Geçtiğimiz Cumartesi, sabah saat 10.00'da başlayan ve akşam saat 17.30'a kadar devam eden panele, UAÖ Türkiye Şube Başkanı Özlem Dalkıran, Birleşmiş Milletler (BM) CEDAW Komite Başkanı Prof. Feride Acar, İstanbul Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Bertil Emrah Oder ve Avukat Canan Arın konuşmacı olarak katıldı.
Kadına yönelik şiddete karşı küresel kampanya
Açılış konuşmasını yapan Dalkıran, "bugüne kadar yaptıkları çalışmalarda devletin kadın üzerindeki şiddetini konu aldıklarını" belirterek, "kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi için 2004 yılında dünyanın her yerinde eş zamanlı olarak bir kampanya başlatacaklarını" söyledi.
Uluslararası çapta lobi çalışması yaparak bu kampanyayı duyuracaklarına dikkat çeken Dalkıran, "devletin, kadınlara karşı uygulanan hak ihlallerini önlemek amacıyla yasal düzenlemeler yapması için çalışmalar yürüteceklerini" vurguladı.
Devletler, ayrımcılığa karşı önlem almalı
Prof. Feride Acar ise, CEDAW'ın taraf devletlere getirdiği yükümlülükleri değerlendirdi. "Son 10 yıl içerisinde insan haklarının daha çok gündeme geldiğini" söyleyen Acar, "devletlerin de, buna bağlı olarak uluslararası sözleşmelere taraf olup kendi ülkelerinde düzenlemelere gitme zorunluluğu duyduğunu" vurguladı.
CEDAW'ın "istisnasız bütün kadınlara yönelik yapılan ayrımcılığa karşı çıktığını ifade eden "Acar, CEDAW'ın kapsamına ilişkin şu bilgileri verdi:
"CEDAW'ın 1. maddesi , kadınların medeni durumuna bakmaksızın bütün alanlarda insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmasını engelleyen temel unsurları kaldırmayı içerir.
CEDAW'a göre, devlet, aile içindeki şiddeti önlemek için önlemler almakla yükümlüdür. Sadece yasalarda değil, yaşamdaki ayrımın kaldırılmasını da devlete yükler. Kadınlara yapılan ayrımcılığın, geleneklerle savunulması gereken bir durum olmadığını ortaya koyar..."
Türkiye, ceza kanununu CEDAW'a göre düzenlemeli
Uluslararası insan hakları bağlamında CEDAW'ın iç hukuka uygulanması konusunda söz alan Yrd. Doç. Dr. Bertil Emrah Oder, "Türkiye'nin 1985 yılında CEDAW'a imza attığını ve 2002 yılı itibariyle de sözleşmeyle ilgili çekinceleri kaldırarak CEDAW'a çekincesiz bir şekilde taraf olduğunu" belerterek, " Türkiye, ceza kanununu düzenlerken bu sözleşmeyi dikkate almalıdır" dedi.
Türkiye'de, kadının insan hakları ihlalleri kanunla korunuyor
Av. Canan Arın ise, "kadının insan hakları açısından" Türkiye'de ve diğer ülkelerde görülen ihlallere verdiği örneklerle dikkat çekerek, "kadına yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesi için" neler yapılması gerektiği konusunda görüş bildirdi.
"Kadınlara yönelik insan hakları ihlallerinin kanun tarafından açıkça korunduğunu" vurgulayan Arın, "Türkiye'de kadının insan haklarının resmen ihlal edildiği yer, Türk Ceza Kanunu'nun "Adab-ı Umumiye ve Nizam-ı Aile Aleyhine Cürümler" başlığı altında topladığı cinsel şiddetle ilgili kısımdır" dedi.
Arın, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye'de her alanda kadınların insan hakları ihlal edilmektedir. Namus cinayetleri, dayak, bekaret kontrolleri, ensest, küçük yaşta zorla yaptırılan evlilikler, kız çocuklarının okutulmaması, Meclis'te kadınlara erkeklere göre daha az temsil hakkı verilmesi vs. vs...
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin 3.maddesi, insanların temel ve vazgeçilmez haklarından birinin insanların "yaşama" hakkı olduğunu söyler. Oysa namus adına işlenen cinayetlerde, bu yaşam hakkı açıkça ihlal edilmektedir.
Yine hiçbir Türkiye Cumhuriyeti erkek vatandaşı, bakir olup olmadığının öğrenilmesi için zorla kontrole tabi tutulmamaktadır.Tutulamaz da zaten.. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın eşitlikle ilgili 10.maddesi de burada ihlal edilmektedir."
462. madde namus cinayetlerine teşvik ediyor
Arın, "Meclis, kadınların kendi cinsel özgürlüklerini yaşama haklarının, doğrudan doğruya bir ailenin şerefi ve namusuyla ilişkilendirildiğini", bu nedenle "kadınların öldürülmelerinin çok olağanmış gibi görüldüğünü" belirterek, "Ceza Kanunu'nun 462. maddesiyle, namus cinayetleri koruma altına alınarak insanları bu tür cinayetlere teşvik ettiğini" söyledi:
"Aslında Türk Ceza Kanunu'nun 462. maddesi namus cinayetleri bağlamında düzenlenmiş bir madde değildir. Tutku cinayetleriyle ilgilidir. Ve herhangi bir insan, bir yakınını cinsel ilişki sırasında yakalayıp bir cinayet işlerse, cinayeti işleyen kişinin cezasında bir indirim söz konusudur.
