Fotoğraflar: Evrim Kepenek/bianet
Ordu'da kitap, doğa ve aileyle geçen bir çocukluk. Sonrasında İstanbul'da üniversite yılları. Üniversiteye ve İstanbul'a alışma, sol mücadelelerle tanışma derken, o bugün Cumhuriyet Halk Partisi'nin en önemli kadın siyasetçilerinden.
İstanbul il başkanı seçildiğinde, "Esnaf ziyareti yapamaz" dendi. Ertesi gün esnafları ziyaret etti.
CHP'ye başarısızlık getireceğini iddia edenlere karşı CHP'nin İstanbul seçimleri zaferinin mimarı oldu.
Canan Kaftancıoğlu ile tıp doktorluğundan CHP İstanbul İl Başkanlığı'na, hakkında açılan davadan kadınların siyasetteki mücadelesine kadar geniş bir alanda söyleştik.
Politika ile tanışmanız üniversite yıllarınıza mı denk geliyor?
Kimi zaman insan, siyasetle ne zaman tanıştığını o an fark etmez, sonrasında fark eder. Oldukça muhafazakâr bir çevrede yetiştim. Dolayısıyla o muhafazakâr çevrede, sol ve sağ düşüncenin ne olduğunu bilecek bilinçte de değildim.
Sadece gözlemlerim vardı. Çünkü 1980’li yıllar çocukluğumun geçtiği yıllardı. Ortada bir çatışma vardı. Ama bunu anlamlandıracak yaşta değildim.
Yıllar sonra fark ediyorum. Ben ulaşabildiğim her türlü kaynağa, kitaba ulaştım ve okumaya çalıştım. Okuyan bir çocuktum.
Korkunç derecede kitap okurdum, ailemin okumamı yasaklayacağı derecede kitap okurdum. Anadolu’da kitaplara ulaşmak, kütüphaneye ulaşmak çok zordu o dönemler. Dolayısıyla elime geçen her şeyi okurdum.
Mesela, henüz ilkokul beşinci sınıfa giderken Yaşar Kemal’in “Yer Demir, Gök Bakır” kitabını okumuştum.
Bir de il kütüphanesine kayıt olduğumda bana Ümit Kaftancıoğlu’nun “Dönemeç” isimli kitabını vermişlerdi. Kütüphanenin bana verdiği ilk kitap. Tesadüf. Kaftancıoğlu'nun o kitapta anlattığı mücadele bu topraklarda yalnız olmadığım hissini öğrenmem açısından çok kıymetli olmuştur.
Dolayısıyla sonradan fark ediyorum, şimdi siz sorunca. Kendisini rahmetle anmak istiyorum. Benim amcam lise öğretmeniydi. Sosyal demokrat değerlere sahipti. Eve Cumhuriyet, Hürriyet gazetelerini alırdı.
Dolayısıyla geçmişim, bir yerde zihnime nakşedildi. Üniversiteye geldiğimde zaten üniversitedeki arkadaşlıklar, yine okumaya devam etmeler ve yaşanmışlıklar... Üniversitede kendimi artık solcu olarak tanımlamaya başlamıştım.
“Adaletsizlikle hep kavga ettim”
Tıp doktorluğundan CHP İstanbul İl başkanlığına uzanan bir süreç. Biraz farklı geliyor..
Ben hiç yaşamım boyunca, siyasetçi olayım ya da siyasetle uğraşayım diye düşünmedim. Tam tersi, birazcık kendimi o alanın dışında tuttuğumu söyleyebilirim.
İlkokulu bitirdiğimde ailesinin ortaokula göndermediği bir arkadaşım vardı halen daha onu düşünürüm. O benim içimde hala çok yaradır. Küçüklüğümü hatırlıyorum o zaman da zenginler fakirler vardı, o zaman da mağdurlar ve hak gasp edenler vardı.
‘Yusuflu’nun dikeni’
İlkokuldan üniversite yıllarına kadar hep böyle adaletsizliğe uğrayanların mağdurların yanında olma ve haksızlıkla kavga etme derdim vardı. Adaletsizlikle hep kavga etmişliğim vardı.
