Yıldız Şekerci iki dönemdir Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Genel Başkanı. Adige. 40 yıldır Çerkes derneklerinde aktif olarak her kademede çalıştı. 62 yaşında. 120 Çerkes insanıyla kurdukları Neris Yatırım A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. Emekli bankacı.
Başkan olunca "kadından Thamate olur mu olmaz mı?" tartışması çıkmış. "Thamate"nin Türkçede tam karşılığı yok gibi; toplum önderi, Xaselerin yani toplantıların, şimdilerde derneklerin başkanı. Bir grup varsa mutlaka orada bir thamade de oluyor. Yetkili ve bilge kişi. İkinci kez seçildiğine göre Yıldız Şekerci thamate oldu, thamatelerin cinsiyeti artık sadece erkek değil.
Yıldız Şekerci kendi yolculuğunu, 21 Mayıs 1864 Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün yıldönümünde, sürgünü, asimilasyonu ve gelecek kurgularını, kadınları, çocukları konuştuk.
Türkiye genelindeki 53 derneğinden oluşan KAFFED tarihimizin en önemli günü olan 21 Mayıs’ı ikinci defa seçilmiş bir kadın başkanın yönetiminde anıyor. Yani siz son iki KAFFED genel kurulunda seçimi kazandınız. Diğer yandan biliyorum çok uzun yıllar Ankara Derneği’nin, Federasyon’un çatısında pek çok kadın arkadaşımız gibi emek verdiniz. Biraz kendinizden ve seçilme sürecinizden söz eder misiniz?
Belirttiğiniz gibi uzun yıllardır yaklaşık 40 yıl Ankara Çerkes Derneği aktif üyesi olarak defalarca yönetimlerde görev aldım kadın komisyonu başkanlığı yaptım. KAFFED yönetim kurulunda değişik dönemlerde görev aldım. 2011 yılında KAFFED başkanı olduğum döneme kadar Adige Genel koordinatörlüğünü üstlendim.
KAFFED Başkan Yardımcısı olduğum dönemde başkana vekâleten Maykop (Adigey Cumhuriyeti başkenti) ve Nalçik'te (Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti başkenti değişik zamanlarda toplantılara katıldım kadın olduğum için hiçbir sıkıntı yaşamadım ancak konu Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı olunca çok yadırgadığım bir tepkiyle karşılaştım.
KAFFED başkanlığı bu Thamatelik makam-ı gibi değerlendirildi, "kadından Thamate olur mu olmaz mı?" tartışması çıktı. Söyleyenler, söylemler, yaklaşım biçimi beni biraz şaşırttı. Buna rağmen ikinci dönem tekrar seçildim. İlk dönem biraz zorunluluk da vardı tek aday olarak seçime girmiştim; ancak ikinci dönem seçime iki liste girildi. Güçlü, genç bir rakip liste olmasına karşın kadın başkanı seçtiler bu da işin başka bir tarafı.
Çerkesler gibi bir yandan Thamate’liğin önemli olduğu bir kültürde bir kadın genel başkana sahip olmak çok önemli bir adım. Diğer yandan biliyoruz ki, diasporadaki Çerkes kadınları önce Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti’ni ardından da henüz Osmanlı'da örneği olmayan şekilde kız ve oğlanların birlikte okuduğu, ana sınıfı da bulunan Çerkes Numune Mektebi'ni kurdular, dergi yayınladılar. Dün olduğu gibi bugün de asimilasyon karşısında Çerkes kültürünün, dillerinin ve kimliğinin yaşamasında çok önemli bir rol oynuyorlar. KAFFED, Çerkes kadınları için onların derneklerde ve kamusal alanda öne çıkabilmeleri için özel çalışmalar yürütüyor mu? Bu konudaki yaklaşımınız nedir?
Tarafsız gözlemcilerce de çeşitli vesilelerle tekrarlandığı üzere, Çerkes toplumu kadına değer veren bir toplumdur. Kadın hakları mücadelesinde önemli bir yer tutan şiddet ve cinsel suçlar bağlamında bizim toplum yapımızın oldukça olumlu bir sicile sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak kadının insan hakları bağlamında küresel ölçekte yürütülen mücadele sadece şiddete ve cinsel suçlara indirgenemeyeceği gibi biz de bu alanda yapmamız gerekenlerin olduğunu göz ardı edemeyiz.
