1985’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren İstanbul’da silüete zarar veren birçok yapı inşa edildi.
Meslek örgütleri, yaşam ve kent savunucuları imar planları kapsamında izin verilen bu yapılara karşı açtığı davalardan İstanbul’un lehine sonuçlar aldılarsa da yargı kararları projeleri durdurmaya engel olamadı.
İstanbul’un silüetinde boy boy yükselen gökdelenleri konuştuğumuz Şehir Plancıları Odası’ndan Tayfun Kahraman silüetin “onarılmaz biçimde bozulduğunu” söyledi.
"En büyük silüet sorunu Boğaz'da"
İstanbul silüetine verilen zarar nasıl ya da neyle başladı?
Silüet tartışması özellikle tarihi yarımada ve yarımadanın silÜetini etkilemesi nedeniyle ilk olarak 16/9 kulelerinde ayyuka çıktı. Bu proje Zeytinburnu ve Fatih ilçesinin sınırında, esasında tarihi yarımadanın kara surlarının tampon bölgesinde bir gökdelen yapımını hedefliyordu. Bu gökdelenin yapılmasıyla beraber neye izin verildiği görüldü. İBB'nin imar plan değişikliği ile kurumlara neredeyse sınırsız bir yapılaşma hakkı verildi. Bununla beraber özellikle dünyaya korumak için söz verdiğimiz tarihi yarımadadaki mirası tamamen gölgeleyen modern gökdelenler ortaya çıktı.
Ardından yapılan tartışmalar mahkemeye taşındı. Projeye ilişkin bütün izinler iptal edildi. Fakat kat mülkiyeti de düzenlenerek insanlara daireler satılmış durumdaydı. Mahkeme kararları yerine getirilmedi.
16/9 kuleleri şu anda “kaçak” yapılar denilebilir mi?
Şu anda 16/9 kulelerinin yıkılarak mülkiyet probleminin çözülmesi ve buranın kamulaştırılması gerekiyor. Hukuki olarak orası imar planı ve yapı kullanma izin belgesi olmayan bir yapı. Fakat İBB de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bir atılım yapmadığı için o tartışma orada kaldı.
İstanbul'un silüeti en çok hangi bölgedeki yanlış yapılaşmayla zarar gördü?
En büyük silüet sorunu aslında Boğaz'da. Bugün Sarıyer, Büyükdere Caddesi aksı üzerindeki yapıların pek çoğu boğaz silüeti içinde kalıyor. Hatta Maslak bile daha geride kaldığı halde boğaz silüeti içinde kalıyor ve İstanbul Boğazı'nın şu anda onarılamaz bir biçimde bozulmasının nedeni. Anadolu yakasında ise aynı şekilde Acıbadem ve Altunizade bölgesinin bu onarılmazlığa etkisi büyük.
"Gökdelen yapılacaksa planlı yapılmalı"
Peki, kentlerin gökdelene ihtiyacı yok mu, “asla yapılmamalıdır” denilebilir mi?
Her kentte yatay yapılaşma olmak zorunda değil. Gökdelen de yapılabilir fakat bunun bir planlı yer seçimiyle yapılması gerekir. Bizde bu yapılar aynı 16/9 kuleleri örneğinde olduğu gibi İBB'den ya da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan ayrıcalıklı imar hakları düzenlenerek projeler çıkıyor. Yani bu alanlarda çevre yapılanma koşullarının çok üzerinde yapılaşma koşulları veriliyor ve sonuç olarak bu gökdelenler açığa çıkıyor. Üstelik pek çoğunun mimari projesi esaslı plana aykırı olarak yapılıyor.
Örneğin yapılan saptamalardan birine göre, Sapphire'in 10 bin 500 metrekare arsası var. Bu arsa üzerinde 145 bin metrekarelik bir yapı yükseliyor. Yani burada 14 buçuk emsal gibi bir yapılaşma kat sayısı kullanılmış. Oysa İstanbul'da bu kat sayı üçü geçmez ama Sapphire'de neredeyse beş katı söz konusu. Bir taraftan imar planlarını tartışıyoruz ama mimari projeler de bu gökdelenleri yapmak üzere imar planlarına aykırı uygulanıyor ve İBB tarafından da bu ruhsatların onaylandığını görüyoruz. 40 bin metrekare üzerindeki bütün ruhsatları İBB onaylar.
