Beşeri yoksulluk, "maddi saadet için gerekli şeylerin yokluğundan daha fazlası anlamına gelebilir. Bunun yanı sıra, insanın gelişmesi için gerekli en temel seçeneklerin ve fırsatların inkar edilmesi anlamına gelir-uzun, sağlıklı bir yaşam sürmek ve makul bir yaşam standardından yararlanmak, özgürlük, onur, öz saygı ve ötekine saygı", yaşamı anlamlı kılacak her şeyden yararlanabilme.
Yoksulluk temel insan haklarının inkarıdır, vatandaşlığa engeldir. Yoksul halklar insanlığın sınırlarına iriliyor, kadınlarsa bu sınırların en uç noktalarına. Yoksulluk; bir kenara irilmiş insanlara karşı sistematik şiddeti temsil eder.
Ezelden beri, kadınlar insanlığın gelişmesine katkı sunmaktadır; fakat ister ücret kazanalım, isterse informel sektörde veya evde çalışalım, emeğimizin hakkı içtenlikle teslim edilmez. İlk çağlardan bu yana, ekonomi- türünün bir önemi yok- görünsün ya da görünmesin çoğunlukla kadınların çalışmasına dayanmaktadır. Bugün bile, insanlığın yansını oluşturduğumuz ve toplam çalışma saatinin üçte ikisini karşıladığımız halde dünya gelirinden aldığımız pay yalnızca onda biri. Ailemizin ve toplumun saadetiyle ilgilenmemiz bekleniyor, çoğu kez sağlığımıza mal olsa bile.
Yeryüzünün her yerinde en fazla kadınlar yoksul. Yiyecek ve içme suyu, eğitim, temel sağlık hizmetleri, sosyal güvenlik, toprak sahibi olma, makul ve adil bir gelir, kredi, miras, iş, yeni teknoloji, işsizliğe karşı önlemler ve benzeri temel olanaklardan mahrum bırakılıyoruz.
Uluslararası kurumlar (Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Örgütü) gayri insani yapısal ayarlamaları yığınlara empoze ederek yoksulluğu süreklileştirmektedir. Bu ayarlamalar özellikle kadınları olumsuz etkiler, iş, ücret ve çalışma koşullan söz konusu olduğunda çoğunlukla vahşi ayrımcılığa neden olur. Bunun yanısıra, erkeklerle kıyaslandığında daha dehşet verici sonuçlar doğurur; gelirin düşmesi, önemli hizmetlerde kesinti, yiyecek yardımlarının önlenmesi. Bazı ülkelerde, eğitim, yiyecek ve sağlık hizmetlerinden ailedeki erkek çocukların yararlanabilmesi için kadınlar ve kız çocuklar bunlardan mahrum bırakılmaktadır.
Aynı uluslararası kurumlar, çok sayıda yoksul ülkeyi borç içinde bırakmaktadır. Her yıl milyarlarca dolar, faiz ödemesi biçiminde, hem özel hem de kamusal kalkınmayı engelleyen kuzeyin zengin kredi kaynaklarına akar. Oysa bu işleyiş, tamamen uluslararası ilişkilerin etiğine, ekonominin mantığına ve insani ilişkilerin maneviyatına aykırıdır. Bu arada, resmi kalkınma yardımı giderek küçülmeye devam eder: 1990 yılında kredi veren ülkelerin GSMH'nın ortalama %0.34'ü iken 1996 yılında %0.25'e düştü. Bu, hedefin GSMH'nın %0.7'si olarak belirlendiği 1970 yılından bu yana kayda geçen en düşük miktardır. 1996 yılındaki bir tespite göre endüstrileşmiş ülkelerin takip eden 5 yıl için sağladığı resmi kalkınma yardımı (ODA) düşmüştü. BM'e göre; eğer bu düşüş aynı oranda sürerse, ODA 2015 yılında tümüyle yok olacaktır.
