"Her saniyenin önemli olduğu, insan yaşamına değen bir yerde çalışıyordum. Mesleğimi seviyordum. Ama amaçları bizi açlıkla terbiye etmekse, her işi yapar, her koşulda ayakta durabilirim."
Böyle anlatıyor hemşire Narin Duru, ihraç sonrası hissettiklerini.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından gelen Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yüzbinin üzerinde kişi ihraç edildi.
Onlardan biri de Narin Duru. Dokuz yıldır acil servis hemşireliği yapıyordu. Kendini sosyalist olarak tanımlıyor, KESK'e bağlı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası'na (SES) üye.
Narin Duru ile ihraç sürecini ve sonrasını konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Tarsusuluyum. Mersin Anamur Sağlık Lisesi acil tıp teknisyenliği mezunuyum. Dokuz yıldır acil servis komuta merkezinde çalışıyordum. İstanbul’da ambulansı aradığınızda iki komuta merkezi var. Ambulansın nereye, nasıl gideceğini koordine eden bir merkez. Ben Bakırköy’dekinde çalışıyordum. İlk atandığım ve kovulduğum yer oldu.
Nasıl öğrendiniz ihraç edildiğinizi?
Cumartesi gecesi Resmi gazete çıktı, nöbetim de pazardı. Ertesi gün aradılar “nöbete niye gelmedin” diye. İdari birime yazı gitmediği için kimse bilmiyor. Ben haberdar ettim ekibi. Benim politik duruşumu bildikleri için FETÖ’cü olmak vs. gibi suçlamalara maruz kalmadım.
Neden ihraç edildiğinizi düşünüyorsunuz?
29 Ekim’deki 675 sayılı KHK ile ihraç edildim. KESK’e bağlı SES üzerinden sendikal mücadele yürütüyorum. Gezi döneminde ve 1 mayıs ile ilgili iki soruşturmam var. Henüz kesinleşmiş bir cezam yok. Bekliyordum aslında. Siyasal sürece bakınca belliydi. Ben zaten sosyalistim, sendikalıyım. Hak, hukuk, özgürlük talebiyle hep sokaktaydım, başıma gelecekleri göze alıyordum.
Ne hissettiniz?
Şaşırmadım ama öfkelendim. Sonuçta işinin hakkını vererek yapıyorsun, emek veriyorsun, sendikal mücadele yürütüyorsun. Haksızlığa maruz kalma hissi öfke veriyor. Çalıştığım komuta merkezi hastadan yalıtık bir yer. Zor bir meslek, nöbeti yoğun ama mesleğimi seviyordum. Her saniyenin önemli olduğu, insan yaşamına değen bir yerde çalışıyordum. Mesleğimi seviyordum. Ama amaçları bizi açlıkla terbiye etmekse, her işi yapar, her koşulda ayakta durabilirim.
Çevrenizdeki tepki nasıldı?
Bu zamana kadar birlikte çalıştığın insanlar mesafe koyuyor. KHK’lı diye bir etiket oluşuyor. Terörle suçlayarak seni tecrit ediyorlar. Aslında bu tam olarak insanlardan tecrit etme uygulamasına dönüşüyor. Kalanlar üzerinde bir kaygı yaratıyor. Bazı arkadaşlarım beni merak etse de arayamıyor, beni görenler üzerinden ya da dolaylı yollardan selam yollamaya çalışıyor. Böyle bir psikoloji oluştu kalanlarda.
Neler yapıyorsunuz?
Çeşitli işler yaptım. Anketörlük yaptım. Özel eğitim okulları için telefonla velilere tanıtım yaptım ama 20 gününün sonunda “parasız eğitim” için o kadar yıldır mücadele veriyoruz diyerek çok yabancılaşıp bıraktım. Kendi alanımda çok yığılma var, özel sektörde bulmam çok mümkün değil. Evde hasta bakımına gidiyorum, tabii bu işlerin hiçbiri sigortalı değil.
Sendikanın KHK ile atılanlara yönelik dayanışma fonu var. Ayda 1500 liradan başladı ama atılanlar çoğaldıkça 1000’e kadar indi. Şu anda KESK’ten atılan 3500 kişi var. Toplama bakıldığında çok azız ama dayanışma fonu ile karşılanabilecek bir süreç değil.
Nasıl bir hukuki süreç izlediniz?
Sendika avukatlarımız ilgileniyor. OHAL İnceleme Komisyonu ile hukuksal yolu nasıl tıkarız hamlesi başarıya ulaştı. İdare mahkemesine başvurduk, herkese olduğu gibi doğrudan red geliyor. İç hukuk yolunu tüketmek için AYM ve AİHM’e gidecektik. OHAL Komisyonu bunu da engelliyor, biz buna 15 yıllık Oyalama Komisyonu diyoruz. Zaten AİHM bir kişinin başvurusuna verdiği red kararında OHAL İnceleme Komisyonu’na başvur dedi. AİHM’in, savunma hakkının olmadığını bildiği halde bu kararı vermesinin nedeni Türkiye’den gelen onbinlerce davayı başına yük etmek istememesi. AHİM de hukuksal kıyımla başından attı. Sonuç olarak OHAL Komisyonu’na başvuracağım tabii ki ama beklentim yok. Yedi kişinin iki dudağı arasında bir durum. Biz hakkımızı sokakta aramaya devam ediyoruz. Her pazartesi, çarşamba ve cumartesi "ihraç edildim, işimi istiyorum" gömleklerimizle Bakırköy ve Kadıköy meydanındayız. Yoldan geçene derdimizi anlatıyoruz.
İlk başta “geride kalanlara bir kaygı ortamı oluşturuldu” dediniz, bunu biraz açar mısınız?
Son sendikalaşma rakamlarına bakalım. KESK’in üye sayısı 221 binden 160 bine inmiş. Ciddi bir üye kaybı var. Çünkü kaygı var. Zaten sendikalaşma zayıfken daha da zayıflıyor. Öte yandan Memur Sen’in üye sayısı 956 binden 997 bine çıkmış. İlginç. Halbuki Memur Sen’de on binlerce KHK’lı ihraç var. Kalanların kaygıyla Memur Sen’e üye olduğunu görüyoruz.
Aslında bu başından beri planlanan bir şeydi. Hükümet sürekli “kamudaki iş güvencesi nedeniyle yıllarca FETÖ’cüler burada barındı” diyor. Aslında hükümetin uzun süredir kamudaki iş güvencesini ortadan kaldırmak istediğini biliyoruz. Performans, not sistemi vb. getirmek istediler. Ama bunun zeminini bulamıyorlardı, şimdi öyle bir avantaj geçti ki ellerine. Zaten iş güvencesinin kaldırılmasına karşı ses çıkartacakları attılar. Geri kalanların da sesini kıstılar. Herkes kaygılı. “Ben idarecimle bile tartışsam KHK’ya adımı verirse yarın işsizim” korkusu var. Yani özetle “terörle mücadele” ediyoruz adı altında aslında iş güvencesini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. (NV)