Bu projeleri mimarlar neye dayanarak çiziyor?
Türkiye'nin en ünlü mimarları 'Biz yapmazsak başka biri yapacak' mantığıyla yapıyorlar. Esasında böyle bir teknik etiği yok. Mesleki etik olarak bakıldığında imar planına aykırı olarak yapılan her çizimde onlar da kente zarar veriyorlar.
İhtiyaç dahilinde değerlendirildiğinde gökdelen yapmanın alternatifi nasıl olur?
İstanbul'a gökdeleni planlı bir alanda ve İstanbul çevre düzeni planı içerisinde değerlendirerek yapmak gerekiyor. Bir yerde çok yüksek yapılaşma hakkı veriliyorsa bu alandaki alt yapıyı da ona göre düzenlemek gerekiyor. Yani bu alana toplu taşıma sistemlerinin gitmesi, elektrik, su vesaire götürmek gerekiyor. Bugün Büyükdere Caddesi aksına bakıldığında kendine yetemez bir hale gelmiş durumda ve çevresindeki alt yapı kaynaklarını tüketiyor. Sosyal donatı haline getirilebilecek bütün kamu arazileri satıldı: Ali Sami Yen, Likör Fabrikası, Zorlu Center'ın üzerinde olduğu Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü. Şu anda burada plan yapmak imkansız hale geldi. Çünkü bu projeler nedeniyle arsa metrekareleri inanılmaz fiyatlara yükseldi.
Bir alanda bağımsız birimin metrekaresi dahi 15 bin dolara satılıyorsa bunun arsa maliyetleri çok çok daha yüksek olur. Bir sonraki planda bu alan donatı alanı olarak belirlenirse (yeşil alan, eğitim ve sağlık tesisi vb.) kamulaştırma maliyetlerinin altından kalkamaz hale gelecek. Sadece bu yapılar değil onların kentte yarattığı yapı yoğunluğu ve beraberinde gelen demografik yoğunluk söz konusu olacak. Bir alışveriş merkezi günde yaklaşık 100 bin kişiye hitap eden bir mekan demek. Böyle bir mekana ulaşmak demek, alt yapıyı tamamen zorlamak anlamına geliyor. Bu nedenle bahsettiğimiz yapılardan pek çoğunun dizildiği Büyükdere Caddesi altında toplu taşıma sistemi olsa da içinden çıkılamaz bir trafik problemiyle karşı karşıya.
"İhanet süreci devam ediyor"
“İstanbul zaten yanlış planlanmış ya da konumlandırılmış bir şehir” ifadeleri kullanılıyor. İstanbul’un planlaması nasıl yapılabilirdi?
İstanbul yanlış planlanmış değil plansız gelişmiş bir şehir. Plan çalışmalarına bakıldığında 1990'lı yıllar haricinde İstanbul'un her zaman planı vardı. Fakat planlarla gelişmedi. 1973'te birinci köprü açıldı ve kaçak yapılaşmanın yönü değişti. Böylece imar planlarında olmayan pek çok yapılaşma ortaya çıktı. 1987'de ikinci köprü açıldı ve süreç aynı şekilde tekrar etti. İstanbul'da 1985 ve 1990 arasında yüzde 23 oranında nüfus artışı oldu. Kentin nüfusunun dörtte biri kadar bir nüfustan söz ediyoruz. Ama köprünün geçtiği Sultanbeyli'nin nüfusundaki artış yüzde 2 bin 100.
Köprü vasıfsız iş gücünü çekecek en büyük etken olan inşaat sektörünü bir anda ayağa kaldırıyor ve büyük bir yapılaşma başlıyor. Türkiye'nin diğer kentlerinde yaşayan insanlar da oluşan değerden fayda sağlamak üzere İstanbul'a göç etmeye başlıyor. İstanbul'un tarihine bakıldığında planlı gelişmediğini ve oluşan sorunları pansuman etmek üzere plan çalışmaları yapıldığını ama onların da ilkelerine uyulmadığını söyleyebiliriz.
