Gazeteci arkadaşlarımız yeni ceza yasasına tepki göstermek için Atatürk Anıtı önünde kalem bırakacaklar. Bir basın açıklaması ile ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması istenecek...
Pırıl pırıl bir hava. Atatürk Anıtı'nın hemen arkasında bulunan sinemanın önü insan kaynıyor. Tam basın açıklaması yapılacak bir gün. Sokakta çalışan çocukların kimi mendil satıyor, kimi hiçbir şeyi umursamadan bilye oynuyor...
Nihayet gazeteciler açıklamaya katılmak üzere birer birer alana geliyorlar. Ayaküstü sigara keyfi ve "bundan sonra ne olacak?" sohbetleri.
Ellerinde kameralar ve fotoğraf makineleri ile gelen gazeteciler herkesin olduğu kadar ister istemez çocuklarında dikkatini çekiyor.
Yarı Türkçe, yarı Kürtçe, "Abey bu hangi ganel" (ağabey bu hangi kanal?) diye meraklı sorular soruyorlar.
Umursanmaz yanıtlar veriyoruz.
Önemsemiyoruz çocukları, geçiştiriyoruz.
Niye toplandığımıza dair bir soruyu, "Gazeteciler kalem bırakacak" diye yanıtlayınca ardından, "Niye ki?" sorusu geliyor; susuyorum.
Üç numara tıraşlı, afacan bakışlı, üstü başı dökülen 12 yaşlarındaki çocuk bağıra bağıra arkadaşlarına koşuyor, "Ulaa... ulaa... Gazeteciler kalem bırakacakmış !".
Anlam veremiyorum heyecanına. Üstünde de durmuyorum açıkçası.
Mendil satan iki küçük kız çocuğuna doğrultuyorum makinemi, şeytan görmüş gibi anında kaçıyorlar.
Adının Halil olduğunu öğrendiğim, sakız satan 10 yaşındaki çocuk bana yaklaşarak, "Sen çocuk polisinden misin?" deyince çok şaşırıyorum. Çocuklar ne çok şey biliyorlar.
"Türkiye'nin başkenti neresi?" diyerek bilgisini ölçmeye çalışıyorum, bir-iki dakika düşünüp birkaç il saydıktan sonra ancak Ankara yanıtını verebiliyor.
Bu kez, "2 milyon liraya kaç sakız eder?" deyince, anında 20 yanıtını yapıştırıveriyor. Sokaklar onların matematiğini pekiyi durumuna getirmiş anlayacağınız.
Basın açıklamasının başlayacağı söyleniyor ve toparlanıyoruz.
Önce kalemler çıkarılıyor.
Çocuklar daha da bir hareketleniyor. Biz nasıl bir araya geldiysek, onlarda da çıkış bekleyen atlet sabırsızlığı var.
Kalemleri bırakıp arkamızı döner dönmez, bizim küçükler anında kalemlere saldırıyorlar.
Yeni ceza yasasının gazetecileri kısıtlayan hükümlerini protesto etmek için sembolik olarak Atatürk Anıtı önüne konulan kalemler, çocuklar tarafından birer ikişer paylaşılıyor.
Miniklerde bir telaş, bir temaşa sormayın gitsin...
"Biz ne için gelmiştik buraya?" diye düşünüyoruz ister istemez...
Kalemi kapan minikler, yüzlerinde cin bir gülümseme ile hızlı hızlı uzaklaşıyorlar.
Sonra, basın açıklaması başlıyor: "Değerli meslektaşlarım..."
Neye yanarsın?
Yeni ceza yasasına mı?
Çocuklara mı?
Onların her gün haberlerini yapan gazetecilere mi?
Bu ülkenin gazetecileri, yasaları ve çocukları aynı kareye böyle geliyor işte...
Biri kalem bırakır.
Biri kalemleri alır gider.
Birileri kalem kırar...
Orda bir AB var uzakta...(MG/EÜ)