*Tereyağ ve peynirle yapılan yemek. Muhlama, mıhlama da deniyor.
Latince'deki “Düşünüyorum” anlamındaki “cogito” kelimesinin Rize’nin Fındıklı ilçesinde vegan bir kafeye isim olacağını düşünür müydünüz?
Fındıklı’da yaşayan Bilgehan Kadıoğlu, bunu düşündü, düşünmekle kalmadı, Doğu Karadeniz’in ilk vegan kafesini açtı. Adını da “benim felsefem bu” dediği “cogito” koydu.
İlçenin en dikkat çeken mekânlarından olan kafede, vegan dürüm ve mantı servis ediliyor. Tahmin edersiniz ki kafenin en dikkat çeken ve beğenilen yemeği, vegan muhlama.
Aynı zamanda vegan aktivist olan Kadıoğlu, “Kafeyi, veganizm için bir mücadele alanı olarak var ettiğini” söylüyor.
Kadıoğlu, vegan kafe "cogito"yu anlatıyor.
“Hayvan öldürmek mi zor vegan olmak mı?”
Siz ne zaman vegan oldunuz?
2012’de vegan oldum. Hayvanlara yaşatılanlarla yüzleşiyorsun. Farklı düşünmeye başlıyorsun. Çocukluğum da böyle hayatı sorgulayarak geçti. Sorguladıkça, inandım ve öyle başladı.
Vegan olmamakla ilgili herkesin bir bahanesi var. Bazıları “peynirden vazgeçememem” diyor bazıları “yoğurttan”. Sizce de öyle mi?
Hayvan öldürmek mi zor vegan olmak mı? Bunu düşünmek lazım. Aslında vegan olmak daha kolay. Çünkü bir sürü mesaj
Veganlık nedir?Veganlık, hayvanların gıda, giyim ya da başka amaçlar uğruna maruz kaldıkları sömürü ve zulmün her türlüsünden, uygulanabilir olan en mümkün derecede kaçınan bir felsefe ve yaşama biçimi. Ayrıca veganlık, insanlar, hayvanlar ve çevrenin yararına, hayvan kullanımını içermeyen alternatiflerin geliştirilmesini ve kullanımını da desteklemek demek. Beslenme konusunda ise, kısmen veya tamamen hayvanlardan elde edilen ürünlerin, reddedilmesi anlamına geliyor. The Vegan Society, 1979 |
bombardımanı var. Sosyal medyada, internette vegan olmayı kolaylaştırabilecek bir sürü görsel var video var. Ama benim vejetaryan-vegan olduğum dönemde mesela onların hiçbiri yoktu.
Kendim biraz çaba gösterdim. Tereyağının da aslında bir hayvana şiddet biçimi olduğunu fark ettim.
Çünkü hayvan insanların malı ve kaynağı olarak görülüyor. Köylerde de böyle endüstriyel alanlarda da böyle onlardan süt alınabilmesi için hayvanın sürekli doğum yapması gerekiyor. Sürekli teker teker hamile kalması gerekiyor. Ve bu insanların müdahalesiyle gerçekleşiyor. Suni tohumlanan farklı tecavüzler.
Tecavüze uğruyor hayvanlar. Doğum olduktan sonra erkek bebekse süt veremeyecek diye ya mezbaha ya kasaba satılır ya da iki sene beklenir daha etli olsun diye o zaman satılır. Sonuçta kesilir.
Yirmi beş yıllık ömrü varsa iki yıl içinde kesiliyor. Ve lokantalarda da buzağı eti, kuzu eti veyahut da süt kuzusu daha sütten kesilmemiş hayvanın eti daha makbuldür. Daha pahalıdır. O anlamda çiftçiler de bunun farkındalar.
Dişi doğum gerçekleştiyse o da annesi gibi ayrılır.
