Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, İl Özel İdareleri Kanununu, merkezin yetkilerinin devrine ilişkin gerekçelerle veto etmişti.
Kamu yönetimi uzmanı ve Praksis dergisi yayın kurul üyesi Ali Ekber Doğan, Sezer'in veto gerekçesine, İslami hareketin ve Kürtlerin özgürlük alanını genişletmesi açısından bakılmaması gerektiğini belirtiyor.
Doğan, Belediyeler Kanunu ile Yerel Yönetimler Kanununu da içeren Kamu Yönetimi Reformu'na, devletin sosyal hizmetlerden elini çekmesi ve özelleştirmeler açısından yaklaşılması gerektiğini söylüyor.
Doğan, bianet'e yaptığı değerlendirmede, Sezer'in veto gerekçelerini ve tasarının amacını şöyle değerlendiriyor:
Yerelleşme değil, özelleştirme
* 1950'lerden bugüne kadar kamu yönetimi modernleşme yaklaşımı ve kalkınmacılık ekseninde oluşturuldu. Devlet İstatistik Enstitüsü, Köy İşleri, Devlet Su İşleri gibi kurumlar kuruldu. Bu sistemde, ulusal kalkınma ve dışarıdan destek söz konusuydu. 1980'lerden sonra neo-liberal politikaların hayata geçmesiyle bu sistemin de değiştirilmesi gündeme gelmeye başladı.
* Cumhurbaşkanı Sezer'in veto gerekçeleri bugünkü üniter devletin tehlikeye girebileceği, İslami hareketlerin ve Kürtlerin özgürlük alanını genişletebileceği kaygılarını taşıyor.
* Bunlar çok gerçekçi nedenler değil, ama belli kültürlerin kendisini ifade etmesine devletin gösterdiği katılığı düşündüğümüzde Sezer'in gerekçelerini anlayabiliriz. Türkiye'de laik sayılabilecek merkezi devlet eliti ise toplumun İslami bir yapıya kayması açısından, 28 Şubatta öne sürdüğüne benzer gerekçelerle tasarıya karşı çıkıyor.
* Kamusal alanın daha geniş kesimlerinde İslami kimlikleriyle ve türbanla varolmak isteyenleri de gözeterek hükümetin böyle bir reform yaparak hareket alanını genişletmesi anlamlı. Tasarıya karşı çıkanlar, 28 Şubat'a sürecinde, İslami kesimlere karşı öne sürülen benzer gerekçeleri savunuyor.
* AKP tasarıyla, yerel yönetimler üzerinden, Anadolu'da kendini destekleyen küçük ve orta ölçekli sermaye ve uluslar arası sermayenin taleplerine cevap veriyor. Tasarı, 80'lerden beri Türkiye'nin neo-liberal politikalara uyumunun son adımıdır. AKP, İslami kesimlerin çıkarlarını da düşünerek buna destek veriyor. Doğu Anadolu'da ise Kürt sermayedarlar, geniş bir hareket alanı kazanacak.
* Devlet yönetiminde bir demokratikleşmeden söz ediliyor ancak, yerelleştirmeye gidilirken kamusal hizmetlerin yok edilmesini gözden kaçırmamak lazım. Yerel yönetimlerde ise söz hakkı, belli çevrelerin katıldığı Yerel Gündem 21'lerin danışmanlığında olacaksa böyle bir belediye yönetimi savunulabilir olmaz.
"Kamu yönetimi AB sürecinde değişecek"
* Tasarı, halkın farklı kesimlerinin söz sahibi olduğu katılımcı bütçeyi ya da eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarını ücretsiz karşıladığı bir sistemi içermiyor. Sosyal hak boyutu eksik. Sosyal adaletsizlik yaratacak bir yerelleşmenin ne kadar demokratik olacağı tartışmalıdır. Köy hizmetlerinin tasfiyesi, kırsal alanların boşalma tehlikesi ve tasarının tarıma etkisi de eleştirilmesi gereken noktalardır.
* Kamu kurumlarının iç denetiminin yöneticilerin seçeceği kişilere bırakılması, bir kurumun kendi seçeceği kişilerce denetlenmesi ne kadar tarafsız olabilir. Tasarı halk denetçisi tanımını getiriyor, ancak bu kişiler de büyük ihtimalle yerel yönetime yakın kişiler olacaktır. Denetlemenin farklı kesimlerin bir araya geldiği, bağımsız kişilerden oluşması gerekiyor.
* Cumhurbaşkanı veto etse bile, Avrupa Birliği (AB) sürecinde, toplumdaki gerilimlerin sona ermesi, Kürt sorunun çözümü, uluslar arası sermayenin yayılması ve Avrupa'daki gibi hizmetlerin özelleştirilmesi hedeflendiğinden, kamu yönetimindeki değişiklikler bu hükümet döneminde olmasa bile ileride hayata geçecektir.
* Kamu Yönetimi Reformuna, yerelleştirmenin bugünkü yerel yönetimdeki güç dağılımı gözetilerek yapılması ve temel hizmetler dahil bir çok hizmetin özelleştirmesine dayanması açısından karşı çıkılmalıdır. (ÖG/EÜ)