Ben Çerkes toplumundaki ilk kadın STK başkanı değilim; bizim yarım asrı devirmiş pek çok derneğimizde onlarca yıl öncesinden başlayarak toplumsal mücadelemize çok büyük katkılar veren kadın başkanlarımız olmuştur. Şu anda da derneklerimizde kadın başkanlarımız başarı ile görev yapmaktadır.
Hiçbirisine kadın olmaları nedeni ile bir başkana gösterilmesi gereken saygıdan geri durulmamıştır. Hepsini saygı ile anıyorum. Ancak derneklerimizde asılı olan eski başkanların fotoğraflarına baktığımız zaman kadın başkan sayısının oldukça az olduğunu görebilirsiniz.
Merkezi örgütlenme anlamında ortaya çıkan önce KAFDER sonra da KAFFED anlamında baktığımız zaman ise sizin de belirttiğiniz gibi ilk kadın Genel Başkan olma onurunu ve sorumluluğunu toplumumuz ve delegelerimiz bana bahşettiler.
Derneklere yaptığımız ziyaretlerde olsun, Federasyonumuzun etkinliklerinde olsun çok başarılı genç kadın arkadaşlarımızla karşılaşıyoruz. Toplumsal mücadeleye omuz vermek konusunda asla erkeklerden geri kalmıyorlar. Kendilerine de herhangi bir ayrımcılık yapılmasına göz yummayacak ölçüde özgüvenli ve kalifiye bireyler. Bu tablo aslında STK'larımızda önümüzdeki dönemlerde daha fazla kadın başkanlar göreceğimizin müjdecisi.
Biz Genel Kurul'a hazırlık sürecinde Türkiye diasporasının köklerine özel bir önem verdik, bu bağlamda da Çerkes Numune Mektebi ruhunu da yeniden canlandırmaya karar verdik. Eğitim, anadili ve yayın alanlarında bu ruhu bu marka altında yaşatacak somut adımlarımız, Korona tedbirleri nedeni ile biraz aksadı ise de, en kısa zamanda hayata geçirilecek. Çerkes Numune Mektebi'ni gündeme getirmenize bu açıdan da teşekkür ediyorum.
Kadının ve erkeğin karşılıklı saygı içerisinde birlikte çalışması toplumsal sorunların çözümü anlamında oldukça önemli. Kadının demokratik mekanizmalarına yeterince katılmadığı bir sivil toplum kuruluşunun, gerçek anlamda “toplumsallaşamayacağına” inanıyorum.
STK'larımızda konuştuğumuz gündemlerin, sorunların ve taleplerin aileye, çocuklara, diğer sosyal mecralara taşınmasında kadının erkeğe göre önemli ölçüde daha başarılı olabileceğini düşünüyorum.
Dolayısıyla tabanda güçlenmek istiyorsak, anadili, kültür ve kimlik bilinci konularında daha geniş kesimlere ulaşmak istiyorsak kurumlarımızda kadın katılımını mutlaka artırmak zorundayız. Aynı şekilde toplumumuz ve kurumlarımız sanat, spor, kültür, edebiyat, ticaret ve siyaset gibi her alanda başarılı Çerkes kadınlarının yetiştirilmesini desteklemek durumundadır.
Başka bir basın kuruluşunda bizimle program yapan Çerkes olmayan bir dostumuzun tespiti ile, aslında bizim kültürümüzün kadına bakışına ve her alanda başarılı kadınlarımızın çalışmalarına sadece Çerkes toplumu ve kurumlarının değil bütün ülkenin ihtiyacı olduğu da bir gerçek.
KAFFED bünyesinde bir Kadın Platformu oluşturulmuş ve ilk toplantısı 2011 yılında gerçekleştirilmişti. Ardından KAFFED Tüzüğünde yapılan bir değişiklikle kadın kotası getirildi. 2017 yılında Adana Çerkes Derneği’nin öncülüğüyle Çerkes Kadınlar Çalıştayı toplandı ancak yönetimlerde kadın temsili artmakla birlikte, bu andığım pozitif ayrımcılığa dayalı politikaların hayata geçirilmesi açısından önemli girişimlerin arkası gelmedi. Siz bu konuda somut ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?