Kuzey kökenli ekonomik kalkınma modelinin; insanların saadetini ve çevrenin korunmasını gözden çıkardığının, sosyal gelişme, iş ve halkların temel hakları olmaksızın, merhametsiz bir üretim ve büyümeyi merkezine koyan bir model olduğunun fazlasıyla farkındayız.
Sonuç olarak;
Daha demokratik, şeffaf, sorumluluk duyan, insaflı ve çevreye saygılı ve dayanışmayı açığa çıkaran dünya ekonomik sistemini kurumsallaştırmak için yürüyoruz. Dünya finans pazarlarının yığınların sırtından sürdürdüğü ekonomik savaşa son verilmelidir. Yapısal uyuma değil, yapısal değişime ihtiyacımız var. Halklar arasında adil alışveriş ve ticari şebekelere ihtiyacımız var.
Toplumsal değerlerin iktisadi direktifleri belirlemesi ve ekonomilerin kadının bireysel ve kolektif haklarına saygı gösteren politikalarla belirlenmesi talebiyle yürüyoruz.
Kadınların yoksulluğuna karşı verilen her mücadelenin öncelikli hedefi olan kadının ekonomik bağımsızlığına sahip olması için yürüyoruz.
Kadınların savaşları sona erdirmek için sarf ettikleri yorulmak bilmez çabalarını desteklemek için yürüyoruz. Silahlı çalışmalarda kadınlar çoğunlukla barış anlaşmalarının mimarı oldu ve hala olmaya devam ediyor. Bundan dolayı, askeri harcamaları, eğitim ve sağlığa ayrılan paydan fazla olan hükümetleri kınıyorlar. Askeri endüstrinin, adil ve sorumlu kalkınma, temel insan haklarının gözetilmesi, yerel ve bölgesel inisiyatiflere saygı temelinde kurulacak bir ekonominin bir parçası olacak şekilde elden geçirilmesini istiyorlar.
DÜNYA SERVETİNİN PAYLAŞILMASINI İSTİYORUZ!
Biz, dünya kadınları olarak, insanlığın ve yeryüzünün servetinin, kadınla erkek arasında, hatta kadınların kendi aralarında, kuşaklar arasında, Kuzey ve Güney arasında, Doğu ile Batı arasında, şehir ve kır toplumları arasında eşit paylaşılması talebiyle yürüyeceğiz.
NE İSTİYORUZ?
l. Bütün Devletlerin yoksulluğu ortadan kaldırmayı hedefleyen yasal önlemler almasını istiyoruz.
Devletler, kadınların yoksulluğunu ortadan kaldıracak özel önlemleri içeren yoksulluğa karşı ulusal programlar uygulamalıdır; örgütlenme ve sendikalaşma hakkı, çalışma hakkı, ILO çalışma standartlarının yerine getirilmesi; adil ödeme, temiz su ve uygun konut olanakları; sağlık hizmetleri, eğitim, kültür, güvenilir yiyecek, toprak ve makul kredi olanakları.
Hükümetlerin bütün faaliyetleri, yasama etkinlikleri, düzenlemeleri ve konumları, 1997 yılında açıklanan Beşeri Kalkınma Raporunda açıklanan ve BM Kalkınma Programı (UNDP) tarafından çıkarılan HPI- Beşeri Yoksulluk Endeksi'nin ve 1995 yılında raporunda tartışılan, kadın ile erkek arasındaki eşitsizliği ölçen GDI - Cinsiyete dair Kalkınma Endeksi'nin ışığında değerlendirilecektir.
2. Tobin vergisinin derhal uygulanmasını ve vergi gelirinin bir sosyal kalkınma fonuna aktarılmasını istiyoruz. Fon; kadın ve erkeğin eşit olarak temsil edildiği demokratik yöntemlerle idare edilecek ve %70'ini kadınların oluşturduğu aşırı yoksulluk içinde yaşayan 1.3 milyar insanın öncelikli yararlanması sağlanacaktır.
3. Üçüncü Dünya ülkelerinin borçlarının iptal edilmesini istiyoruz.