- 29 Aralık Salı günü ölen Motörhead’in kurucusu, basçısı ve solisti Lemmy Kilmister’ın Roll dergisinde Kasım 2008’de yayınlanan söyleşisini aynen yayınlıyoruz.
Anneniz ve anneanneniz tarafından büyütüldünüz. Sizi şımarttılar mı?
Lemmy: Hayır, hiç. Belalı bir çocuktum, ama bunun sebebi yetiştiğim çevre değildi. Belalıydım, çünkü çocuklar öyledir. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmezler.
Çocukluğunuz ve ergenliğiniz 1950’lerde, Anglesey adlı küçük bir kasabada geçti. Zor zamanlardı herhalde.
Hem de nasıl! Bisikleti olan bütün çocuklar akşamları köyün telefon kulübesinin etrafında toplanırdı, bir tek orası aydınlıktı. Orada takılıp kızlardan konuşurduk. Binicilik okulunda çalışıyordum. Çok sevdiğim bir işti, atlara bayılırım. Dünyanın en kıyak hayvanlarıdır. Kedilere, köpeklere fark atarlar. Bir kere mizah duyguları vardır. Komiktirler. Birkaç tane atım da vardı, fakat Little Richard’ın da atları olduğunu öğrendiğimde derhal elden çıkardım.
Müzisyen değil de bir at yetiştiricisi olabilirdiniz….
Evet, ama rock’n’roll ağır bastı. Elvis ve Little Richard yüzünden öyle oldu. Şimdi belki de bir hara sahibiydim. Ama artık çok geç. Bir sürü kötü alışkanlığım var, açık havada takılmak bana yaramaz. Fakat şu kadarını söyleyeyim, kadınlardan anladığım kadar iyi anlarım atlardan.
Atlarla kadınlar kıyaslanabilir mi?
Kıyaslanamaz. Atlar kaba güç kullanır, kadınlar kullanmaz. Bir ata, bir kadına davrandığınız gibi davranırsanız, çeker gider.
Okuldan atılmanızın sebebi, okul müdürünün suratına sopayla vurmanız mıydı?
Evet.
Sizi o kadar kızdıran neydi?
Bir okul gezisinde parmağım kesilmişti.İzi hâlâ duruyor. Parmağım bandajlıydı ve herifçioğlu bizi sıra dayağı için dizmişti. Herkes sağ elini uzatmıştı, sıra bana gelince “öbür elimi uzatabilir miyim?” demiştim. Gayet makûl bir soruydu. Ne şikâyet etmiştim, ne itiraz. “Hayır” dedi ve sopayı çaktı. Daha ilk darbede parmağımdan kan fışkırdı. İşte o anda can havliyle elindeki sopayı kaptım ve suratına indirdim.
Sonra ne oldu?
Ne olacak? Beni kovdular, ama o herif de orada fazla tutunamadı.
Yaptığınız işe kendinizi tepeden tırnağa adıyorsunuz, hayatınız ve müziğiniz birebir örtüşüyor. Bunu nasıl beceriyorsunuz?
Herkesin öyle yapması gerekmez mi?
Belki de. Ama tuttuğunuz yol zor bir yol olmalı. Yine de ikonik bir şahsiyet olmanızı buna borçlusunuz galiba.
Ama sabahları traş olurken kendimi hiç de ikonik hissetmiyorum. Şu kadarını söyleyeyim: Tutarlıyımdır ve hayattaki temel meselem budur.
Kimseyi takmıyorsunuz…
Grubum dışında kimseyi takmıyorum. Öyle yapmak gerekiyor, yoksa işler yürümez. Birkaç kere raydan çıkmadım değil –müsebbibi güzel kadınlardı. Fakat o hadiseler istisnaî durumlardı.
O güzel kadınlardan biriyle kalıcı bir ilişki kuramamış olmanıza hayıflanıyor musunuz? “Keşke şu ilişki sürseydi” dediğiniz oluyor mu?