Aslında getirilen hukuken kadın kotası değil cinsiyet kotası. Umarım bir gün aday listelerinin erkekler için de bu kotanın altına düşmemesi için gayret edildiği günleri görebiliriz. Ancak şu anda ne yazık ki sorun kadın katılımı konusunda yaşanmaktadır. Bu sorunun aşılabilmesi amacı ile Kadın Katılımının Artırılması Komisyonu’nu kurduk.
Bir başka çalışma alanımız olan gençlik katılımının artırılması konusunda cinsiyet dengesini özellikle gözetiyoruz. Gençlik Çalıştaylarımıza her kurumdan bir kadın bir erkek gencimizi davet ediyoruz. Gençlerde kota yüzde 50 ye çıkıyor yani…
Adana Çerkes Derneği'mizin yaptığı çalışma önemli bir ilerici adım idi. Belki toplumda benimsenmesi ve hazmedilmesi zaman alacaktır bazı önerilerin ancak doğru istikamette önemli bir çalışma yapıldı.
KAFFED gibi kurumların toplumun geleneklerini güncel hayatın içerisinde en iyi şekilde korurken toplumu geleceğe taşımada da liderlik etme misyonları vardır. Bu bağlamda kadın katılımı konusunda hem kurumlarımızda uygun ortamı sağlamak hem de kadınlarımızda katılım konusunda bir bilinç geliştirmek üzere çalışmalar yapıyoruz.
Örneğin her 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınların ve erkeklerin birlikte katıldığı etkinlikler ile bu konuların da dahil olduğu kadının insan hakları sorunlarını kendi toplumsal yapımızı da masaya yatırarak tartışıyoruz.
Bu tartışmaların da katkısı ile STK larımızda da toplumsal yaşamımızda da bir çok başarılı kadınımızın ön plana çıkacaklarına inanıyorum. Bir engel ile karşılaşırlarsa kadını ve erkeği ile KAFFED her zaman yanlarında olacaktır.
Çerkesler için bir takvim yılının en önemli günü olan 21 Mayıs’ın Korona önlemleri altında yaşadığımız bir zamana denk gelmesi konusunda neler söylemek istersiniz?
21 Mayıs bizim için sizin de belirttiğiniz gibi bir takvim yılının en önemli günü olduğu gibi, 21 Mayıs 1864 de tarihimizin en önemli günü. Bu tarih toplumumuzu dilimiz, kültürümüz ve kimliğimiz ile ilgili adeta “olmak ve olmamak” ekseninde bir ikileme getirmiştir.
Yüzlerce yıl süren ve hiçbir savaş kuralı tanımadan sivillere ve hatta doğaya dönük katliamlarla dolu savaşları takiben dünyanın sayılı soykırımlarından birisine uğrayan ve nüfusunun yüzde doksanı anavatanından sökülüp çıkartılmış bir halkız.
Bütün bunlara rağmen atalarımızın dil, kültür ve kimliğimizi kısmi bir erozyon ile de olsa bize ulaştırmış olmaları başlı başına bir başarıdır. Biz de sivil toplum örgütleri olarak bu bayrağı daha ileriye taşımak için yarım asrı geçen bir süredir mücadele veriyoruz.
O yüzden biz, federasyonumuzu oluşturan 53 derneğin çalışmaları ile Soykırım ve Sürgünün 125. Yılında başlatılan 21 Mayıs anmalarını aynı zamanda bir diriliş olarak da görüyoruz.
Bu önemi nedeni ile de şartlar ne olursa olsun 156. Yılda da bir şekilde anmalarımızı gerçekleştirmek durumundayız. Dünya daha önce emsali görülmemiş ölçekte bir pandemi ile karşı karşıya ve buna uygun şekilde çok geniş çaplı kısıtlamalar yürürlükte. Bu önlemler kamu sağlığı açısından zorunlu ve biz de her adımda buna uygun şekilde davranıyoruz.