1985'te 2981 sayılı İmar Affı Yasası çıktı. Böylece kaçak yapılaşmış bütün alanlardaki parseller ıslah imar planı marifetiyle legalleştirilip meşru zemine çekildi ve imar hakları verildi. İstanbul'un konut yerleşimlerindeki bugün kırılgan dediğimiz ve kentsel dönüşüm projeleriyle muhatap edilen alanlara baktığımızda kaçak yapıların meşrulaştırılmasıyla yapılaştığını görüyoruz.
İstanbul’un kuzeyinde 3. Köprüyle başlayıp 3. Havalimanıyla devam ettirilen “yeni şehir” projesi silüeti etkileyecek mi?
İstanbul'da 2006'da yapılan çevre düzeni planı iptal edildi. 2009'da yenisi yapıldı ve bu şu anda çöp haline geldi. Çünkü planda yer almayan ve yapılaşmayı tetikleyecek olan 3. köprü, 3. havalimanı, iki yeni şehir projeleri geldi. Planda yoklar ama kentin gelişme eksenini tamamen etkileyecek ve doğal kaynaklarımızın bulunduğu kuzeyi baştan aşağı tahrip edecek. Biz 2009 planının teknik ve şehircilik anlamında hatalarını olduğunu söylemiştik fakat şu anda o planın kuzeye çizdiği kırmızı hat bile ihlal edilmiş vaziyette. İstanbul'un kaderi hep bu oldu: Yanlış planlama değil planlama disiplininden nasibini alamamış bir şehir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında “yatay yapılaşma” vurgusu yaptı. Üzerinden bir ay geçmeden Haliç’te yapılaşma izni 10 kata çıkarıldı. “İhanet ettik” sözlerinin karşılığı nasıl olacak?
Normalde dört kat yapılaşmaya müsaade eden imar izinleri İBB'deki Nazım İmar Planlarının değişikliğiyle birlikte 10 kata çıkartıldı. Haliç'te şu an da benzer yapılar var; sınır zaten aşılmış durumda. Fakat bunu 10 kata yükselterek siyasiler kendi söyledikleri ihanet sürecine devam etmiş oluyorlar. İhanet söylemi tamamen politik ve arkası boş bir eylemdi. Bu değişikliklerle de ihanet sürecinin devam ettiğini görüyoruz. (TP)
6 İHANET PROJESİ YAZI DİZİSİ
1- İstanbul'a İhanet Eden 6 Proje
2- 3. Köprünün Sekiz Yıllık Hikayesi
3- Başar Toros: 3. Köprü İçin Dökülen Betonu Kaldırırsak Orman Kendini Yeniler
4- 3. Havalimanının Sekiz Yıllık Hikayesi
5- Cerit: İstanbul’un Kuzeyine Havalimanı Bahaneli Ticari Alan Yapılıyor
6- 3. Havalimanı Çevresinde Denizde Ağlara Balık Değil Moloz Takılıyor
7- Galataport Projesinin 15 Yıllık Tarihi
8- Gümüş: Şehir Kapitalizmle Değil Kapitalizm Dışı Mekanizmalarla Gelişir
9- Kabataş Martı Projesinin 12 Yıllık Hikayesi
10- Baysal-Uzunçarşılı: Hedef Muhafazakar Kentler İnşa Ederek Yeni Bir İstanbul Yaratmak
11- Tarlabaşı'ndaki Kentsel Dönüşümün 12 Yıllık Hikayesi
12- Suntekin: Tarlabaşı’ndaki İnsanlar Sadece Birbirleriyle Dayanışarak Var Olabiliyorlar
13- Göğü ve Yargıyı Delen Gökdelen Projeleri
14- Kahraman: İstanbul Planlama Disiplininden Nasibini Almamış Bir Şehir