Annemle babamla, öğretmenlerimle, komşularımızla, akrabalarımızla da bu anlamda çok fikir ayrılığına düştüğüm olmuştur. Bizim sülaleye bizim köyde “Yusuflu” derler; bana da “Yusuf’lunun dikeni” derlerdi.
Mesela üniversite yıllarında aktif bir siyasi hayatım olmadı ama demokratik kitle örgütlerinde ve tabip odasında hep koşturduğumuz mücadele ettiğimiz meseleler oldu.
Toplumsal Bellek Platformu nasıl kuruldu?
Platformumuz, öyle anlatıldığı gibi korkunç bir plan, proje değil. Sadece ve sadece insanların bir araya geldiğinde daha güçlü olabileceği, daha güçlü bir şekilde hak arayışını yapabileceğini düşündüğümüz bir platform.
Yıllardır bu topraklarda, bu topraklar için mücadele ederken siyasi düşüncesi ne olursa olsun namuslu, ahlaklı, düzgün eğitimli, ilkeli insanların yaşam hakları ellerinden alındığını; sonrasında gerçeklerin açığa çıkartılmadığını gözlemleyenler olarak bu platformu kurduk.
Siz bu insanları öldürdüğünüzde, burada yaşayan herkese kötülük yapıyorsunuz. Tetikçilerin çocuğuna da o kötülüğü yapıyorsunuz.
Yani bu duygularla ortaya çıktı platform. O insanların her birinin aileleri ile çocuklarıyla keyifli, mesut, varlıklı yaşam sürme hakkı ya da şansı varken ölümü göze alarak mücadele ettiler.
Biz bir araya gelerek, “Ey Türkiye halkı siz bu insanları biliyor musunuz? Bu insanlar sizin için öldüler. Unutma ve rol model alacaksan bu insanları model al” demek istedik. Bu insanları hem topluma hatırlatmak hem de aynı katliamlar olmaması için bir yüzleşme olması için bir araya geldik.
O dönem itibariyle de oldukça etkili oldu. Biz o dönem, “Gerçekler ortaya çıksın kim incinirse incinsin” dedik. Hep birlikte toplu bir duruş sergileyerek yaptık bunu. Bizim yaşadığımız acıları başkaları yaşamasın istedik. Biz acı aktarmak için bir araya gelmedik adalet ve hukuk için bir araya geldik.
Peki CHP’de aktif olmaya ne zaman başladınız?
Sayın Kemal Kılıçdaoğlu partinin başına geldiğinde partide yeni isimlere, sözlere yer açıldı. Ben o güne kadar CHP’yi dışarıdan oldukça sert eleştiren biriydim.
Dışarıda eleştirilince çok bir şey olmuyor, içine girip mücadele etmek, faydalı olmak gerek diye düşündüm. Cumhuriyet Halk Partisi üyesiyken, Oğuz Kaan Salıcı’nın İstanbul İl Başkanı olduğu dönemde yönetime girdim.
“İstanbul İl Başkanlığı'nı kazanacağımı biliyordum”
İl Başkanı olmaya nasıl karar verdiniz?
Böyle bir yarışa girmeye karar vermem için benim ikna edilme sürecim oldu. Ben, yaşamım boyunca bir şey olmak için hiç mücadele etmedim. Hatta bir şey olmama üzerine siyaset yaptığım için kendi adıma rahat olduğumu düşünüyorum.
Orada ikna edilme sürecinde örneğin bir gece oturup düşündüm, “İl Başkanlığı'na aday olmak istiyorsam bir hedefim olmalıydı”. Herkes gibi bir başkan olacaksam bir anlamı olmazdı. İşte o zaman İstanbul’u yeniden halka verme duygusu beni harekete geçirdi. Beni heyecanlandırdı.
Ben de o kongrede “tamam yarışa gireceğim” dedim. Emin olun, ben bu yarışa girmeye karar verdiğim anda da kazanacağımı biliyordum.