Ancak 21 Mayıs anmalarının bu kısıtlama dönemine denk gelmesi bize hüznü katmerli bir 21 Mayıs yaşatıyor bu yıl. Umarım tüm dünya bir an önce ve en az kayıpla normale döner. Bizim için cenazelerimiz ve düğünlerimiz kültürümüzün ana taşıyıcı kolonları gibidir ve çok önemlidir.
Ancak bu dönemde cenazelerimize dahi kültürümüze uygun şekilde katılıp acılarımızı paylaşamıyoruz. Türkiye diasporasının en önemli araştırmacı ve yazarlarından Özdemir Özbay’ı bu süreçte kaybettik.
Korona nedeni ile kendisine borçlu olduğumuz şekilde ailesinin yanında olamayışımızın burukluğu hepimizin kalbinde. Korona döneminden sonra ilk yapacağımız işlerden birisi topluma hizmetlerine yakışır bir anma etkinliği düzenlemek olacaktır.
Bu yıla kadar 21 Mayıs anma etkinliklerini derneklerimiz yerelde, federasyonumuz ise ülke genelinden temsilcilerin katılımı ile kitlesel olarak ile kamusal alanlarda gerçekleştiriyordu. Aynı şekilde kitlesel olarak anavatanımızda düzenlenen etkinliklere katılıyorduk.
Dernekler kapalı, üyelerinin katılımı ile binalarında etkinlikler yapamıyorlar ancak Federasyon çalışmalarını internet üzerinden büyük ölçüde sürdürüyor, Yönetim Kurulu, Başkanlar Kurulu ve komisyonlarımız online toplantılar ile 21 Mayıs anma etkinlikleri hazırlıkları başta olmak üzere bir çok konuda çalışmalarını aksatmadan sürdürüyor.
Pandemi sürecinde hayat adeta durdu ancak asimilasyon hız kesmeden devam ediyor. Dolayısı ile bizim bu süreçte dahi durmak veya yavaşlamak gibi bir lüksümüz olamaz. Cenazelerimizi, düğünlerimizi yapamıyor oluşumuz, derneklerde bir araya gelemeyişimiz, dil, folklor, el sanatları kurslarımızı sürdüremeyişimiz bu anlamda büyük kayıp.
Ancak diğer yandan daha etkin kullanmaya başladığımız online platformlar üzerinden derneklerimiz aracılığı ulaşamadığımız farklı kitlelere de ulaşmaya başladık. 21 Mayıs anma etkinliklerimizin de bu şekilde yeni kitlelere ulaşmasını ve kimlik bilincinin güçlenmesine katkı sağlamasını bekliyoruz. Bu durum katmerli hüznümüzü belki bir nebze hafifletebilir.
Rusya Federasyonu Pandemi sürecinden en ağır şekilde etkilenen ülkeler arasında görünüyor. Anavatanınız Kafkasya bu süreçten ne ölçüde etkilendi?
Anavatanımızdaki Pandemi sürecini yakından takip ediyoruz. Rusya’nın Moskova ve St. Petersburg gibi büyük şehirleri kadar olmasa da bizim cumhuriyetlerimizde de Korona maalesef etkisini artırıyor.
Özellikle Dağıstan ve İnguşetya oldukça olumsuz etkilenmiş durumda. Kuzey Osetya’ya kardeş kuruluşumuz Alan Vakfı'nın çalışmaları sonucu tıbbi yardım ulaştırıldı. Benzer bir çalışmayı oradaki cumhuriyetlerimizin talep etmesi halinde ülkemiz ve Rusya Federasyonu yetkili makamları ile koordineli şekilde yapmak üzere hazırlıklarımızı yapıyoruz.
Anavatanımız ile bu konuda sürekli diyalog halindeyiz. Web sayfamızdan periyodik olarak anavatanımızdaki Korona istatistiklerini yayınlıyoruz. Geçen hafta Kabardey-Balkar, Adıgey ve Abhazya’dan canlı bağlantılarla oradaki durumu halkımıza da aktardık.
Bu yayınları da dönem dönem tekrarlayacağız.
Corona ile mücadele ettiğimiz koşullarda 21 Mayıs Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nü anmak için neler yapıyorsunuz?
