Kadınların oy hakkı mücadelesi, bireysel bir biçimde, 1600'lerin ilk yarısında başladı. Kadınların oy hakkı mücadelesine örgütlü bir biçimde girmeleri ise 19. yüzyılda gerçekleşti. 1848'de ABDli kadınlar oy haklarını elde etmek için ilk örgütlü mücadeleyi başlattılar. Bu ilk örgütlenmeye erkekler de katkıda bulunuyorlardı. Kadınların oy hakkı mücadelesi toplum içinde hiç hoş karşılanmadı. Ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyenler kadınlar çoğunlukla düşmanlık, bazen de şiddetle bastırılmaya çalışıldı. 1893'de Yeni Zelanda kadınların oy verebildiği ilk ülke oldu. Bugün dünya üzerinde pek çok erişkin kadın oy hakkına sahip.
Tarih boyunca, seçme ve seçilme hakkı için kurulan kadın örgütlerinin en büyük ortak özelliği, oy hakkını vatandaşlığın gereklerinden biri olarak nitelendirmeleriydi. Örgütler kadınlar için seçmek ve seçilmenin "doğal bir hak" olduğunu anlatmaya çalışıyorlardı. Karşılarında ise erkek egemenliği bulunuyordu. Erkeklerin çoğu ve kadınların bir kısmı, kadınların seçme ve seçilme hakkı edinmesinin yersiz ya da zararlı olduğunu iddia ediyordu. Kimi Batılı düşünürler, oy veren kişinin tamamen kendi iradesiyle başbaşa olması gerektiğini, kadınların ise doğaları gereği başklarına bağımlı yaşadıklarını öne sürüyorlardı. Kadınların değil başkalarını, kendilerini bile yönetemedikleri söyleniyordu. Kadınların yerleri evdi, çocuklarının, kocalarının yanıydı, nasıl devlet işlerine akıl erdirebilirlerdi? Kadınların siyasi hayata girmesi her zaman bir korku kaynağı oldu, kadın siyasete girdiğinde geleneksel ailedeki bütün rol dağıtımları darmadağın olmayacak mıydı?
Kadınların seçme ve seçilme hakkı edinmesi her ülkede farklı kaygılarla karşılandı. Siyasetçiler, kadınların oy vermeye başladıklarında kendilerini koltuklarından edeceğinden korktular. Din çevreleri kadınların evdeki hizmetçi hayatından ve çocuk bakıcılığı "asli" görevinden uzaklaşacağından korktular. Sosyalist partiler kadınların muhafazakarlara oy vereceğinden korktular. İş çevreleri emeklerini sömürdükleri kadınların ayılmasından korktular...
Oy verebilirdik, peki, verdik mi?
Kadınlar oy hakkını kazandıktan sonra da sandık başına gitmekte zorlandılar. Özellikle oy hakkının ilk kazanıldığı yıllarda kadınlar arasında oy verme oranının erkeklerinkine göre çok düşük olduğu gözlendi. Kadınlarla erkeklerin eşit oranlarda sandık başına gitmesi Japonya, Britanya ve Finlandiya'da 1960'larda, İsveç ve Kanada'da 1970'lerde, ABD'de ise ancak 1980'lerde nasip oldu.
Dünya çapında yapılan araştırmalar kadınların daha çok sağ partilere oy verdiklerini gösteriyor. Özellikle dinsel söylem kadınları çok etkiliyor gibi görünüyor. Britanya, Norveç ve ABD'de ise kadınlar 1980'lerden sonra daha çok liberal adaylara oy vermeye başladılar.
Dünyada bir kadının bir parlementoda görev alması ilk kez 1924'de Danimarka'da mümkün oldu. İlk kadın devlet başkanı 1960'da göreve gelen Sri Lankalı Sirimavo Bandaranaike'ydi. Avrupa ulusları içinde ilk kadın başbakan 1979'da seçilen Margaret Thatcher oldu.
Elizabeth H. Pleck'in yazısından derlenmiştir.