dönün’ deme hakkına sahip değildir.”
“Silahın öne çıkarılması yetersizlikti”
“Siz bakmayın biraz silah öne çıkarıldı -ki belirttiğim gibi bu bizce de bir yetersizlikti- ama çok önemli bir toplumsal çıkış da gerçekleştirildi. Yani bugün Cizre’nin, Gever’in, Sur’un, Silvan’ın göstermiş olduğu mevcut toplumsal duruş, tarihin tanıdığı en saygın duruşlardan birisidir. Zulme karşı kendini savunma ve kendi kendini yönetme tarzıdır”.
Öcalan'la görüşme
Devletin Öcalan ile görüştüğü ve “çatışmayı durdurun desem de durmazlar; o nedenle konuşmamın anlamı yok; önderliğimi sorgulatmam” dediği iddiaları için ise “Bu konuda bize yansıyan herhangi bir bilgi yoktur. Çünkü bu saldırganlık ve savaş esas olarak İmralı üzerinde uygulanan tecrit ile başladı” yanıtını verdi.
“400 milletvekili için savaşı sürdürüyor”
Karayılan savaşın durması konusunda ise şöyle konuştu: “Savaşı durdurmak isteyen bütün kesimler şunu görmeli: Bu savaşı Erdoğan başlattı. Doğru; devlet içindeki bir takım inkarcı-imhacı eğilim taşıyan kesimler de ittifak halinde bu sürece dahil oldu ama Erdoğan esas olarak 400 milletvekili için bu savaşı yürütüyor. Normal koşullarda bu sonuca ulaşamayacağını görünce savaşla tüm dengeleri alt-üst ederek 1 Kasım seçimlerini kazanmak istiyor”.
Şiddeti tırmandırmak
ANF muhabirinin “Çözüm sürecini AKP’nin ve Erdoğan’ın bitirdiğini söylüyorsunuz. Bunun ardında bir seçim stratejisi olduğunu belirtiyorsunuz. Eğer böyle düşünüyorsanız, şiddeti tırmandırarak bu stratejiye en büyük katkıyı siz yapmış olmuyor musunuz” sorusuna yanıtı ise: “Bizim yürüttüğümüz, kendimizi savunmadır. Şiddeti biz değil, AKP tırmandırıyor. Bu savunma temelinde verdiğimiz cevabın AKP’nin stratejisine en büyük katkıyı yaptığını da düşünmüyorum. Burası tartışmalı bir husustur.
Çözüm için
“Sonuç olarak şunu da belirtmek istiyorum: Özellikle değerli insanların ve bir çok barışçıl-demokratik çevre ve şahsiyetin çabalarına ve düşüncelerine değer veriyoruz. ‘Bu yönlü arayışların ve eleştirilerin olması gereklidir’ diye düşünüyoruz. Çünkü son tahlilde biz Türkiye halkıyla birlikte yaşama tercihi olarak çözümde ısrarlıyız. Bunun yolu da Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden, Demokratik Özerkliğin Kürdistan’da ve Türkiye’de geliştirilmesinden geçmektedir. Bu çerçevede, çözüme dönük verilen her emeğe saygı duyduğumuzu ve değer biçtiğimizi bir kez daha belirtiyorum.” (HK)
* Söyleşinin tümü için tıklayın.