Bahsettiğim gibi online toplantılar ile yetkili kurullarımız ve komisyonlarımız yoğun şekilde hazırlıklarını tamamladılar. Çalışmalara federasyon organlarının ötesinde toplumun farklı alanlarda yetkin bireyleri de katkı veriyor. Bu yıla özgü yeni görseller (afişler, pankartlar ve sosyal medya görselleri) hazırlandı.
Yine geçmişte yapılan anmaların derlendiği arşiv mahiyetinde videolar hazırlandı. Sanat, spor ve siyaset dünyasından isimler ile anavatandan tanınmış kişilerin 21 Mayıs mesajları video olarak hazırlandı.
Geleceğe yatırım yapmanın önemli olduğu gerçeğinden hareketle gençlerin katılımı ile öykü yarışması ve 2 ayrı yaş grubunda resim yarışması düzenledik. Toplumun farklı alanlarda yetişmiş insanları tarafından yazılan 21 Mayıs ile ilgili düşüncelerin yanı sıra toplumsal mesajları da içeren yazılar yayınlandı.
Online yayınlanan Youtube programları ile hem salon etkinliklerimize katılanlardan kat kat daha fazla insana hem de çeşitli nedenlerle henüz derneklerimiz ile ilişkilenmemiş kişilere ulaştık. Son yaptığımız canlı yayında Çerkes Soykırımı ve Sürgünü üzerinde de çalışmaları olan ve bu konuda İtalyan kaynaklarını da derleyerek önemli bir eser yayınlayan İtalyan tarihçi Doç. Dr. Fabio L. Grassi konuğumuz oldu.
Halkımız bu yayınları hem canlı yayın sırasında hem de sonrasında yoğun bir ilgi ile takip ediyor. Sizin gibi ulusal ve yerel çeşitli basın kuruluşları her yıl olduğu gibi bu yılda Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün yıldönümünde acımızı paylaşıyor ve taleplerimize yer veriyorlar.
Halkımızın yaşadığı kentlerde belediyeler astıkları pankartlar ile acımıza ortak oluyorlar. Her yıl ülke genelindeki derneklerimizden onbinlerce üye ve gönüllümüzün katılımı ile anma etkinliklerini gerçekleştirdiğimiz Kefken’de sembolik bir grup arkadaşımız anıta çelenk koyacak ve tarihi mezarlıkta dua okuyacak.
Ayrıca Çerkes Soykırımı ve Sürgünü ile ilgili anıtların bulunduğu diğer illerde de derneklerimizin yöneticileri yine korona önlemlerine en üst düzeyde uyarak anıtlara çelenk koyacaklar. Denize kıyı kentlerdeki derneklerimiz de yine önlemlere riayet ederek sembolik gruplarla denize karanfil bırakacaklar. Ayrıca üye derneklerimiz de korona şartları çerçevesinde çeşitli anma etkinlikleri düzenliyorlar.
Gençlerin düzenlediğiniz öykü ve resim yarışmalarına ilgileri nasıl? Ayrıca bununla bağlantılı olarak gençlerin kimlik bilinci konusunda geleceğe dönük toplumunuz adına ümit verdiğini düşünüyor musunuz?
Gençlerin yarışmalara gönderdiği eserler bizi oldukça duygulandırdığı gibi bu alanlarda yetkin jüri üyelerini de oldukça etkiledi. Seçmekte zorlandıklarını ilettiler bizlere.
Federasyonumuz önümüzdeki dönemde bu eserleri topluma çeşitli formlarda ulaştırmak için gereken çalışmaları yapacak. Sadece Çerkesler bağlamında değil ülkemiz ve dünya ölçeğinde de gençlere dönük karamsar söylemler yaygın.
Ama ben hem Çerkes gençliği hem de ülkemiz ve dünya gençliği adına oldukça ümitliyim. Gençlerimizin dil, kültür ve kimliklerine sahip çıkarak, sahip oldukları özgür düşünce, bilgi ve donanım ile sadece Çerkeslere değil ülkemize ve dünyaya katma değer üreteceklerine içtenlikle inanıyorum.
