* Fotoğraf: Fatoş Sarıkaya / csgorselarsiv.org
* "Evlilik eşitliği hakkını tanımadıkları LGBTİ+'ları şimdi aile kavramı üzerinden hedef gösterip kriminalize ediyorlar. Ne yazık ki çok öfkeliyim. Hayalini bile kuramadığımız bir aile kavramı üzerinden bizlere karşı bir nefret örgütleniyor." (Özel sektörde çalışan trans erkek Özen.)
* "Toplumun aynası sayılabilecek bir iş yerinde çalışıyorum. Farklı siyasi görüşlere sahip gruplar var. İş yerinde açık değilim, dolayısıyla iş yerinde açık olmadığım için bir ayrımcılığa maruz kalmıyorum. İş arkadaşlarım yönelimimi bilmeseler de birçoğu evime girecek kadar bana yakın ve bence farkındalar." (Kamuda çalışan trans kadın İdil.)
* "Hükümetin attığı her türlü LGBTİ+ karşıtı adımı önemsiyor ve buna karşı mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum. Kanıksamak bizi daha eşit ve adil bir dünyaya ulaştırmayacak. Bazen yüzyıllar sürse de tarihin haklıdan yana olduğunu, bunun böyle olmak zorunda olduğunu biliyorum." (Özel sektörde çalışan gey erkek Ahmet.)
Geçtiğimiz günlerde Kaos GL Derneği, Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi ile birlikte yürüttüğü çalışma sonrası Türkiye'de kamu ve özel sektörde çalışan LGBTİ+'ların istihdamını araştıran iki rapor yayımladı. Raporlarda, kamuda ve özel sektörde çalışan LGBTİ+'ların yaşadığı ayrımcılıklara ve eşitsizliklere yer verildi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın anayasa değişikliğine ilişkin açıklamaları ise LGBTİ+'lara karşı ayrımcılığı yeniden gündeme getirdi. Anayasanın 41. maddesinde yer alan "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır" ifadesindeki 'eşler arasında' ibaresi muğlak bulunduğu için yeni yasada değiştiriliyor. Yasaya, "Aile, kadın ve erkekten oluşur" tanımı getiriliyor.
Özel bir şirkette orta-üst düzey bir pozisyonda yönetici olan gey erkek, özel sektörde çalışan trans erkek ve kamu sektöründe çalışan beyaz yakalı trans kadın, çalışma hayatında ve genel olarak Türkiye'de yaşadıkları ayrımcılığı bianet'e anlattı.
"Açılma baskısı hissetmiyorum"
Kamu sektöründe çalışan ve kendisini bağımsız aktivist olarak tanımlayan trans kadın İdil, hükümetin cinsiyetçi politikalarına olan bakış açısını ve açık olmakla ilgili fikirlerini şöyle anlattı:
"Toplumun aynası sayılabilecek bir iş yerinde çalışıyorum. Farklı siyasi görüşlere sahip gruplar var. İş yerinde açık değilim, dolayısıyla iş yerinde açık olmadığım için bir ayrımcılığa maruz kalmıyorum. İş arkadaşlarım yönelimimi bilmeseler de birçoğu evime girecek kadar bana yakın ve bence farkındalar. Artık insanlar sosyal medya kullanıyor, hayatın içinde ve lubunyanın binbir çeşit olduğunun farkında.
"Açılırsam ayrımcılıkla karşılaşırım ama bu sadece işyeriyle alakalı bir durum değil, toplumda da böyle. Açılmak zorunda değiliz ve bu baskıyı üzerimde hissetmeyeli çok uzun zaman oldu. Tercih etmiyorum çünkü açık olarak kaybedeceğim şeyleri feda etmek istemiyorum, ailem dahil. Ekonomik özgürlüğü olan bir insanım ve hayatımı istediğim şekilde sürdürüyorum. Açılırsam bir şey değişmeyecek hayatımda. Aktivizmin içindeyim ama açılma meselesini batı merkezli bir aktivizm biçimi olarak görüyorum, bunu eleştirebilirim.