Nasıl biliyordunuz?
Şundan dolayı biliyordum. CHP'de hakikaten bu partinin içindeki varlığım 40-50 yıla dayanmıyor ama içinde olduğum yıllarda şunu gördüm ki gençlerin, kadınların bu parti içindeki kesimlerin artık yeni bir anlayışa ihtiyaçları var. Bu anlayışı da hayata geçirmek, araçları oluşturmak için de bir desteğe ihtiyaçları var.
Normalde kongreler nasıl olur? Aday olur ilçe kongrelerinde delege yazarsınız birinin adamı olur vesaire falan. Ben o kongrede bir tane bile delege yazmadım, delege pazarlığı yapmadım, kişiler üzerinden asla bir siyaset kurgulaması yapmadım. Yoldaşlığı ayrı tutarak söylüyorum bunu.
Çıktım dedim ki “Benim hayalim şu, gerçekleştirmek için adayım ve sizden bana oy vermenizi değil benim hikâyemi dinlemenizi istiyorum. Hikâyemi anlatayım siz de kime ikna oluyorsanız ona oy verin.”
Kongre aslında CHP İstanbul il örgütünün vicdanını ortaya koydu. Anlatılırsa, il örgütünün sağduyusunun ne kadar yüksek olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü o kongrede hiçbir kimseyle siyasi bir pazarlığa girmedim.
Alışılageldik mekanizmaları kullanmadım. Bunları kırmak da zor. CHP değerlerinin açığa çıkması işte o il kongresiydi.
"Saldırılara kulaklarımı kapadım"
Seçildiğinizde belli kesimlerce hedef gösterildiniz. Bu sizi nasıl etkiledi?
Evet, saldırılar çok oldu. Çok anlaşılır, hak verilmez ama anlaşılır. İstanbul İl Başkanlığı kıymetli bir koltuk. Çünkü o koltuğun kendi kıymetini korumak ve kıymetli koltuk üzerinden kendinize bir kıymet yaratmak istemeyip hakikaten çalışma gibi bir niyetiniz varsa bunu rahatlıkla yapabiliyorsunuz.
Benim olan ya da olmayan twitler hesapları ve fotoğraflar üzerinden yapılan saldırılar oldu. Kulağımı kapattım. Elbette insanların fikri kıymetli, çok önemli; bunları takip ediyorum ama eğer bir siyasetçi ya da bir kişi ne olduğunu kendisi biliyorsa kendi iç dünyasında barışıksa, kendi yaptıklarını yapmadıklarını, söylediklerini ve söylemediklerini biliyorsa karşı tarafın sırf yıpratmak için yaptığı yapacağı şeylerin hiçbir anlamı yoktur.
Ben kendi adıma bunun rahatlığıyla çalıştım. Saldırılara kulaklarımı kapattım. Kimin yaptığını biliyorsam da kimlerin sebep olduğunu biliyorsam da asla bir kere bile zihnimi bunlarla meşgul etmedim.
“Esnaf ziyareti yapamaz dediler, ertesi gün yaptım”
Peki mahallelere gidiyor musunuz? Nasıl karşılanıyorsunuz?
Oldukça sık gidiyorum. Çünkü siyasetçinin beslenme alanlarından birisidir mahalleler. Sürekli sahadayım, sokaktayım. Hatta beni İl Başkanlığı'nda çok kolay bulamıyorlar. (gülümsüyor)
Şunu gördüm, iktidarın borazanı olan medyaca toplumun genel yargılarına ne kadar aykırı şeyler varsa bir gömlek olarak üzerime giydirilme çalışmasına rağmen gittiğim her yerde insanlar ilgi gösteriyor. Sahiciliği, samimiyeti seviyor, anlıyor; inandığımı söylediğimi görüyor.
İstanbul’dan ayrıldım memleketim Ordu’ya gittim, orada dahi özellikle kadınlardan yoğun ilgi ve sevgi gördüm. Bu da insana sorumluluğunu hatırlatıyor, hiç biri eksik olmasın.