Olmaz mı! Ama hiçbiri bana işimi bıraktıracak kadar aklımı başımdan almadı. Ve hepsi de işimi bıraktırmak istedi. “Bana yeterince zaman ayırmıyorsun” diye sızlanırlardı. Ben de hep “yarın yokum, onun için bu gecenin tadını çıkaralım” derdim. Yakayı kaptırmamak lâzım. Eski gitaristimiz Würzel (Michael Burston) sevgilisinin ayak diremesi yüzünden grubu bıraktı. Sonra da kız ona sepet havası çaldı ve bizimki dımdızlak ortada kaldı. Şimdi konserlerimize geliyor ve neyi teptiğini gördükçe kahroluyor.
Motörhead, müziğinden, tavrından taviz vermeyen bir grup. Ve hâlâ ayakta. Bu işin sırrı ne?
Yola çıkarken iyi şarkılar yazdık ve kültürel iklim bizim gibi gruplara açıktı. Motörhead bugün kurulmuş olsaydı, aynı ilgiyi görmezdi. Ama rüzgârın yönü değişti diye değişecek değiliz. Değişen gruplar nalları dikiyor. Bir grubun yaptığı müziği değiştirmesi, kendi ölüm fermanını yazmasıdır. Tutarlılık benim için her şeydir. Bu dünyadan göçüp giderken yaşadığım hayattan utanç duymak istemem. Ölüm döşeğinde yatarken şundan emin olacağım: Elimden gelenin en iyisini yaptım. Gerisi umurumda değil. Plak satışları bana vız gelir, tırıs geçer. Kalbim satılık değil.
Hayran olduğunuz şarkı yazarları kimler?
En başta John Lennon. Kalbini hiçbir zaman satmadı. Fakat son döneminde yaptıkları boktan şeylerdi. McCartney’le beraberken daha iyiydi. Mükemmel bir ikiliydiler, kusursuzdular. Beatles’ı birkaç kere canlı seyrettim, hayatımda gördüğüm en iyi gruptu –açık arayla. Müthiş bir özgüvenleri vardı, sahneye çıktıklarında çok acayip bir elektrik yayıyorlardı etrafa. Kendilerini “dünyanın en iyi çetesi” olarak sunuyorlardı ve buna inandırıyorlardı. Ayrıca, her birine ayrı ayrı takıldığınız ilk gruptu Beatles: Her üyesi çok önemliydi. Herkesin kendine göre bir favori Beatle’ı vardı, özelikle kızların, ama ben hepsine takılırdım. Yardbirds de harikulâdeydi. Hep şahane bir gitaristleri olurdu. O zamanlar ben de gitar çalmaya başlamıştım ve “bir grup gitaristleri ne kadar iyiyse o kadar iyidir” saçmalığına inanıyordum. Yardbirds çok heyecan vericiydi, fakat maalesef onları hiç canlı seyredemedim. Bu, hayıflandığım nadir şeylerden biridir.
Beatles’ı nerede seyretmiştiniz?
Cavern’de, Llandudno Odeon’da, Rhyl’de. Hepsi 1962 ve 1963’teydi. O tarihten sadece üç yıl sonra stadyum doldurmaları müthiş bir şey. Rock’n’roll’un bütün devleri kısa ömürlüdür. Buddy Holly? 1957-59, sonrasında yok. Elvis de öyle. İnanılır gibi değil. Rock and roll’un ilk kahramanları punk’çılar gibiydi. İki yıl zirvede, sonra dipte. Buddy Holly, Eddie Cochran mortu çekti, Elvis askere gitti, Chuck Berry kodese girdi, çok acayip. Selefleri olmayan müzisyenlerdi bunlar, onların öncesinde Frank siktirik Sinatra ve Rosemary Clooney vardı. Benim kalemim değiller.
Rock’n’roll’un ilk kahramanlarının sizi bu kadar etkilemesinin sebebi neydi?