Sanki hayvanlar insanların kölesi gibi algılanıyor. Böyle bir süreç var. Hatta sütün çoğu hayvana verilmez. Ona yıkama yem verilir. O bir büyüme sıvısı, evrimsel olarak nasıl bir kedinin sütü varsa, aslanın sütü varsa o da ineğin sütü.
Yavrusu için evrimsel olarak ortaya çıkmış ama insan onu bir şekilde tahakkümü altına alıyor, ele geçiriyor. Hayvan da bu durumda mağdur oluyor ve anne ve yavru birbirinden ayrılıyor. Bunları görünce vegan olmak daha kolaylaşıyor aslında.
Peki, aileniz nasıl karşıladı?
Ailem ilk başlarda panikledi. “Sakın yapma öyle bir şey” dediler. Ne demekse. Beni de tanıyorlar tabii.
Onların yaşam boyu aldığı kültür onların değişmesine yetmedi ama ben öyle düşünüyorum dedim ve sonrasında kabul ettiler.
Ben ve birçok vegan arkadaşım da vegan mücadeleyi daha çok gelecek nesiller dönüşecek diye veriyoruz biraz daha. Bugün de tabii ki dönüşecek milyonlarca insan var. Onların da dönüşümü adına yapıyoruz ama daha çok gelecek nesil önemli.
Ne gibi zorluklar yaşadınız?
İlk başlarda biraz zorluk yaşadım sonra bunun zorluk olmadığını anladım. Hayatı zorlaştıracak hiçbir şey yok. Hiçbir şey hayatında değişmiyor. Sadece hayatından şiddeti çıkarmış oluyorsun. Hayvanlara, masumlara şiddeti, mağdura ve kurbana olan şiddetinden çıkarıyorsun. Onun dışında başka bir şey yok yani. Hayatında değişen bir şey yok, her şey aynı yani.
Sonuçta belki de Doğu Karadeniz'in ilk vegan kafesini açtınız. Cogito… Biraz anlatır mısınız? İlgi var mı?
Evet oldukça var.
Bu işe girişmek bir kere başlı başına zor. Ama işi kolaylaştıracak şeyler de var işte içkinin olması, işte kadınların gelip burada rahatlıkla oturup içki içebiliyor olması…
O anlamda bu işi kolaylaştırıyor ama ön yargılar da var tabii. “Yani burası iş yapmaz, kapanacak” diyen çok kişi oldu.
Pandemi dönemiydi üstelik. Pandemi yeni başlamıştı. Pandemi kaynaklı bir ekonomik kriz, o dönem vardı. Şimdi başka nedenlerden kaynaklı bir kriz de var. Üst üste gelen bir sürü şey var. Zam dalgası var. Ve bunların etkilerini yaşıyoruz tabii ama yine de şimdilik kapatmaya dair bir durum yok. Devam ediyoruz.
Çevre illerden gelenler var mı?
Olmaz mı? Giresun’dan Hopa’ya kadar birçok ilden insan geliyor.
Onun dışında tatile çıkmış olanlar var. Google'da bakıyorlar İstanbul'dan veya yurt dışından gelenler, buraya geliyor. Google’dan “Vegan Kafe” diye baktıklarında direkt buraya yönlendiriyor.
Bir taraftan onların da ihtiyacı karşılanmış oluyor ama benim burayı açma nedenlerimin en önemlisi bunun bir mücadele biçimi olarak görüyorum. Hayatım zaten böyle geçiyor.
Hep belli ilkeler üzerinden hayatımı konumlandırmıştım. Bu da onun bir parçası yani. Hayvan hakları benim için çok önemli. Çünkü en görmezden gelinen mücadele alanı orası.
Tabii ki kadın haklarıyla çok büyük sorunlar da var. Kadın ve LGBTİ+ mücadelesi de çok kıymetli ama orada şiddete karşı mücadele eden insanlar et yiyebiliyor, burayı anlamıyorum. Korkunç bir durum. Bir şeyler değişsin diye mücadele ediyorsun ama o görünmez alanın farkında değilsin.
