Yıl 2013, Suriye’de iç savaş çıkınca milyonlarca insan komşu ülkelere göç etmek zorunda bırakıldı.
Binlercesi Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmek üzere ülkemizdeydi.
Yıl 2014, belgesel yönetmeni Eylem Şen, kamerasını bu insanlara çevirdi, gelirken yaşadıkları zorlukları, Türkiye’ye tutunma çabalarını anlattı.
Suriyeli mülteci-göçmenlerin* bazılarının hayali gerçek oldu Avrupa’ya gitti, büyük bir kısmı Türkiye’nin farklı kentlerinde kaldı, hayata böyle devam etti.
Peki, göç ettikleri Türkiye kentlerinde çalışırken, üretirken yani çalışma hayatına katıldıklarında nasıl karşılandılar? Kimlerden destek gördüler? Dahası ve en önemlisi birileri onları yüksek perdeden hedef gösterirken onlara destek olanlar, dayanışma gösterenler neler yaşadı?
Yıl 2020, Eylem Şen bu soruların peşine düştü, kamerasını bu kez Suriyeli mülteci/göçmen emekçilerle dayanışma gösteren, işverenin hak gasplarına karşı onlarla birlikte eylem yapan emekçilere ve kadınlara çevirdi.
Gördüklerini ve tanıklıklarını “Sınırların Ötesinde” isimli belgeselle kamuoyuna duyurdu. Çok sayıda festivalde yer bulan belgeseli bugünlerde, Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’nde (BIFED), online olarak izlemek mümkün.
TIKLAYIN - Festivalden detaylı bilgiler
BIFED vesilesi ile bir araya geldiğimiz Eylem Şen, “Suriyeli göçmen-mültecileri yaşam arkadaşı mücadele arkadaşı olarak gören, onlarla samimiyetle bağ kuran insanları anlatmak istedim. Bunun daha güçlendirici olacağını hissettim” diyor.
Eylem Şen’i dinliyoruz.
“Sınırların ötesine bakan bir ortaklaşma hikâyesi”
“Sınırların Ötesinde” ismi nereden aklınıza geldi?
Belgesel aslında içerik olarak kafamızda çizilen ve coğrafi olarak çizilen sınırları aşarak bunların ötesinde bakmayı kendine düstur edinmiş insanlara Suriye’den gelen insanlarla dayanışma gösteren Türkiyelilere odaklanıyor.
Bunları anlattığı için sınırların ötesinde bakan bir ortaklaşma hikâyesi var belgeselde.
Çekimleri İzmir’in nerelerinde gerçekleştirdiniz?
Kadifekale, Basmane ve Kunduracılar Sitesi’nde çekimler yaptık.
Suriyeli mülteci-göçmenlerle ilk olarak 2013’te bir belgesel yapmıştım. O zaman Hatay’ın sınır bölgesinde ve İstanbul, İzmir’de çekimler yapmıştım. Onları dinlemiştim. Neden geldiklerini? Onların neyle karşılaştıklarını anlatan bir belgeseldi. Adı, “Asfur”du.
Aradan yıllar geçti. Suriyelilere yönelik yoğun bir düşmanlık ayrımcılık ötekileştirme söz konusu olsa da onlarla empati kurabilen emekçilerin daha dayanışma içinde olmayı tercih ettiğini gördüm. Ben kendim de göçmenlerle mültecilerle dayanışma gösterdiğim için bunu anlayabildim.
Onların hikâyelerini anlatmayı istedim. Türkiye’de ötekileştirme, ırkçılık söz konusuyken tam tersi noktadan da bakan insanlar da var. Bunu sadece kendileri dışındaki birine sahip çıkmak için değil kendileri gibi birine sahip çıkmak için yapıyorlar. Bu insanlar da benzer koşullarda yaşayan insanlar.
Kendisi Kundura Sitesi’nde çalışırken oraya gelen Suriyeli ile ortaklık kuran mücadele arkadaşı olarak gören insanların hikâyesini anlatmak istedim.