Sanki birileri Mars’tan getirmişti bu adamları. Hiç duymadığınız, görmediğiniz bir şekilde konuşuyorlardı. O güne kadar hep ne yapmamak gerektiği söylenmişti, bunlar neler yapılabileceğini söylüyordu. Ve söyledikleri çok eğlenceli şeylerdi. Ayrıca, dinleyicileri arasında bir sürü fıstık vardı. Rock and roll’a takılmamın bir sebebi de o fıstıklardı.
1967’de, Chelsea’de Noel Redding’le aynı evde oturuyordunuz. Sihirli günlerdi herhalde.
Evet, ama o sihirle Noel Redding arasında bir alâka yoktu. Emin olun. Noel umutsuz bir vakaydı, haybecinin önde gideniydi. Jimi hakkında atıp tutuyordu. “Siktiğimin Hendrix’i rol çalıyor, spotlar hep onun üzerinde, halbuki bu âlemin en kıyak gitaristi benim” deyip duruyordu. Uzun bir geceliği vardı, kafasında da bir takke, öyle yatıyordu. Tam bir gerzekti.
Jimi Hendrix’in roadie’siydiniz. Bu, hayatta insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden biridir herhalde.
Evet, beni mutluluktan uçuran bir hadiseydi. Jimi Hendrix hayatımda gördüğüm en etkileyici şahıstı. Onun kadar mahiri gelmedi, geleceğini de sanmıyorum. Müzik dünyasında kıyak şahsiyetler çok nadirdir. Billy Gibbons harikadır, Dave Grohl ve Steve Vai da öyledir. Ve bu tür adamlar azınlıktadır. Çoğunluk dalyaraktır.
Şöhret olmayı hep ister miydiniz?
Elbette! Benim anlayamadığım şu: Hayatı boyunca şöhret olmak için kıvranan tipler muratlarına erdiklerinde şöhretten yakınıyor. Halbuki bütün fıstıkları şöhretler ayıklıyor, gölgedeki tipler değil.
Siz de çok ayıkladınız mı?
Epey ayıkladım. Artık pek olmuyor, morukladım. Ama vaktiyle payıma düşeni aldım. Sizin payınızı da!
Rivayete göre 2000 kadınla yatmışsınız…
Ben 1000 demiştim, o da mübalağaydı zaten. Ama 62 yaşındayım, hiç evlenmedim ve hayatım boyunca avcılık yaptım.
45 yılda 1000, yaklaşık iki nokta üç haftada bir kadın demek.
Gördüğünüz gibi, makûl bir rakam vermişim. Bir aşırılık yok. En bereketli dönemim 1960’lardaydı, 20’li yaşlardaydım ve çüküm hep kalkıktı. Ama aşırıya da kaçmadım.
Şarkılarınız otobiyografik mi?
Birçoğu öyle. Şarkılarım genellikle birinci tekil şahıstır. Hakikati yazmaya çalışıyorum ve bunu gerçekleştirdiğimde mutlu oluyorum.
Motörhead şarkıları, “Lemmy Olmak”ın soundtrack’i mi?
Hayır. Üçüncü Dünya Savaşı’nın soundtrack’i.
Radiohead’i sever misiniz?
Hayır.
Flaming Lips?
Hiç dinlemedim.
Nick Cave?
Severim. Kıyak herif.
Coldplay?
Hayır.
Arctic Monkeys?
Hmm, hayır.
Massive Attack?
Onları seviyorum. Sadece birkaç işlerini dinledim, ama hoşuma gitti.
Travis?
Hiç dinlemedim.
Al Green?
Heavy soul’u seviyorsan iyidir. Ama benim kalemim değil.
Motörhead fanları sizden en çok ne istiyor?
Kişiye göre değişiyor. Bugünlerin en büyük olayı fotoğraf. Fotoğraf çektirmek istiyorlar. Eskiden, fotoğraf makineleri bu kadar yaygın değildi, imza vermek yetiyordu.