Bu düşüncemi son bir yıl içerisinde düzenlediğimiz iki gençlik çalıştayına katılan derneklerimizin gençlik komisyonları ve üniversitelerdeki öğrenci topluluklarımızdan (ÜNİKAF) gençlerin duruşları, ortaya koydukları çalışmalar güçlü şekilde destekliyor.
21 Mayıs Çerkeslerin demokratik taleplerini kamuoyuna duyurmak için de önemli bir fırsat. Bu çerçevede, demokratik talepleriniz nelerdir?
Onlarca yıldır çeşitli şekillerde dile getirdiğimiz demokratik taleplerimiz tabanımızın etkin katılımı ile 2011 yılında Anayasa süreci ile bağlantılı olarak yazılı hale getirilmiştir. Her Genel Kurulumuzda en büyük pankart olarak salona astığımız gibi her platformda da dile getiriyoruz. Sürgünle vatanından kopartılmış, etnik temizliğe ve soykırıma maruz bırakılmış bir halk olarak en önemli demokratik talebimiz adalettir.
Etkinliklerimizde dile getirdiğimiz sloganlarımızdan birisinde haykırdığımız gibi “intikam değil adalet istiyoruz”. Adalet talebimizin en önemli ayağı Rusya Federasyonu’nun ardılı olduğu Çarlık Rusyası tarafından yapılan soykırımı kabul etmesi ve tarihi ile yüzleşmesidir. Aynı şekilde dünyada en fazla Çerkesin yaşadığı Türkiye’den ve diğer dünya ülkelerinden de Çerkes Soykırımı’nı tanımalarını bekliyoruz.
Uluslararası kuruluşların Rusya Federasyonu’na bu yönde telkin ve tavsiyede bulunmasını bekliyoruz. Bu yüzleşmenin bir parçası olarak soykırım ve sürgünün sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, anavatana dönüş hakkımızın ve çifte vatandaşlık hakkımızın tanınmasını istiyoruz. Anavatanımız ile ilişkilenme hakkımızın kısıtlamasız tanınmasını istiyoruz.
Bu çerçevede Türkiye’nin Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımasını talep ediyoruz. Ayrıca bu ülkelere seyahat engellerinin ortadan kaldırılmasını istiyoruz. İnkar, red ve asimilasyon politikalarının mağduru olan halkımızın, sembolik öneme sahip anadilinde kamusal yayın hakkının tanınmasını istiyoruz.
Kültür Bakanlığı’nın ve halkımızın yaşadığı kentlerdeki yerel yönetimlerin duyarlı olmalarını bekliyoruz. Bütün bunların üstünde de ülkemizde haklarımız açısından her türlü kısıtlamayı kaldıran bir demokratik anayasa ve bu anayasaya uygun yasal düzenlemeler ile uygulamaların hayata geçirilmesini talep ediyoruz.
Bu taleplere Rusya Federasyonu, Türkiye ve dünya ülkelerinin yeterli destek verdiğini düşünüyor musunuz?
Ne yazık ki bu sorunuza pek olumlu bir cevap veremeyeceğim. Dünyada demokrasi anlamında bir geri gidiş var, tüm azınlıklar gibi biz de bu atmosferden olumsuz etkileniyoruz. Özellikle soykırımın tanınması konusunda çeşitli uluslararası konjonktüre dair durumların da etkisi ile gerekli adımlar atılmıyor.
Rusya Federasyonu anavatanımız olan cumhuriyetlere ve anadilimize dönük son yıllarda sürekli hakları geriye götüren düzenleme ve uygulamalara imza atıyor. Türkiye’de ise hepimizin desteklediği AB Reformları sürecinin kesintiye uğramasından sonra asimilasyon, red ve inkâr politikalarının hasarlarını giderecek önlemler konusunda da ilerleme kaydedilmiyor.
Gerek merkezi idare gerek yerel yönetimler düzeyinde kurumsal diyaloglarımızı son yıllarda oldukça geliştirdik. Ancak ne yazık ki pek çok husus “Çerkesleri çok seviyoruz” söyleminin ötesinde somut adımlara dönüşmüyor. TRT Çerkes tüm görüşme ve ısrarlı taleplerimize, dünyanın çeşitli dillerinde yayın yapılmasına, TRT Kürdi’nin açılmış olmasına rağmen hala açılmadı.