Zaten bu yüzden de saldırıları önemsemiyorum. İl Başkanı olduğumda birileri “Esnaf ziyareti yapamaz” demişti. Ben, ertesi gün esnaf ziyareti yaptım.
“Kadın siyasetçiler hoş görülmediğinde bunun da kavgasını vereceğim”
Kadın siyasetçiler tek hataları ile siyaset alanından uzaklaştırabiliyor. Siyasete devam edemiyor. Sizce de böyle mi?
Sanki hata yapmak da erkeklere mahsus gibi bir algı var siyasette. Siyasette de yaşamın her alanında da hata yapmamak üzerine bir yaşam kurmak mümkün değil.
“Hatasız yaşarım” diyen kişi, zaten gerçekçi yaklaşmıyor. Canan Kaftancıoğlu olarak “Devam edeceğim ya da etmeyeceğim” diye hiçbir düşüncem olmadı.
Ben, Canan olarak tabii ki hata yapacağım. Herkes kadar hata yapacağım. Erkekler hata yaptığında hoş görülüyorsa, kadınlar hata yaptığında hoş görülmüyorsa, elbette bunun da kavgasını vereceğim.
Hata yapmak da erkeklere mahsus değil. Ben bir şey olmak için değil ama hep birlikte bir şey başarmak için siyaset yapıyorum. Elbette burada hata yapacağız.
“İl Başkanı olmak akıllı birinin yapacağı iş değil”
Peki, İl Başkanı olduktan sonra hayatınız nasıl değişti?
Burada şöyle serzenişte bulunayım. Bir röportajda nasıl ifade edilir bilemiyorum ama CHP İstanbul İl Başkanı olmak hakikaten bu koltuğun hakkını vermek için çalışacaksınız ve çalışıyorsanız akıllı birinin yapacağı iş değil.
Çünkü CHP İl Başkanı olduğunuzda başka hiçbir şey yapamıyorsunuz. 18 aydır bir gün bile tatil yapmadım. Ben CHP İstanbul İl örgütüne yedi saat uyuyacaksınız dediysem kendim de beş saatten fazla uyumuyorum.
Bir siyasetçinin hayatının, 24 saatinin tamamının siyasette geçmesinden yana değilim, bunu da savunan biriyim. Ailemden, arkadaşlarımdan, dostlarımdan, keyif aldığım okumalardan uzak kalmak beni korkunç derece üzüyor. Beni son derece üzen bir durum. Bu sürecin yoğunluğunda da bunu yapmam gerektiğini biliyordum. Ve bunu da yaptım.
O kadar yoğun geçiyor ki eşim ve kızımla dahi zaman geçirmediğimi biliyorum.
Umarım Türkiye siyaseti normalleşir de siyasetçiler kendilerini besleyecek alanlara da zaman bulabilirler.
“Eşim destek oluyor”
Aday olacağınızı açıkladığınızda eşiniz ve kızınızın tepkisi ne oldu?
Eşim, 80 döneminde katledilen Ümit Kaftancıoğlu’nun oğlu. Eşimin şöyle bir bakışı vardı: “Benim babam, çevremizdeki bir sürü arkadaşlarımız inandıkları şeyler için mücadele verdiler, bunu canlarıyla ödediler. Hiçbir şey değişmedi. Sen neyi değiştireceksin ki? ‘O yüzden birlikte yaşayalım yiyip içip gezmek’ varken bu işlere girme.”
Çok sıcak bakmıyordu. Fakat ben buna karar verip bu yola başladıktan sonra en büyük destekçim eşim oldu. Evdeki sorumluluk alanları da biraz değişti.
Kızım 17 yaşında. Açıkçası hiç zaman ayıramıyorum. Mutlaka kendi iç dünyasında bir takım öfkesi, kızgınlığı vardır. Ama onları da aşabileceğimizi ümit ediyorum.
Zaman zaman CHP’den ayrı bir noktaya düştüğünüzü düşünüyor musunuz?
