Gazeteci yazar Atlas Arslan’ın ikinci kitabı "Babaannemin Kızkardeşleri" (Yade Kitap) Ocak ayının başında çıktı. Fakat “kız kardeş” birleşik olarak çıktı. Feminist mücadelede artık “kızkardeşlik” kavramı olduğunu ve bu kavramın birleşik yazılması gerektiğini savunan Yazar ile kitapları ve kadın mücadelesi üzerine konuştuk.
İlk kitabın vicdani retçi kadınlarla yaptığın röportajlardan oluşuyordu. Şimdiki kitabında yine kadınlık hallerini anlatıyorsun…
Evet, ilk Kitabım Kişer Pari Mama, savaşı reddetmenin ötesinde barışı kucaklayan kadınların röportajlarından oluşuyor. 21 ayrı kadın ve apayrı nedenler ancak ortak çağrıları barış olan kadınlar bunlar…
Babaannemin Kızkardeşleri de sekiz röportaj ve birçok farklı kadın hikayelerinden oluşuyor. Muhabirlik yaptığım dönemlerde de daha çok kadın haberleri üzerine çalıştım. Sonrasında editörlüğünü yaptığım Kadınların Postası isimli haber sitesinde de kadın haberciliği ve Türkiye haberciliğinde, medyada kadın temsili üzerine yazıp çizdim. Dolayısıyla iki kitabım da kadınlar üzerine ve bundan sonra olan çalışmalarımda da bu böyle olacak gibi görünüyor.
Babaannemin Kızkardeşleri kitabındaki kadınlarda öne çıkanlar ne oldu?
Babaannemin Kızkardeşleri’nde öne çıkarmak istediğim tek bir başlık ve tek bir tema yok. Bu kitap çok basit görünse de altı yıldır ince ince işlediğim bir çalışma; öne çıkanlar ise, ilk olarak dili… Hep bildiğimiz, okuduğumuz kadın cinayetleri, şiddet, yok sayılış, taciz, tecavüz ve en kötüsü de kadının kendi varlığını yok sayması… gibi konuları doğrudan ya da dolaylı “flaş flaş” vermediğim gibi, bunu böyle veren tüm habercilik ya da yazım diline bir antitez olarak kadınların röportajlarını kaleme aldım. Usul usul, sakince ve onların gerçekliği içerisinde güçlü ve yaşama tutunan yanlarını ya da tutunmadan da öylece yaşayan yanlarını dinleyip yazdım.
Kitapta bir başka konu, genleri sorguladığım bir çalışma olması oldu. “Kadınların acıları bir sonraki kuşağa geçer mi?” bu soru beni kendi konfor alanımdan çıkarıp bir yerde yollara düşüren soru oldu.
Kız kardeşlik kavramı senin için ne anlam ifade ediyor?
Ben kız kardeşim Selen ile muhteşem bir çocukluk yaşadım. Hala da onunla ilişkim herkesten her şeyden farklıdır ki bir de üzerine onun kız bebeği Ada ile teyzelik eklendi… Fakat, kitaptaki “kızkardeş”lik kadın mücadelesindeki kadın dayanışmasının kızkardeşliğidir. Ve bunu biyolojik kız kardeşlikten ayırıp ayrı yazmak, kavramsallaştırmak istedim. Bu hassasiyetimse babaannemin kızkardeşlik bilinciyle bana aktarıldı. Babaannem için tüm kadınlar onun bacısı, hemşiresi, kardeşi, ahiretliği… oldu. Ve yetişebildiği her yerde oldu. Şimdi hayatta olsaydı ona anlatmak istediğim ilk şey, “kirpiğin yere düşmesin kızkardeşim” diyerek çoğalıyor artık kadınlar ve farkındalıkları giderek artıyor olurdu.
Çocuktum ve komşumuz, babaannemin arkadaşı kocasından şiddet görmüş gecenin bir vakti sokağa fırlayıp babaannemin kapısını çalmıştı. O kapı o gece o kadına ardına dek açıldı. O gece o komşu kadının kocasına zehir oldu… Ve bu benim için muhteşem bir örnekti. İşte kızkardeş olmak ve bunu birleştirip kavram yapmak bu sahip çıkışlardan çıktı.