Suriyeli göçmenleri/mültecileri yaşam arkadaşı mücadele arkadaşı olarak gören, onlarla samimiyetle bağ kuran insanları anlatmak istedim. Bunun daha güçlendirici olacağını hissettim.
Gittiğim yerler tesadüf değil daha önceden o bölgeye yerleşmiş başka halklar şimdi artık yerleşik halklardan olan insanların birlikte yaşam kurduğu yerler oralar.
Dayanışma sayesinde “ırkçılık”tan daha da üst boyutta etkilenmiyorlar diyebilir miyiz?
Evet öyle denebilir. Bu dayanışmaların varlığı sayesinde bir takım şeyler olumluya gidiyor. Bu kadar nefret söylemi varken ana muhalefet partisinin bile Suriyelilere karşı nefret söylemi yaydığı bir ülkede nasıl oluyor da bu ülkede bu insanlar ayakta kalıyor diye baktığımızda, bu birlikte mücadele eden emekçileri görüyoruz. Birlikte mücadele eden emekçiler sayesinde.
Bu kadar nefret varken Suriyeli göçmenleri bir kaşık suda boğmaları beklenirken böyle bir atmosfer, bir durum varken, böyle olmuyor. Çünkü daha empati ile bakan daha geniş bakan insanlar var onlar işe mülteci-göçmenlere duvar oluyor. Bu insanların yüzü suyu hürmetine dünya dönüyor.
Belgesel şimdiye kadar nerelerde gösterildi?
Çok sayıda festivalde gösterildi. Hem yurtdışında hem yurtiçinde İzmir’de bir galası gerçekleşti, kurumlarda gösterimi yaptı. İlk başta salon gösterimleri oldu ancak pandemi sonrasında sadece online gösterim oldu.
Gönül isterdi ki daha geniş kitlelere ulaşsın, toplu olarak işyerlerinde izlenilsin, maalesef böyle organizasyon olamadı.
“Aslında yalnız değiliz”
Belgeseli izlerken, Suriyeli göçmen/mültecilerle dayanışma gösterenlerin hiç de az olmadığını gördüm…
Evet doğru diyorsun. Biz genelde bu ülkede bu dünyada çok azmışız gibi hissediyoruz, giderek yalnızlaşıyoruz gibi hissediyoruz ama bunun tam tersi de doğru.
Herkes aynı ölçüde aynı şekilde dayanışma gösteriyor başka türlüsü olması mümkün değildi. Zaten tersi olsaydı çok sayıda ırkçı saldırı görürsün böyle şeyler olmadı değil ama bu ortamda daha fazlası olabilirdi, olmadı.
Yalnız değiliz aslında, dayanışma gösteren yüzlerce, binlerceyiz. Sadece yeterince ilişkimiz yok, bağ yok. Bu yönüyle “Evet yalnız değilim” dedirten, benim gibi bakan bir şey yapmak isteyeni cesaretlendiren bir belgesel.
Bundan sonra kameranızı nereye çevireceksiniz?
Futbolla ilgili bir iş yapmayı istiyorum. Bilmediğim bir alan, ben de merak ediyorum.
Biliyorsun, biz ailece bir de hastalık sürecinden geçiyoruz. Kızım Öykü Arin’e 2018’de Lösemi tanısı kondu. Donör kampanyamız oldu. 180 bin donör varken 550 bin’e ulaştı bu sayı. Bizim dışımızda çağrı yapan aileler de vardı, çocukları için.
Bunu yaparken bir deneyim oluştu birçok kolektif örgütlenme ile yaptık bunu. Dağılmadı burada ortaya çıkan kolektif birliktelik. Toplumun farklı kesimlerinin kalbinin bir arada attığı bir çalışma fikrim var. Belki bir belgesel ya da kurmaca. Bununla ilgili halen düşünme aşamasındayız.
O zaman yeri gelmişken sormak isterim, Öykü’nün sağlığı nasıl?
Öykü’nün tedavi süreci devam ediyor. Tam uyumlu bir eşleşme olmadı. Tedavinin sonuç alması için ilik savaşının sona emesini diliyoruz. Yoksa yeniden donör arayacağız. Umarım öyle bir şey olmaz.