Şöyle, CHP'nin geçmişten bugüne yürüttüğü siyasete, parti programına ve genel başkan'ın söylediklerine bakınca, bu şekilde değerlendirdiğimizde, benim gündeme getirdiğim konular CHP içinde çok da kırılma yaratacak konular değil.
Benim Selahattin Demirtaş ile ortaya çıkan fotoğraflarımı çarşaf çarşaf yayımladılar. Bu fotoğraf CHP’nin kurumsal kimliğiyle çelişmiyor. Çünkü Demirtaş tutuklandığında CHP’nin tepkisi var. Demirtaş bir partinin genel başkanı, bu kişiyle fotoğraf vermek kadar normal bir şey yoktur.
Bu fotoğraf, CHP'den aykırı bir tutum sergilemek değil. Sakine Cansız'ın söylediği bir cümleyi yıllar önce yazmış olabilirim. Benim, Cansız’ın kim olduğundan bağımsız olarak Avrupa’nın göbeğinde katledilmiş olmasını kınamış veya doğru bulmamış olmam CHP'nin siyasetiyle çok çelişen çatışan bir durum değil.
Ama şu var, parti içinde ne yazık ki kendilerini öyle tanımladıkları için ben kavram olarak bunu da çok doğru bulmuyorum tırnak içinde söyleyeyim, “ulusalcı” olarak nitelendirilen kişiler, gruplar, yapılar CHP'nin geçmişten bugüne sanki partinin değerlerine yalnız onların sahip çıktığını iddia edenler, sadece bunu üzerinden siyaset kurgulamak isteyen bir anlayış var.
Bu kişilerle, oluşum ve yapılarla anlaşamadım. Bu, genel parti çizgisinden ya da genel başkandan ayrı düştüğüm anlamına gelmiyor.
“Kadınların dünyayı değiştireceğine inanıyorum”
Parti içinde kadınlardan destek görüyor musunuz?
Hem CHP'li kadınlardan hem de parti dışındaki kadınlardan çok fazla destek görüyorum. Bu sadece Canan Kaftancıoğlu’na verilen bir destek değil.
Kadınların yaşamın her alanında olmaları gerektiğini düşünüyor, örgütlenerek mücadele etmelerini oldukça önemsiyorum. Kadınların değil Türkiye'yi, dünyayı değiştireceğine inanıyorum. Bu destek, bu düşünceye veriliyor. Geçmiş siyaset ve dünya tarihi de kadınların mücadelesinin farkını gösteriyor. Ben, kadınların siyasetteki yeri üzerinde mücadele etmekten asla geri atmam.
“Partilerde kadın mücadelesini büyütmeliyiz”
CHP’de bir gece operasyonuyla kadınların başkanlık adaylıklarından çektirildiğini biliyoruz. CHP’de kadın olarak siyaset yapmak zor değil mi?
Bir kere Türkiye'de CHP’yi dışarıda bırakalım bir erkek egemen siyaset bakış var. Bu erkek egemen siyaset bakışını toplumun geneli kanıksadığı gibi kadınlar da kanıksamış durumda. Bu durum kota dahi olsa kadınları siyasette geri planda bırakıyor. CHP de bundan nasibini alıyor. Kadınlar siyasette var olabilmek için erkekten medet umar hale gelmişler. Bir yere gelmek için erkekle iş birliği yapmak durumunda kalıyorlar. Bu bütün partilerde var. Ben baştan beri bunu reddediyorum.
Kadınlara pozitif ayrımcılığın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ama öncelikli olarak siyasette kadınlarında bir yere gelebilmesi için kadın mücadelesini buralarda da büyütmeleri gerektiğini düşünüyorum. Her partide kadınların siyasette olmamasının faturası da yine kadınlara kesiliyor. Ben topyekûn bunlarla mücadele ediyorum.
