İstanbul'un Türkler, Kürtler, Araplar, gayrimüslimler ve Romanların birlikte yaşadığı semtlerinden biri olan Kadırga'da bir kahveye girdik. Bir masada oturan iki kişiye hükümetin Kürt açılımını soruyoruz: Ne düşünüyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birbirlerine bir süre baktıktan sonra içlerinden biri "Arkada bahçemiz var. Oradakilere sorun, kesin konuşurlar" diyerek bizi yönlendiriyor.
"Bölücülüğü Kürtler değil, faşistler yaptı"
Bahçede iki kişinin oturduğu masaya yanaşıp derdimizi anlatıyoruz. Batmanlı Gökhan Kalkan yanındaki arkadaşına "Bir kere de bizimle söyleşi yapsınlar" deyip, "projeyi destekliyorum" diyerek giriyor söze.
31 yaşında olduğunu ve memleketine ilk kez gittiğini anlatan Kalkan, açılımı neden desteklediğini bir anısıyla açıklıyor:
"1992'de ilk kez Batman'a gittim. Çatışmaların yoğun yaşandığı zamanlardı. Köyde çatışma çıktı. PKK karakolu vurmuş. Herkes evlere kaçıştı. Ben de babamı kahveden çağırmak için gittiğimde tüm erkekleri topladıklarını gördüm. Beni de aldılar. Gözlerimiz kapalı, bir saatten fazla bir arabada yolculuk ettikten sonra. Batman'ın Kozlu ilçesinden 105-110 km uzaklıktaki Diyarbakır'a getirilmişiz.
"Orada götürüldüğümüz 'yerde' dayağın, işkencenin biri bin para. O zamandan beri polise de jandarmaya da karşı bir antipatim var. İkiliyorum gördüğümde."
Kalkan, Kürt olduğunu, askerliğini yaptığını anlatarak sürdürüyor konuşmasını:
"Ailemden iki genç biri gerillada biri askerde öldü. Şehit anasını da gerilla anasını da gördüğümde ciğerim yanıyor. Ölenlerin hepsi Türkiye vatandaşı. Başkasının değil, bizim çocuklarımız. Bölgede o kadar faili meçhul, işkence vakası var ki. İnsan düşündükçe fena oluyor."
"Bu yüzden" diyor Kalkan, "insanlar artık kan görmek istemiyor ve ekliyor: "Bu ülkede Kürtler değil faşistler bölücülük yaptılar."
Masada oturanlardan Nurullah, sakin, sessiz biri. Tek cümleyle anlatıyor sürecü desteklediğini: "Türk-Kürt ayrımı yoktur. Herkes bu ülkenin evladı. Bitsin artık bu savaş." Nurullah Diyarbakırlı bir Türk. İnşaat işçisi. Tüm konuştuğumuz erkekler gibi o da yıllardır Kadırga'da yaşıyor.
"Kürt sorununu çözene Nobel verilsin"
Gökhan ve Nurullah'la sohbet ederken masamıza bizi bahçeye yönlendirenlerden Lütfü geliyor. Ankara'lı Lütfü tekstille uğraşıyor. CHP'li bir Türk.
"40 yaşındayım. Arkadaşlarımın Kürt ya da Türk olduklarıyla ilgilenmiyorum. Böyle bir ayrım da yok. Bunu siyasiler yapıyor. Aramızda fanatikler var ama Kadırga'da hiç böyle bir mesele olmuyor" diyor.
Açılımı yanlış bulan Lütfü bu adımın ülkedeki kutuplaşmayı artıracağı görüşünde.
Masamıza bir kişi daha katılıyor: Siirtli Mehmet Elçin.
"Biz Kürt kelimesini kullanabilmek için çok bedel ödedik. Bunu da İmralı'da yatana borçluyuz" diyerek giriyor "muhabbete". Biz masadakiler nasıl tepki verecek diye gerilirken konuşmaya devam ediyor.
"Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınması gerekiyor" diyen Elçin'e göre "Kürt sorunu çözen kişi Nobel Barış Ödülü almalı. CHP ve MHP de oy peşindeler."