Fotoğraf saklamak gibi bir adetiniz var mı?
Atamamak gibi bir huyum var.
“Lemmy olmak”tan memnun musunuz?
Evet. 1970’ten beri Lemmy’yim, olmak istediğim buydu. Şikâyetçi olacak değilim. Bulunduğum yerden memnunum. İkinci ligin zirvesinde olmak güzel şey. Bir festivalde assolist olmaktansa, sondan bir önceki solist olmayı tercih ederim. Çünkü sahneye çıktığında güzel kızlar ortalıktadır. Assolist olduğunda bir sürü kâğıt bardağa çalarsın.
Bütün gençlik hareketlerine tanık oldunuz. En çok hangisini sevdiniz?
Hepsini sevdim, mod’lar hariç. Mod’lar çok sulugözdü, bir de saçlarıyla başlarıyla çok meşguldüler. O hallerine tahammül edememekle beraber, teslim etmeliyim ki bizim dönemin en büyük gruplarının birçoğu mod’du: Özellikle The Action ve The Birds –Amerikalı olanlar değil. 1976’da Motörhead’i kurduğumuzda, sound’umuz punk, görüntümüz heavy metal’di. Ve insanlar görüntüyü boş verip müziğimizin hissine kulak verdi. Punk’ların takıldığı tek uzun saçlı grup bizdik. The Damned ve The Adverts’le sahne aldık. Bu arada onlara atılan şişelerden payımızı da aldık tabii.
En çok kimi özlüyorsunuz?
Bütün sevdiklerimi. Müsaadenizle isim vermeyeyim. Birçoğu göçüp gitti, ben ayakta kaldım. Ama onlar yakışıklı yüzlerle gittiler, benim gidişim öyle olmayacak.
Tahammül edemediğiniz bir müzik var mı?
Hiphop! Siyahlardan çıkan en berbat müzik. Halbuki sırf siyahların plaklarına tav olduğum için başlamıştım bu işlere.
1992’deki isyanlar sırasında Los Angeles’ta albüm kaydındaydınız. Olaylara şahit oldunuz mu?
Vokal partisyonunu bitirmiştim, çıktığımda televizyon açıktı, yanan bir evi gösteriyordu. Kafamı pencereden dışarı çevirdim ki, aynı evin öbür yüzü. Eleman gelip “bugün galiba biraz erkenciyiz” dedi. Dışarısı savaş alanı gibiydi, bütün şehir yanıyordu. Muhteşemdi… Ama o isyan haklıydı. Sonuçta Rodney King’i polisler öldürmedi mi yani? Direnmişmiş. Kelepçeledikten sonra yirmi dakika boyunca korkunç bir dayak atmaya ne hakları var? Her şey kameralarda kayıtlıydı ve o polisler salıverildi, inanamıyorum buna.
Reklam âlemi size bayılıyor. WWF, Walker Crisps, Kit Kat reklamlarında oynadınız. Onların gözünde neyi temsil ediyorsunuz?
Satışları düşürdüğüme eminim. Reklamcılar “pis motorcu” tipine bayılıyor. Geçenlerde Axa Sigorta’nın bir reklamında oynadım. Reklamcılarda eşek yüküyle para var, hep acayip rakamlar söylüyorum ve hiç “bu çok, olmaz” demiyorlar.
Birçok müzisyenin sahnedeki kimliğiyle gündelik hayattaki kimliği arasında kayda değer bir fark oluyor. Bu sizin için geçerli değil galiba.
Gördüğünüz neyse Lemmy odur.
Her daim Lemmy’siniz, öyle mi?
Kendinize bir isim koymuşsanız, o kimliğin hakkını vermeye mecbursunuz.
Öyle yaşamak zor olmalı…
Ben hâlâ buradayım. Demek ki olabiliyor! (EKN)
* Çeviri: Yücel Göktürk