Ben bugüne kadar bir kadın olarak hiç kimseden bir şey talep etmedim. Mücadele ederek kadınların da aynı erkekler gibi çok daha iyi bir yere geleceklerine inanıyorum. Ama tabii ki bir anda olacak bir şey değil. Parti içinde kadın örgütlerinin daha da güçlenmesi, mücadele etmesi, doğru şekilde örgütlenmesi bunların üstesinden gelmesinin yolunu açacaktır. Tabii, 10 yıllık 20 yıllık süreçlerdir. Kadınların mutlaka başaracağını düşünüyorum. Emek ve umutla olacak
Seçim gecesi nasıl geçti? Daha doğrusu seçimler geceleri…
31 Mart akşamı da tahmin etmediğimiz kadar uzun bir akşam yaşadık. Devamında uzun uzun geceler yaşadık. Öyle ki seçim koordinasyon merkezinde hiç çay kahve kalmamıştı.
23 Haziran'da her şeyi planlayıp bütün detayları düşündük. En azından çayı kahvemizi hazırladık. Her şey hazır bir şekilde bekledik. Bu sefer de beklediğimizden çok daha kısa bir şekilde oradan çıkmak zorunda kaldık.
31 Mart gecesinden sonra 23 Haziran gecesi oldukça kısa geçti. Sandıklar açılmaya başladığında sonucu anladık. Sonrasında zaten Binali Yıldırım'ın da çıkıp kutlaması ile birlikte o süreç bizim içinde tamamlanmış oldu. Oradan çıkıp Beylikdüzü'ne gittik.
“Sürecin gizli kahramanlarına minnettarız”
Sonucun mimarı siz olarak görülüyorsunuz. Buna dair ne söylemek istersiniz?
31 Mart'ta ve 23 Haziran'da “İstanbul seçimini kazanacağız” dediğim andan itibaren bunun gereğini yapan İstanbul örgütüne, İstanbul halkına korkunç minnet duymamız lazım. Sürecin kahramanları çuvalların başında, sandıklarda bekleyenler.
CHP Türkiye örgütü ve bu sürece destek veren diğer partiler ve dünyanın hemen her yerinden oy vermeye gelenler de bu sürecin mimarı. Onlar bu dönemin görülmez kahramanlarıdır; hep birlikte bu başarıyı ortaya çıkardığımız için kendi adıma çok mutluyum.
“Tweet'lerim il yöneticisi olunca mı aklınıza geldi?”
Dava hakkında ne söyleyeceksiniz?
Hiç umursamıyorum. Cezayı verecek ya da vermeyecek kişi, ben olmadığım için başkalarının yapacağı işler hakkında tahminde bulunmam.
Tam yedi yıl önce attığım tweet'ler ve İl Başkanı olduğum günden beri sürekli bir karalama ile karşı karşıyayım. Seçim döneminde akla geldi bu tweetler. Yedi yıl öncesinde neredeydiniz? İl yöneticisi olunca mı aklınıza geldi?
‘Kargalar bile güler’
Yaşamım boyunca nefret söylemine karşı mücadele etmiş, terörü lanetlemiş ve şiddetsiz bir toplum için siyasetle uğraşan biri olarak benim terör örgütleriyle ilişkili olduğum, halkı kin ve nefrete sürüklediğim iddiasına kargalar bile güler.
Ben yedi yıl önceki tweetlerimi bugün de savunuyorum. CHP’li bir kadın olarak doğru olduğunu düşündüğüm şeyleri söylemiş ve siyasi eleştiriler yapmışsam eğer bu eleştirilerden rahatsız olanların açtığı bir cezalandırma davasıyla karşı karşıyayım demektir.
Bu dava ile hiç ilgilenmiyorum ama tarih ve zaman onları yargılar diye düşünüyorum.
Benim davam Türkiye ve dünya kamuoyunda takip ediliyor. Oysa benimle aynı durumda olan on binlerce insan bugün cezaevinde. Aynı mağduriyeti yaşayıp ismini bilmediğimiz, sırf düşüncesini tarif ettiği için cezaevinde olan on binlerce insan var. O insanların da hakkını savunmak için hukuksal haklarımı kullanacağım.