Kadınların birbiriyle olan ilişkisi edebiyata nasıl yansıyor?
Bunun genel bir yansıması olduğunu düşünmüyorum. Edebiyat dediğimiz yazarın yaşam algısı, deneyimiyle doğru orantılıdır. Ben edebiyatı onun yaratıcısından ayrı düşünemiyorum.
Edebiyat vardır “kadını kadının kurdu” eder, edebiyat vardır kadını kadının kızkardeşi yapar.
Genç bir kadın olarak, sana bu hikayeleri yazdıran ne oldu?
Bir hikayenin ardına düşmek, yakınlık ilişkisinden olduğu gibi (bu yakınlık kadın olmak, babaannem olması, üç kuşak öncesinin kadınları olması) bir yakınlığın bir benzerliğin, ortak yanların olmasa da yaşama, bütüne katacağın ve aktaracağın değerler olduğunu hissetmendendir.
Bir hikayenin ardına düşmek, o hikayenin içinde olmaktır. Bir kız çocuğu olarak, genç bir kadın olarak, bugün teyze yarın anne olarak ben yazdığım ve yazacağım hikayelerin hep içinde oldum olacağım. İçten bir bakışla onları ele aldım bundan sonra olanları da içten bir bakışla kaleme alacağım.
İki kitabımda da hiçbir hikayeye ya da kadına dışarıdan bakmadım, bir gözlemci bir raportör gibi yaklaşmadım. Hep o hikaye o kadın oldum…
Kadın mücadelesi edebiyata nasıl yansıyor?
Burada biraz tekrar olacak ancak söylediğim gibi bu edebiyatçıya göre farklılık gösteriyor. Çok sevdiğimiz isimlerden çok çok satan kitaplara baktığımızda açıkça şiddeti, tecavüzü pornografik bir dille yazmış. Ama bu dilin pornografik ve şiddeti yeniden üreten bir dil olduğunun farkında bile değil birçoğu… Deyim yerindeyse kaş yapacağım derken göz çıkarmak oluyor kimi zaman. Fakat bazı yazarlar ve kitaplar güç veriyor kadın mücadelesine, harekete geçiriyor, birbirimize sıkıca bağlıyor ve sokağa çıkarıyor bizi.
Bu haberler için de geçerli, çoğu gazete kimi muhalif basın da dahil, kadın haberlerine yer vermeyi bilmiyor. Evet, gerçekten bilmiyor. Yer açıyor, haberi geçiyor ama “geçmese daha iyi olurdu” dedirten
Hikayelerin ortaklaşması, bu etkileşim; farkındalığı ve dayanışmayı da arttırıp ortaklaştırıyor. Birbirimizi daha iyi anlıyor, dinlemeyi seçiyoruz. Buna katkı sunmayı çok değerli buluyorum. Bilmiyorum henüz böyle bir katkı sunabildim mi?
Beni harekete geçiren birçok kitap, film ve hikayeler oldu. Çözüm odaklı, akışa inanan ve direncini egosundan arındırmış muhteşem hikayeler… Bu bazen bir TED Talks, bazen sokakta sohbet ettiğim bir kadın oldu… Bu etkileşim ve birbirimize dokunabilmektir… Ve çok değerlidir.
Kadınlara bir çağrın var mı?
Biz kadınlar kendi iç referanslarımıza kulak vermeliyiz. Bedenimiz, ruhumuz, kalbimiz ve zihnimiz tam ve bütün, işte bu bütüne inanmalı ve ne olursa olsun şüphe duymamalıyız. Toplumsal normlar, eril zihniyet bize sürekli kendimizi suçlu hissettiriyor. Bu görünmez şiddet bizi biz olmaktan çıkarıyor. Kendimizi suçlu hissetmeyelim. Hata değil deneyimlerimiz var ve biz o deneyimlerle muhteşemiz.
Bir de cephe açmak, düşman kılıp bir suçlu aramak, sonsuz nefret duymak, bizim içimizde açtığımız blokajlara ve çıkılmaz bir sarmala dönüşüyor. Belki biraz bu dönüşen sarmalları sevgiyle ve başka bir gözle, dille yeniden düşünmeliyiz. (AG/HK)