"Trans kadınlar için cennet ülke yok"
"Hükümet politikaları iyi işlese de toplumda değişiklik olmadıkça fayda etmiyor. Türkiye'de durum kötü ama dünyada da durum pek farklı değil. Gelişmiş olduğunu düşündüğümüz toplumlarda bile durum iyi değil. Daha birkaç hafta önce Almanya'da göçmen translar bir mekânın önünde saldırıya uğradılar. İsveç'teki akademisyen davasında bile mahkemelerin erkek yargı gibi karar verdiğini gördük. Kadınlar ve trans kadınlar için cennet ülke yok. Görünürde yasayla korunanlar ve bizim gibi korunmayanlar var.
"Hükümet politikaları bizim yaşam biçimimizi değiştiremiyor. Nefret söylemlerinin artmasıyla saldırılar arttı ama bunun seçim propagandası için yapıldığını ve geçici bir süreç olduğunu düşünüyorum. Kimsenin gündeminde sadece lubunyaların olduğunu düşünmüyorum. 6284 sayılı kanun uygulanırken de lubunyalar bundan faydalanamıyordu, biz hiçbir zaman eşit değildik. Bence bu öfke sürdürülebilir değil, bu yüzden korkmuyorum."
"Toplumsal erkekliği performe etmek"
Cinsiyet uyum sürecinde iş bulma konusunda yaşadığı zorlukları anlatan özel sektör çalışanı trans erkek Özen, LGBTİ+'lara yönelik artan nefret söylemlerine dikkat çekti:
"14 yıllık bir çalışma hayatım oldu ve devam ediyor. Trans kadın arkadaşlarımıza nazaran elbette kısmen daha az mobbing ve ayrımcılığa maruz kaldım. Çünkü ne yazık ki toplumun daha çok kabul gördüğü ve daha sözde 'ahlaklı' bir yerinde kalıyordum. Tam da bu yüzden 'erkek' kavramını duydukları ve gördükleri bir filtreden sırtımı sıvazladıkları bir yerdeydim. Fakat böyle bir yerden de aşırı tacizkâr tavırlarına ve erkekliklerine maruz kaldım. Toplumsal erkekliği performe etmek zorunda bırakıldım. Elbette kolay iş bulamıyordum ve çalışabildiğim işler daha az para, daha çok emek verebileceğim yerlerdi ve bunlar kurumsal firmalar olmuyordu.
"Cinsiyet uyum sürecimde iş bulamadım"
"Tüm bunları cinsiyet uyum sürecim öncesi yaşarken ve cinsiyet uyum süreci sonrasında daha kolay iş bulabileceğimi düşünmüştüm. Aksine, nüfus cüzdanım değişmese de görüntümün değiştiği bu süreç içerisinde neredeyse hiç iş bulamamaya başladım. İş bulabildiğim yerler ise sadece LGBTİ+ farkındalığı olan firmalar oluyordu ki maalesef bunlar üç-dört tane. Yaşamış olduğum mobbing ve ayrımcılıklara itiraz edebileceğim mekanizmalarda da ayrımcılığa uğrayacağımı bildiğim için ise itiraz edemeden alandan uzaklaştım. Örgütlü bir yerden hak aramamızın bile aşırı zor olduğu bir yerde bireysel olarak hak talep etmek çok ütopik geliyor.
"Bu bir yurttaşlık meselesi"
"Geçtiğimiz eylül ayında İstanbul'da ve ardından Urfa'da bizlere karşı örgütlenen nefret yürüyüşü çok büyük bir kırılmanın ve LGBTİ+'ları hedef göstermenin en üst saldırılarından biriydi. Bizler elbette bunun sonuçlarının da hızlıca geleceğini biliyorduk ki gelmeye başladı. Fakat hatırlatmak istediğim en önemli şey şu, bu mesele sadece LGBTİ+'ların meselesi olmaktan çıktı. Bu meselenin kadınları ve toplumdaki diğer dezavantajlı kesimleri ilgilendiren bir yurttaşlık meselesi olduğunu hatırlatmakta fayda var.