Aile içinde kız çocuğunun öldürülmesine karar veren ailenin erkek bireyleri, 462. maddeyi ve hafifletici sebepleri çok iyi bildikleri için, cinayetlerin formata uygun olarak işlenmesini sağlıyorlar. Ayrıca maddede 'somut cinsel ilişki halinden' bahsediliyor. Ama işlenen cinayetlerin çoğunda 'somut bir cinsel ilişki hali' söz konusu değil. Varsayımlara dayanan cinayetler bile var. Kadınların öldürülmesi engellenmek isteniyorsa, 'namus' gerekçesiyle cinayet işlediklerini söyleyen kişilere; 'insan öldürme' suçundan ceza verilmelidir."
Kadın, birey olarak değil mal olarak görülüyor
"Bir kadına birden fazla erkeğin tecavüz etmesi durumunda, içlerinden birinin o kadınla evlenmesiyle tecavüz eden diğer erkeklerin cezalarının düştüğünü" açıklayan Arın, "Bu, hem kadınları kendilerine tecavüz eden adamla evlenmek zorunda kalmak gibi bir işkenceye maruz bırakıyor hem de tecavüzün devamını getiriyor. Ayrıca kadına tecavüz eden diğer erkeklerin cezaları da düşüyor.Bana göre bu uygulama da insanları tecavüze teşvik ediyor" şeklinde konuştu.
"Tecavüz edilen kadınının evli olması halinde tecavüz edene daha çok ceza verildiğini" söyleyen Arın, bu uygulamayla da kadınlar arasında bir ayrımcılık meydana getirildiğini ifade etti:
"Bu durum, kadını birey olarak değil de mal olarak kabul etmenin bir göstergesi. Devlet, kadına yapılan cinsel tecavüzü, umumi adap ve aile düzeni aleyhine bir suç olduğu için korumaya alıp bu tür olayları takip etme zahmetinde bulunuyor. Aksi halde, 'bireyin kendisine yapılmış bu insan hakları ihlalini korumaya ve takibe değer bulmuyorum' demek istiyor.
Yeni getirilecek ceza kanunu tasarısında, bu suçların kişiye karşı suçlar başlığı altında toplanması, ayrıca, ceza kanununun uluslararası sözleşmeler ve kavramlar dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerekiyor."
Kız çocuklarının zorla evlendirilmeleri fuhuşa teşviktir
Arın, "kız çocuğunu erken yaşta, tanımadığı biriyle evlenmeye zorlayan aile üyeleriyle birlikte, o kız çocuğunu 'eşim' diye alıp cinsel ilişkiye giren kişinin de cezalandırılmasıyla bu tür evliliklerin önüne geçilebileceğini" söyledi.
Türkiye'de konuyla ilgili çalışmalar yürüten sivil toplum örgütlerinin yeterince etkin bir güç oluşturamadıklarını kabul eden Arın, sivil toplum örgütlerinin devlet tarafından her hangi bir maddi destek görmedikleri için çok zor koşullarda çalıştıklarına dikkat çekti.
Arın, kadının insan haklarının ihlalleri açısından Türkiye'de devlet kanalıyla herhangi bir araştırmanın yapılmadığından yakınarak, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu olayı görmezden geldiği için resmi veri toplayan Devlet İstatistik Enstitüsü, (DİE) bugüne kadar konuyla ilgili bir çalışma yapmamıştır. Ancak özel kuruluşların ve üniversitelerin yaptıkları araştırmalar mevcuttur.
Türkiye çapında verilerimiz şu anda bulunmuyor Uluslararası toplantılara gittiğimizde diğer ülkelerle ilgili istatistiksel bilgiler verebiliyoruz, ama Türkiye için hiçbir şey söyleyemiyoruz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bu ihlallerin ne varlığını kabul ediyorlar ne de ciddiyetini kavramış durumdalar" dedi.
"Komite kararları devlet aleyhine kullanılabilir"
Arın,CEDAW'ın, kadına yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesindeki önemine ilişkin olarak da şunları söyledi:
"Bu sözleşmenin uygulanması için uluslararası bir komite kuruldu. Sözleşmeyi kabul edip imza atan devletlerin vatandaşlarına da, birey olarak komiteye başvurma hakkı getirdi. Kadının insan hakları açısından zarar gören kadınlar, bireysel olarak yazılı bir şekilde komiteye başvurabilirler.
Komite, ilgili devlete, tıpkı dava açılır gibi bu başvurunun bir örneğini gönderiyor. Devlet, o şikayete karşı kendini savunan bir dilekçe veriyor. Onun verdiği cevap, şikayet edene gönderiliyor. Devletin verdiği cevaba karşın, şikayet edenin bir kere daha cevap verme hakkı var. Ondan sonra incelemeler yapılıyor ve ilgili devlet suçlu bulunursa,ihlal ettiği konularda, bu ihlallerini gidermesi için bir uyarı veriliyor gerekirse, gelip yerinde çalışma yapılıyor."
CEDAW çerçevesinde kurulan komiteye, grup olarak da başvuru yapılıyor.
Türkiye'de yapılan ve devam etmekte olan ihlallere ilişkin yapılan grup başvurusunda, komite bir inceleme yaprak söz konusu ihlallerin olup olmadığını inceliyor.
İhlallerin olması durumunda, ilgili devlete bir uyarı gönderip belirli bir süre içinde bu ihlalleri ortadan kaldırmasını istiyor. Söz konusu süre içinde ilgili devlet, aykırılıkları gidermezse, komite tarafından siyasi bir baskı uygulanıyor.
Komiteden çıkacak kararlar, diğer uluslararası mahkemelerde ilgili devlet aleyhine kanıt olarak kullanılabiliyor.(GE/NK)