Kanal İstanbul Projesi’ne Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen 17 Ocak 2020 tarih ve 5774 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu” kararına karşı açılan dava kapsamında hazırlanan bilirkişi raporu, 22 Eylül’de tamamlanarak Danıştay 4. Dairesi’ne sunuldu.
WWF-Türkiye’den değerlendirme
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), açıklanan bilirkişi raporunun, yıllardır doğa savunucuları tarafından dile getirilen riskleri bilimsel verilerle doğruladığını vurguladı.
Vakfın değerlendirmesine göre rapor, Kanal İstanbul’un İstanbul’un tatlı su kaynaklarını yok edeceğini, sulak alanları geri dönülmez biçimde tahrip edeceğini ve Marmara Denizi’nin hassas ekosistemini daha da zayıflatacağını net bir şekilde ortaya koyuyor.
“İstanbul'un yaşam kaynaklarını korumak için Kanal İstanbul Projesi acilen iptal edilmeli,” diyen WWF-Türkiye’nin bilirkişi raporuna ilişkin değerlendirmesi şöyle:
- Kanal İstanbul’un hayata geçmesiyle Sazlıdere Barajı ortadan kalkacak, Terkos Gölü ise ciddi tuzlanma riskiyle karşı karşıya kalacak.
- Yeni yapılacak barajların İstanbul’un artan su ihtiyacını karşılaması mümkün görünmüyor.
- Nüfus artışı, iklim değişikliği kaynaklı yağış düzensizlikleri ve yeni yerleşim baskısı İstanbul’un su krizini derinleştirecek.
- Küçükçekmece Lagünü, Sazlıdere Barajı’nın yok olmasıyla tuzlanacak ve mevcut türlerin çoğu yaşam şansı bulamayacak.
- Kanal güzergâhındaki lagün, Marmara Denizi ile birleştiğinde B Sınıfı Sulak Alan özelliğini kaybedecek. Bu durumda ortam tuzlu su karakterine dönüşecek, algal flora, zooplankton ve balık faunası tamamen değişecek. Kuşların göç yolu üzerindeki önemli bir sulak alan kaybedilecek.
- ÇED raporunda İstanbul’un biyoçeşitliliğinin ev sahibi bu ekosistemlerin korunmasına dair hiçbir önlem bulunmuyor.
- Bilirkişi raporu, ÇED Raporu’nda projenin su kaynaklarına uzun vadeli etkileri hakkında ayrıntılı etki analizleri ve koruyucu planlama önerileri sunulmadığına, su kaynaklarının korunmasına ilişkin önerilerin yeterli düzeyde detaylandırılmadığına, yeraltı su seviyesi düşüşü ve tuzlanma riskine karşı mekânsal risk haritaları, modelleme senaryoları ve önleyici müdahale planlarına yer verilmediğine dikkat çekiyor.
- ÇED raporunda 2021de yaşanan ve o dönemden bu yana aralıklı olarak görülmeye devam eden Marmara’daki denizel yaşamı tehdit eden müsilaj felaketine dair tek bir değerlendirme yok.
- Balıkçılık anketleri yalnızca 12 kişiyle sınırlı tutulmuş ve Marmara’daki balıkçıların görüşleri yok sayılırken proje kapsamından en fazla etkilenecek olan Marmara’daki balıkçı barınaklarındaki tekne sayısı, aktif balıkçı sayısı ve potansiyel etkilenme düzeyine ilişkin herhangi bir veri sunulmamış.
- Proje kapsamında yapılacak çalışmaların fauna ve floraya etkisini azaltmak için çeşitli önlemlerin alınacağı belirtilmiş. Nisan-Eylül döneminde balıkların yumurtlama dönemi olduğu, bu yüzden denizde tarama yapılmayacağını belirtilmiş. Fakat çalışma alanında üreme faaliyetini gerçekleştiren balıklardan bazı türler yılın farklı dönemlerinde yumurtlamaktadırlar. Tarama sürecinde bu türlerin zarar görmesi öngörülmektedir. Tehlike altındaki türler kapsamında olan Cystoseira türleri Karadeniz için, birinci derecede korunma statüsündedir (UNEP/MAP, 1999). Bu türün tarama sürecinde hem çalışma hem de etki alanında önemli derecede zarar göreceği düşünülmektedir.
- Açılacak olan yeni kanalın en az 100 sene işlevsel kalacağı göz önüne alındığında gelecek iklim değişikliğinin yeni kanal ile Marmara Denizi'ne ve Karadeniz’e etkilerinin incelenmesi gerekmektedir. İklim değişikliği yüzünden değişecek olan her üç denizdeki tuzluluk, sıcaklık ve rüzgârdaki değişimlerin nasıl bir dengeye ulaşabileceği hiçbir şekilde tartışılmamıştır.
(TY)