Türkiye'de vegan kafe sayısı: 30
“Kafeyi açmak benim için bir mücadele biçimi” dediniz, burayı biraz daha anlatır mısınız?
Toplumda bir körlük var. Hayvanlara karşı bir manipülasyon var. İnsanlar görmek de istemiyor. Gördülerse de görmezlikten geliyorlar. Bir de kültürel olarak da destekleniyor bu hayvana şiddet sorunu.
Bunu görünür hale getirmeye çalışıyorum ki o acılar artık bitsin yani. Çünkü çok korkunç yani gerçekten.
Bu videoları, görselleri gördüğünüzde zaten fark ediyorsunuz olayın ne kadar korkunç olduğunu.
Yavrusu elinden alınan bir annenin çığlıkları vesaire. "Dünya insana ait değil. Diğer canlılarla ortak paylaşıyoruz” diyor ama iş onlara şiddet uygulamaya geldiği zaman orada herhangi bir şey yapmıyor.
Yani hayvanların o şiddeti yaşamaması için bir adım atılmıyor. Söylemsel olarak kalıyor yani. Dünya bize ait değil sadece. Tamam değil, ama diğerleriyle paylaşırken orada nasıl bir şey yapıyorsun? Onlara karşı tavrın ne? Çok önemli.
Oldukça yol alındı daha çok yollar var tabii de...
Vegan işletme sayılarına baktığımız zaman gün geçtikçe, yıl geçtikçe daha bir ilerliyor. Şu anda en fazla vegan restoran New York'ta var. Türkiye'de bugün otuz tane.
Bir hayvanın acılarının yaşamının özgürlüğünün bir hamburgerden, bir peynirden daha değerli olduğunu anlamaktır. Ya bir peynirden onun hayatı daha değerli yani.
“Hani benim bir peynir yemememle mi? O hayvanlar kurtulacak” diye düşünenlere ne söylemek istersiniz?
Bu her şey için söylenebilir yani. Mesela “benim şimdi sosyalizm mücadelesi vermemle dünya değişecek mi? Benim kadın mücadelesi vermemle mi düzelecek bazı şeyler?” demek gibi.
Ama kurtuluyor hakikaten. Bir kişi çok önemli yani. Bir kişi bir şeyleri dönüştürüyor, değiştiriyor. Kaldı ki, bir kişinin vegan olması sanırım en az 30 bin hayvanın hayatını kurtarıyor. Böyle bir makale okumuştum.
Bugün iklim krizinin yüzde elli bir nedeni hayvancılık. Yani çok ciddi anlamda iklimi tetikleyen bir şey. Daha içinden çıkılamaz noktaya getiriyor. Çünkü binlerce hayvan kesiliyor.
Peki, kafeye gelenler hangi vegan yemekleri yiyor ve kafenin adı neden “cogito” ?
Yemek çeşidimiz bol. Vegan döner, vegan dürüm, vegan mantı, vegan soslu makarnalar…
İsme gelince… Benim felsefem aslında “düşünüyorum” anlamındaki Latince söz. Düşünmekle ilgiliyim çok.
Duyduğum kadarıyla kafenin en sevilen ürünü vegan muhlama. Nasıl yapıyorsunuz tarif eder misiniz?
Vegan margarinleri var tereyağlar var. Ayçiçek yağıyla da yapılabiliyor.
