Vicdani Ret Haftası dolayısıyla 15 Mayıs Platformu'nun düzenlediği Savaş ve Çocuk paneli İstanbul'da yapıldı.
Panelin açılışını yapam Barış İçin Vicdani Ret Platformu'ndan Ercan Aktaş salondakileri Kürtçe ve Türkçe selamlayarak başladığı konuşmasında cezaevindeki gazetecilerden söz etti. Aktaş tutuklu gazetecilerle ilgili iddianameyi hatırlattı ve hafta içinde 11 yıl 3 ay hapis cezası verilen Cihan Kırmızıgül'ü andı.
2006'dan beri savaş ve çocuk kavramlarının gündemlerinde olduğunu belirten Aktaş, 24 Mart 2006'da hayatını kaybeden PKK'lilerin ardından başlayan Diyarbakır ve çevre illerdeki ayaklanmada ölen 13 kişinin çoğunun çocuk olduğunu, 18 yaşından küçük 200 kişinin gözaltına alındığını hatırlattı.
Savaş larşıtı hareketin önemine değinen Aktaş Türkiye'de savaş yüzünden kaybedilen çocuklara dair verdiği örneklerden sonra sözü Pozantı cezaevinde yaşananlara getirdi ve bunları basına açıklayan TT'nin tekrar tutuklandığına dikkat çekti.
"Eylem bir müzakere biçimidir"
Konuşmacılardan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Nazan Üstündağ ise Terörle Mücadele Kanunu'nu ilk gündeme geldiğinde faşizmin ve ırkçılığın kurumsallaşmasını sağlayacak bir kanun olduğunu ifade ettiklerini anlattı. Baskıyı sadece mücadele ve karşı koymanın durdurabileceğini, durumu idare ederek bir kazanç elde edilemeyeceğini vurguladı.
Çocuk meselesine bakarken çocuk hakları ve insan haklarının önemli olduğunu ancak bunların dışında bir bakış açısının taşınması gerektiği, sosyolojik ve politik analizlerin yapılması gerektiğini anlattı.
Türkiye'de azınlık çocukları ve yoksul çocuklar ilk defa harcanmıyor, bu süreklilik arz eden bir politikadır diyen Üstündağ, toplumda bu çocukların "öfke dolu bir kurban yığını" olarak gösterilmesini eleştirdi. "Durmadan taş atan ya da bölgede kendini kurban olarak tanımlayan bir çocuklar yığını yok."
Üstündağ çocukların eylemlerinin bir müzakere biçimi olduğunu belirtti ve çocukların 2006'dan itibaren bir politik özne olarak ortaya çıktıklarını söyledi.
AKP politikaları
Çocukların belli eğitim kurumlarına devam etmesi karşılığında ailelere para verilmesi gibi uygulamaları hatırlatarak AKP'nin ciddi ve sistematik bir çocuk politikası olduğuna dikkat çeken Nazan Üstündağ'a göre, AKP iktidarı çocukların nasıl yaşayacağına, nerede zamanlarını geçireceklerine karar vermek istiyor, çocuklar üzerinde mutlak bir iktidar arzuluyor.
Çocuklara sadece bu üç kurumun içinde yaşam hakkı tanıyor, eğitimli, dindar, tekonolojiden anlayan ve kendini sadece aile içinde tanımlayan nesiller yetiştirmeyi amaçlıyor.
"Çocukların sokaktan çekilmesi; eğitim, dini kurumlar ve aile içinde varlıklarını sürdürmeleri konusunda AKP'nin oluşturduğu, biyopolitik diyebileceğimiz bir iktidar var."
Üstündağ çocukların sokakta olma, eylemlerde olma hakkını savunmanın ve biyoiktidar mekanizmalarına alternatif politikalar üretmenin önemine değinerek bunu "biraz çocuk haklarının ve insan haklarının ötesinde bir şey" olarak niteledi.
Totaliter bakışın çocuk algısı
Çocuklar İçin Adalet Takipçileri'nden Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu ise çeşitli törenlerde çekilmiş, çocukların üniformalı, hatta bazılarında silahlı görüntülerini göstererek çocuklara ne kadar küçük yaşta militarizmim aşılandığını anlattı.
Değirmencioğlu çok sayıda görüntülü örneğin yanı sıra herkesin her an rahatça ulaşabileceği örneklerden de söz etti. İnternete yüklenen, çok sayıdaki, 2,5 yaşından başlayarak her yaştan istiklal marşı okuyan çocuk videolarını hatırlattı. Okulların isimlerinde geçen şehit kelimelerini eleştirdi.
Bir dönem Genelkurmay'ın okullara gönderdiği Sarı Gelin adlı belgeselin nasıl düşmanlık aşıladığını anlatan Değirmencioğlu bu tip uygulamaların "kafalara mayın döşemek" anlamına geldiğini söyledi.
Totaliter bakış açısının sorgulamadan kabulü kolaylaştırmak için çocukların kafasına erken girme politikasından söz etti ve AKP politikalarına da göndermede bulundu.
Panelin sonunda Arşad Narçin'in çektiği, 18 dakikalık Roboski katliamını anlatan film gösterilmeden önce çocuklar salondan çıkarıldı. (YY)