Seçmeli anadili derslerinde yaşadığımız sorunları tatminkâr düzeyde çözebilmiş değiliz. Kültür Bakanlığı bizim de kültürümüzden sorumlu bir anlayışa tüm taleplerimize rağmen henüz evrilmedi. Yerel yönetimler STK’daha yakın çalışmalı, stratejik planlarında kentlerindeki soydaşlarımızın dil ve kültürlerine dönük yeterli bütçe ve personel ile desteklenen faaliyetlere yer vermeli. Bir başka önemli ve belki diğer sorunlarımızın çözümünü de geciktiren sorun yeterli demokratik temsil düzeyine ulaşamamış olmamızdır.
Beş milyon civarında nüfusumuza karşın parlamento da 10 civarında vekilimiz var. Yaşadığımız kentlerin yerel yönetimlerinde de aynı şekilde yeterince temsil edilmiyoruz. Bu sorunların çözümüne ilişkin bizim de savunuculuk kapasitemizi geliştirmemiz gerektiğinin farkındayız ve bu doğrultuda çalışmalarımızı yoğunlaştırıyoruz.
Çerkesce UNESCO’nun tespitlerine göre yok olmakta olan diller kategorisinde, bu konudaki çalışmalarınız ve yapılması gerekenler hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bu durum bizim için en öncelikle sorunlardan birisi. Osmanlının son döneminde anadilimizde eğitim veren Çerkes Numune Mektebi, Lozan Anlaşması sonrası kapatıldı. STK’larımızın dönem dönem ciddi risk de alarak yürüttükleri anadili çalışmaları ne yazık bu sorun karşısında yetersiz kalmaktadır.
Dilimizin korunduğu fanuslar şeklindeki köylerimiz de kente ekonomik nedenlerle göçün hızlanması ile ne yazık ki boşaldı. Düzce ve Kayseri Erciyes üniversitelerindeki Çerkes Dili ve Kültürü bölümleri güçlendirilmeli, Samsun Üniversitesindeki bölüm ile Düzce Üniversitesi’ndeki Abazaca bölümü hayata geçmeli. Mezunların MEB bünyesinde öğretmen, Kültür Bakanlığı bünyesinde ve yerel yönetimlerde uzman olarak atanmaları sağlanmalı.
Seçmeli anadili derslerinin müfredat, ders kitabı ve öğretmenleri Federasyonumuz tarafından bedelsiz olarak sağlanmaktadır. Buna karşın dersin adeta kâğıt üstünde kalmasına yol açan uygulamalar ile karşılaşıyoruz.
Basit ama çarpıcı bir örnek Pandemi döneminde EBA üstünden verilen eğitimler anadili seçmeli derslerini ne yazık ki kapsamadı. Anadili materyalleri devlet tarafından finanse edilmeli; Kitapların, filmlerin, çizgi filmlerin Çerkesçeye çevrilmesi konusunda devlet desteği sağlanmalı. Anadilimizin ve kültürümüzün korunması konusunda devletin bir stratejik planının olması ve bu planın etkin şekilde uygulanması gerekiyor. Sadece bizlerin STK çalışmaları ile bu devasa sorunun çözülmesi ne yazık ki mümkün görünmüyor.
Son olarak Çerkes dili, kültür ve kimliğinin geleceği konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Ben şahsen ümitliyim ama bu temelsiz bir ümit değil, gençlerimize, kadınlarımıza, yetişmiş insan gücümüze ve sizin gibi dostlarımıza olan güvenimden beslenen bir ümit daha ziyade. Ama tabii ki işimiz kolay değil, ciddi emek isteyen zorlu bir süreç ile karşı karşıyayız. Biizim bir atasözümüz “Ümidi olmayanın atı koşmaz.” der, ümitli olmak için birçok sebebimiz de var, dolayısı ile ümitliyiz. 21 Mayıs vesilesi ile kıymetli yazarımız Sezai Babakuş’un kaffed.org web sayfamızda yazmış olduğu köşe yazısında vurguladığı gibi “Gelecek, siz kurarsanız vardır”.