Kilit nokta şu, mısır ununu yakacaksın biraz yağda. O mısır unu biraz yanık akacak. Bu yanık koktuğu zaman biraz buğulama tadı geliyor. Sonra vegan peynirleri ekliyorsun. Sonra suyunu ekliyorsun. Afiyet olsun
Okuma ÖnerileriEtin Cinsel Politikası – Carol J. Adams Her on yedi saniyede bir kadın tecavüze uğruyor. Her bir saniyede yüzlerce hayvan öldürülüyor. “Dayak yiyen kadınlar” gerçekliği her gün yüzümüze çarpılıyor ekranlardan ve gazete sayfalarından. Çiftliklerin esir ettiği, mezbahaların katlettiği hayvanlar “marketteki et”e indirgeniyor günümüzde. Etin hem protein için zorunlu olduğuna hem de gücün kaynağı olduğuna inanmamız için örülen mit, aslında erkeğin potansiyel şiddet eğilimiyle üstünlük kurmasına neden oluyor. Etçilleri yiyen etçiller, kafamızdaki iktidar piramidinde en üste yerleştiriliyor ve bu haliyle gündelik hayatımızın her köşesine sızıyor. Reklamların neredeyse tamamında eti yenen hayvanların kadınsı temsil edilmesi ve erkek zihninde seks yapılacak kadının et veya piliç görüntüsünde olması yapbozu kendiliğinden tamamlıyor. J. M. Coetzee Vegan Bir Dünya - Tobias Leenaert Vegan Bir Dünya, yazarın Veganköy adını verdiği, bütün yaşam şartlarının veganlık üzerine örüldüğü bir köyün hayali ile başlıyor. Burası sempatik ve yaşanılası bir köy olması yanı sıra sizleri içerisine çekecek birçok pratik çözüm barındırıyor. Yazarımızın tüm dünyanın Veganköy’ü anlamaya ve onu mümkün kılmaya olan inancı kesintisiz bir hevesle doruğa tırmanıyor. Tabii ki her yolculuk gibi, Veganköy’e yapılacak yolculuğun da birbirinden farklı rotaları var. Peki en kolayı, en sürdürülebilir olanı hangisi? Bu soru, kitabın merkezine oturtuluyor, tartışma çemberi genişletildikçe esasında veganlıkla ilgili bütün karmaşık problemler masaya yatırılıyor ve bir bir düğümleri çözülüyor. Tobias Leenaert masa başında teorik tartışmalar üretmiyor. Sokakta yaşananları yine sokakta çözecek anahtarları gösteriyor. Kendi yaşamından taşıdığı çelişkileri saklamaya gerek görmeden yüzleşiyor ve her seferinde okurunu da yanına alarak Veganköy’e doğru bir adım atmaya özendiriyor. Hiç şüphe yok ki Türkçede ilk defa yayınlanan Vegan Bir Dünya, pek çok tartışma açacak ya da pek çok tartışmaya yepyeni boyutlar kazandıracak. *Kitap tanıtımları, kitapların kendi sayfalarından alındı. |
İzleme ÖnerisiEarthlings Filmin yönetmenliğini Shaun Monson’ın yönetmenliğini, Joaquin Phoenix ve Persia White’in anlatıcılığını, Moby’nin müziklerini yaptığı 2003 yapımı belgesel. İnsan türünün kullandığı hayvan kaynaklı ürünleri elde ederken kullandığı insanlık dışı yöntemleri anlatıyor. Cowspiracy: The Sustainability SecretBelgesel fabrika çiftliklerinin yeryüzünün doğal kaynaklarını ne derecede yok ettiğini, ne kadar büyük bir tehdit olduğunu ve büyük çevreci grupların bu gerçeği ne sebeple görmezden geldiğini anlatıyor. Büyük bir düzeni taşıdığı risklere rağmen ortaya çıkarmaya çalışan belgeselin amacı dünyayı yok olmaktan kurtarmak. Unity Earthlings belgeselinin yapımcıları tarafından çekilen bu belgeselin konusuyla veganlığın “tür ayrımcılığı” ile ilişkisi. “Aynı değil ama eşit” mottosuyla yola çıkan belgeselde insanoğlunun varoluşundan beri süregelen şiddet tutkusu eleştiriliyor ve bitki, hayvan ya da insan oluşumuz fark etmeksizin hepimizin aslında birer dünyalı olduğu anımsatılıyor. *Bilgiler, bu sayfadan alındı. |
(EMK/AÖ)