Enerjisi yüksek, yeniden İzmir’e geldik tedavisi için başka kentteydik, iki yıldır. Şu an mutlu.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Bizim yaptığımız belgesel çalışmasının kıymetli yanı şu Türkiye’de emekçiler çok kimlikli çok kültürü bir araya gelip ortak sorun yaşayıp mücadele edebiliyorlar.
Mülteci-göçmenlerin geldiği kaç yıl oldu, artık buraya yerleştiler. Politika üretenler açısından da birlikte yaşamının yollarının bulunması gerekiyor.
Kalbimizin, kafamızın, coğrafyamızın sınırlarının ötesinden bakmak gerekiyor. Güzel zamanlarımız ancak böyle olur.
BIFED başladı, ilk günden ilgi büyükBu sene 7'nci defa düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali pazartesi günü başladı. Yedi gün sürecek festivalin açılış programında henüz ilk günden koltukların beşte birinin dolduğu açıklandı.Bu yıl 2-8 Kasım tarihleri arasında, bifedonline.org adresinden çevrimiçi ve ücretsiz olarak yayında olan Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) açılış programı ile resmen başladı. Toplam üç kategoride 39 belgeselin izleyici ile buluştuğu festivalde Türkiye Panoraması'ndaki 11 belgesel festivalin kendi sitesi bifed.org adresinden herhangi bir kişi sınırlandırması olmadan izlenebilirken, Ana Yarışma ve Panorama kuşağıdandaki toplam 28 belgeselde telif hakları ve yönetmen talebi sebebiyle film başına 250 kişi sınırlandırması bulunuyor. Dünyada düzenlenen uluslararası ekolojik belgesel festivallerinin nadir öncülerinden biri ve Türkiye'deki tek uluslararası yarışmalı ekolojik belgesel festivali olan BIFED'in açılışı dün (Pazartesi) çevrimiçi olarak yapıldı. Açılış programında konuşan Bozcaada Belediye Başkanı ve festival Başkanı Hakan Can Yılmaz, İzmir'de geçen gün gerçekleşen İzmir Depremi ile ilgili duygularını paylaşarak, "Bu sabah depremden 65 saat sonra kurtarılma anını sevinç gözyaşlarıyla izlediğimiz Elif bebek hepimize bir umut oldu" dedi. Başkan Yılmaz, "28 belgeselin gösterildiği platforma bugün 300'e yakın kişi üye oldu ve bu filmler için ayrılan 7 bin koltuğun daha ilk günden yaklaşık bin 300'ü izleyiciler tarafından doldu. Bu toplam filmlerin neredeyse beşte biri anlamına geliyor. BIFED Youtube kanalında ise toplam gösterimde olan 11 yerli yapım belgesel 800'ü aşkın kişi tarafından izlendi" açıklamasını yaptı. Festival Yönetmeni Petra Holzer, "Dayanışmaya her zaman olduğu kadar ihtiyacımız var. Ümit veren öykülere de. Bu festivali de önemli bir dayanışmanın sonucunda bir araya getirebiliyoruz. Yerel yönetim ve tüm ada halkı el ele gerçekleştiriyoruz" diyerek açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Bu sene festivalde yönetmenlerle çevrimiçi soru-cevaplar ve paneller de gerçekleşecek. Festivaldeki panellerin listesi şu şekilde. 5 Kasım Perşembe 20:00'de Ümit Hamlacıbaşı kolaylaştırıcılığında "Anadolu'nun Kaybolan Üzümleri ve Yerel Hafıza" 6 Kasım Cuma 15:00'de Özlem Teke kolaylaştırıcılığında "Küçülme Perspektifinde Sürdürülebilirlik ve Turizm" 7 Kasım Cumartesi 18:00'de Avukat Berrin Demir kolaylaştırıcılığında "Yerin Derinliklerinden Geldiler: Katliamdan Direnişe Soma". |
(EMK)
*Türkiye'deki Suriyelilerin bazıları mülteci statüsü kapsamında ancak büyük bir kısmı değil, yönetmen Şen, bu nedenle bu iki kavramı bir arada kullanmayı tercih ediyor.