Lütfü, "Sosyal demokratlara taze kan gerekiyor" diyerek CHP'yi eleştiriyor. Gökhan, CHP'nin sosyal demokrat bile olmadığını söylüyor. Elçin, MHP ve CHP'nin oy kaybedeceğini, siyaset alanında silineceklerini düşünüyor.
Masa kalabalıklaşıyor. Yozgat'lı Ahmet, "Ben AKP'liyim. Bu açılımı da destekliyorum. Ama çok kafam da basmıyor. Tek bildiğim savaş olmasın. Desteklemeyenleri de anlamıyorum" diyor.
Konyalı bir erkek de "Asıl mesele ekonomik kriz. Onu geçiştirmek için bütün bunlar" diyerek dalıyor sohbete: "Türk-Kürt ayrımı suni. Öyle bir şey yok. Zengin-fakir ayrımı var. ama bu kimsenin konusu değil."
Konyalı erkek AKP'li. Kürt açılımın da ABD dayatması olduğunu fikrinde.
Sohbete katılan MHP'li kendini masanın cumhurbaşkanı ilan etti
Masadaki siyasi temsilin eksik öğesi de dahil oluyor bize çay söyleyerek: Adını söylemek istemeyen MHP'li Kayserili bir işçi. 40 yıldır yaşadığı Kadırga'da kaldığı binadaki sekiz dairede Kürt, birnde gayrimüslimler oturuyormuş.
"Ben açılıma inanmıyorum. Koca bir yalan. Kandırmacadan başka bir şey değil. AKP gündemi bulandırmak için attı kuyuya bir taş, çıkartmak için herkes uğraşıyor" diyerek itiraz ediyor.
"İnsan isterse Kürt yazdırır kimliğine, isterse Türk. Ben din hanesine bakarım. Orada İslam yazıyorsa sorun yok. Yazmıyorsa o zaman düşünürüz tabii." Bir din açılımına da gerek olduğu gerçeği bir kere daha kendini belli ediyor.
MHP'li, masadaki Kürtlerle şakalaşıyor: "Ben şimdi bu masanın Cumhurbaşkanıyım. Oturumu ben yöneteceğim" diyerek bizden rol çalıyor. CHP'li Lütfü'yü de Başbakan yapıyor. Kürtlerden biri olsa Başbakan diyoruz, "yok onlar konuşacak. Öyle açılım maçılım, hemen Başbakan olamazlar" deyip "masadaki herkesin yerini bilmesi gerektiğini" söylüyor.
"Alperenlerin ülkücüler gibi siyasi alt yapısı yok"
"Ayrım hiç yoktu" diyen MHP'liye Sakarya, İzmir gibi şehirlerde Kürtlere yönelik linç girişimlerini hatırlatıyoruz. "Onlar bir grup taşeronun işi. Bıyığını sarkıtan ülkücü oluyor. Ama o insanları rantçılar kahvelerden toplayıp, ceplerine üç-beş kuruş verip salıyorlar ortaya. İşlerini gördürüyorlar. Benim gibi asıl milliyetçiler değil onlar. Ben 12 Eylül'den sonra MHP'nin kapısından girmedim" diyerek "açıklıyor" durumu. O'na göre "Şimdikilerin, Alperenler gibilerin ülkücüler gibi siyasi bir alt yapısı yok."
Batmanlı Kalkan, "farkı fiyatı" diyerek dalga geçiyor MHP'liyle. Şaşırıyoruz. Başka bir yerde, yakın bir zamanda bu sözden kavga çıkma ihtimali loto'dan para çıkmama ihtimali kadar yüksekken Kadırga'daki Ayasofya Kahvesi'nde "espiriye" sadece gülünüyor.
Bu esnada MHP'li erkek, gülerek, eşinin Ağrılı bir Kürt olduğunu, Kürtlerden bir türlü kaçamadığını söylüyor, masadaki Kürtler de ona katılıyor.
Masadaki tartışma ekonomik krize, 12 Eylül'e, genel affa doğru sürerken diğer masadan bize sesleniyor biri: "Gazeteci arkadaşlar batak oynar mısınız? Dördüncü eksik de..."(GK/BÇ)