"Evlilik eşitliği hakkını tanımadıkları LGBTİ+'ları şimdi aile kavramı üzerinden hedef gösterip kriminalize ediyorlar. Ne yazık ki çok öfkeliyim. Hayalini bile kuramadığımız bir aile kavramı üzerinden bizlere karşı bir nefret örgütleniyor. Son dönemlerde artarak devam eden ve devlet eliyle de desteklenen bu örgütlü kötülüğün sonucu olarak görebiliriz bu yeni aile yasa tasarısını. Maalesef son olmayacak."
"İşyerinde gizlenme çabasına girmiyorum"
Özel bir şirkette orta-üst düzey yönetici pozisyonunda çalışan gey erkek Ahmet, hükümetin attığı adımlara karşı birlikte mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti. Ahmet, neler yaşadığını ve politikalara karşı düşüncelerini şöyle anlattı:
"Doğrudan bir ayrımcılıkla karşılaşmadım, çünkü işyerlerinde cinsel kimliğimle ilgili baskılar genelde doğrudan olmuyor. Açık hiç kimse yok ancak açık olmasa da LGBTİ+ olduğunu bildiğim kişiler var. Bu kişiler doğrudan bir sorun yaşamasa da dolaylı olarak özellikle iş arkadaşları tarafından belirli ayrımcılıklara uğruyorlar.
"İşe alım sürecinde ya da işe girdikten sonra bir sorun yaşamadım ama özel olarak bir gizlenme çabasına da girmiyorum. Bir çeşit sorma-söyleme yasasıyla ilerliyor durum. İş arkadaşlarımı özel hayatıma dahil etmediğim için bu tür sıkıntıları daha az yaşıyorum. Ancak onları özel hayatıma dahil etmemek için de çok fazla efor harcıyorum.
"Doğrudan yönelimim gerekçe gösterilmedi ancak yönelimimle ilgili olduğunu düşündüğüm sıkıntılar yaşadım. Bunları kanıtlamak maalesef çok zor olduğu için mücadele etmek amacıyla bir strateji geliştirmek de güç oluyor. Böyle bir haksızlığa uğradığımda nasıl davranacağımı tam kestiremiyorum.
Yasa değişikliği: LGBTİ+'ları dışlayıcı bir çerçeveleme
"Evliliği önemseyen biri değilim ancak isteyen insanların istediği kişiyle evlenebilmesini önemsiyorum. Çünkü kişisel ya da ideolojik nedenlerle bazı şeylerden uzak duruyor olsak da, bazı insanların bazı haklardan yararlanamıyor oluşu bir eşitsizlik. Bu meseleye böyle bakmak gerekiyor. Yeni anayasa düzenlemesinde kadın-erkek vurgusu yapılmasını bir gerileme olarak görüyorum. Ancak kadın ve erkek tanımları da değişiyor, esniyor. İktidarın güncel politik gerekçelerle bir düşman yaratma ve bu düşman üzerinden ideolojisini geliştirme politikasının kurbanı olan LGBTİ+'ları dışlayıcı bir çerçeveleme olarak okuyorum bu kararı.
"Haklılığımıza olan inancımız"
"Hükümetin attığı her türlü LGBTİ+ karşıtı adımı önemsiyor ve buna karşı mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum. Kanıksamak bizi daha eşit ve adil bir dünyaya ulaştırmayacak. Bazen yüzyıllar sürse de tarihin haklıdan yana olduğunu, bunun böyle olmak zorunda olduğunu biliyorum.
"Bugün LGBTİ +hareketinin geldiği yeri 20 yıl öncesiyle kıyasladığımda örgütlenmenin ve mücadele etmenin ne derece önemli olduğuna bir kez daha ikna oluyorum. Hükümetler, baskı dönemleri, otoriter liderler gelir geçer. Haklılığımıza olan inancımızı besleyen şey hükümetlerin tutumu değil. Olmamalı da. Hepimizin eşit yaşayabileceği bir dünyanın mümkün olduğuna dair inancımı kaybetmemekten yanayım."
(EO/TY)