Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı’nın (TÜSEV) düzenlediği Sivil Toplum-Kamu İşbirliği Ulusal Konferansı’nda sivil toplum ve kamu temsilcileri bu işbirliğinin nasıl kurulması gerektiğini tartışıyor.
Konferansın Türkiye’de Sivil toplum-Kamu Sektörü Diyalogu: Sorunlar, İyi Örnekler, Plan ve Stratejiler başlıklı panelinde İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçisi Mahmut Esat Gürses, Avrupa Birliği (AB) Bakanlığı Siyasi İşler Başkanı Ege Erkoçak, Kalkınma Bakanlığı Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdür Nahit Bingöl ile Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem konuşmacı olarak yer aldı.
TÜSEV Genel Sekreteri T. Başak Ersen’in modere ettiği panelde katılımcılar Dernekler Kanunu ile Medeni Kanun'daki değişimi, STK'lara yönelik algı değişimini ve neler yapılması gerektiğini tartıştı.
Gürses: Kamu STK’ları hem kontrol hem de itimat etmeli
“12 Eylül toplumun biraraya gelmesini ve örgütlenmesini olumsuz etkiledi. Dernekleri potansiyel bir suç odağı gibi algılayan bir yasanın uygulayıcısı olduk bir dönem. Ancak zaman için önemli gelişmeler oldu.
“O dönem bir işbirliğinden bahsetmek mümkün değildi. Kamuda çalışanlar olarak belirli derneklerin çalışmalarında bulunmaktan imtina ediyorduk. STK’larla ilişkimiz sıfır düzeyindeydi.
“2004 yılında 5253 sayılı kanunun kabul edilmesiyle, takip edilmesi gereken kurumlar olarak bakılan derneklere işbirliği yapılan, fikirleri alınan ve bizzat karar alma noktasında dahil edilen kurumlar olarak bakmaya başladık.
“Kamu sivil toplumu itimat edecek ama onu kontrol de edecek. Kontrolü cezalandırmak olarak değil rehberlik eğitim olarak algıladığımız sürece bu orunların çözümüne katkılar sağlayacağız.”
Ertem: Vakıflar Kamu yerine hizmet veriyor
“Vakıfların sivil toplum statüsüne kavuşması 12 Eylül’den sonra oldu. Derneklere yapılan müdahaleyle sivil inisiyatifin örgütlenme alanı vakıflar olmuştur.
“Osmanlı’dan bu yana vakıflar hep hizmet yürütme mekanizması olarak göze çarptı. Osmanlı’da tüm kamu hizmetleri iç dış güvenlik ve adli dışında vakıflar tarafından yürütüldü. Bu algı cumhuriyet ve medeni kanunla birlikte değişime uğratılsın noktasında bir düzenleme yapıldı. Diğer yandan Osmanlıdan kalan vakıfların örgütlü yapısı devam etsinde vakıflar genel müdürlüğü tesis edildi. Türkiye’de vakıfların kamu yönetimine katkıdan ziyade kamu hizmeti üretme algısı var. Bu değişmediği sürece ilerleyemeyiz.
“Sivil alanın inisiyatif alanı olarak müdahale edebilir pozisyonda olabilmesi için Medeni Kanun içeriğine uygun belli sayıda tesis ortaya çıkmadı.
“Sivil toplum ve kamu ilişkisi demokratikleşme taleplerinin toplumda ne kadar yer etmesi ve ne kadar realize etmesiyle çok bağlantılı. Eğer bir toplum demokratikleşme talep ediyorsa ve buna yönelik çabası varsa bu durumda STK’lar kamuoyuyla işbirliğine girmeli.”
Bingöl: Kapsayıcılık önemli
“Sivil toplumu nasıl kalkınma süreçlerine katılımını kapsayıcılık kavramıyla sağlayabiliriz. Bu sivil toplumdan nasıl faydalanırız anlayışı değil, bir potansiyeli değerlendirme, kalkınmanın sadece kamu özel sektörü olmayan, tüm kesimleri örgütlü örgütsüz içine alan bir süreç halinde görmeyi amaçlayan bir yaklaşım. Yasal mekanizmaları harekete geçirme zorunluluğu olan bir yaklaşım.
“Son Kalkınma Planı’yla da bu yaklaşım çerçevesinde çoğulcu sürdürülebilir sivil toplum için uygun iklim oluşturularak sosyal ekonomik kalkınma çerçevesinde toplumun tüm kesimlerinin katılımını temel amaç olarak ortaya koyuyoruz.”
Erkoçak: STK’lar Kopenhag için önemli bir kriter
“1980’den sonra 1990’larda canlanmaya başlayan sivil toplum hareketi 2000’lerde AB sürecinin de ivmesiyle hız kazandı. Çok zorlu süreçlerden hızlı bir şekilde geçtik.
“AB sürecinde yapılan reformlarda öncelikli olarak Medeni Kanun’da STK’lara yönelik önemli değişiklikler yapıldı. 2001’in Ekim ayında yapılan Anayasa değişikliği ile örgütlenme özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar kaldırıldı.
“2002’de uyum paketleri sürecinde Dernekler Kanunu değiştirildi. Üçüncü uyum paketiyle derneklerin yabancı kuruluşlarla kuracakları ortak faaliyetler önündeki engel de kaldırıldı. Dernekler Kopenhag kriterleri sürecinin önemli bir parçası.” (EA)