“Neredeyse Trinity gibi uçmamı bekleyecekler”
Matrix’teki kadın kahraman Trinity’ye benzetiliyorsunuz..
(Gülümsüyor) Bazen üzülerek bazen gülerek görüyorum. Söylüyorum, hep böyle bir kurtarıcı hep insanüstü güçler üstlenen Trinity gibi Superman gibi kişiler bekliyoruz. Aslında bakılınca üzücü bir durum.
Bu toplumun hakikaten siyasetçilerin de insan olduğunu unutması anlamına geliyor. Hata yapabileceği, uykusuz kalabileceği unutuluyor. İnsani yanları göz ardı eden bir yaklaşım bu. Bu sorumluluğu arttırıyor ama insanların o kadar çok beklentisi var ki neredeyse Trinity gibi uçmamı bekleyecekler. Bu beni gülümsetiyor. Gönül isterdi ki Türkiye siyasetinde böyle insanüstü güçler beklentisi olmasın.
HDP’li kadın siyasetçiler cezaevinde. Sizin buna tepkiniz nedir?
Düşünceleri nedeniyle hiç kimsenin tutuklanmaması gerektiğini hep söylüyorum. Benim yargılandığım tweetlerden bir, Figen Yüksekdağ'ın sabahın bir köründe zorbaca gözaltına alınmasına yönelik attığım bir tweet. Yüksekdağ’ın sesi hala kulaklarımda. “Sabah hazır değilim. Bir dakika hazırlanayım” demesine rağmen kapısının nasıl zorlandığını hatırlıyorsunuz. Buna karşı, “Bu mudur anayasal süreç?” demişim. Yine diyorum.
Kadınlar, daha kolay hedef oluyor böyle durumlarda. Erkek egemen bakışlar, erkek egemen muktedirler önce kadınları zayıflatmak isterler. Bu tutukluluğun altında da bunu biraz görmek lazım.
“Çözüm: Yan yana durmak”
Erkek egemen siyasette kadınların yer bulması için ne yapmak gerekir?
Kadın siyasetçiler,hangi partide olursa olsun yan yana durmalı. Bir kadın milletvekili Meclis’te haksızlığa uğradığında, AKP'li kadınlar da CHP'li kadınlar da diğer partinin vekilleriyle yan yana durmalı.
Figen Hanım gözaltına alınırken AKP'li bir kadın milletvekili çıksın da “yanlış bir iş” desin. Ama erkek egemen bakış sonucu bu. Erkek egemen bakışa bağımlı olunca bunu söyleyemiyorsunuz. Ben de bu bakışın dışında söylem geliştirdiğim, siyasi odakları rahatsız ettiğim için hedef haline geldim. Umurumda değil.
AKP’nin içinde siyaset yapan kadınlar hakikaten bir mağduriyet yaşasalar emin olun yanlarında olurum. Bizim mağdurun ya da hakkın, haklının yanında olmak için aynı siyasi partiden olmamıza da hiç gerek yok. Kadınların yan yana durmasını çoğaltmamız gerekiyor. Bunu zaman içinde yaygınlaştıracağımızı düşünüyorum.
Erkek egemen siyaset kadın siyasetçileri daha kolay hedef yapıyor. Açıkçası imkânım olsa cezaevinde hangi partiden olursa olsun ziyaret etme olanağım olsa, bu şekilde hak gaspına uğrayan kadınları ziyaret etme önceliğim olur.
AKP’li kadınlar size destek oldu mu? Belki basına yansımayan bir destek gelmiştir diye soruyorum.
Benim olmayan fotoğraflar üzerinden bana yapılan saldırıları bırakın, benim o dönem 15 yaşında olan kızım fotoğrafları ile birlikte hedef gösterildi. Ben çok ciddi tehdit aldım.
O dönem buna itiraz eden bir AKP'li kadın siyasetçi çıkmadı. Ama onlara yapılsaydı ben çıkıp “Bir kadın siyasetçinin çocuğunu nasıl deşifre edersiniz?” derdim. Onların da demesini isterdim. (EMK/DB)