Konuyu değerlendirirken esas referans noktalarım, Kasım ayının ortalarında Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından düzenlenmiş olan Yoksulluk ve İnsan Hakları Konferansı'nda, "Kadın ve Yoksulluk" grubunda oluşturduğumuz raporda yer alan görüşler ile bir süredir Ankara'nın belli semtlerinde yürüttüğümüz bir alan araştırmasında edindiğimiz bilgiler olacaktır. (F. Kardam ve İ.Yüksel, Kadınların Yoksullukla Baş Etme Yolları)
Yoksulluk erkeğin rolünü sarsıyor
Kadınlar, toplumsal cinsiyet ilişkileri çerçevesinde, yoksulluğu erkeklerden daha farklı bir biçimde yaşarken, yoksullukla baş etme yönündeki çabaları da, yine toplumsal cinsiyet rolleri temelinde daha farklı bir biçimde oluşuyor.
Yoksulluğun derinleştiği iktisadi ve sosyal koşullarda işlerini kaybeden, uzun süre işsiz kalan, ya da güvencesi olmayan, düzensiz işlerde çalıştıklarından ailelerini geçindiremeyen erkekler, toplumun onlardan beklediği rolü yerine getiremedikleri için bir anlamda işlevsiz hale gelmektedirler. Bu durumda, aile içindeki iktidar konumu sarsılan erkek, çoğu kez daha baskıcı olmakta ve şiddete yönelebilmektedir.
Kadın ise, yoksunluklar ve engellerle kuşatılmış olmakla birlikte, toplumsal rolü gereği, evi idare etmek ve çocuklarının bakımını sağlamak durumundadır. Güçlü sosyal koruma mekanizmalarının olmadığı durumda erkeğin konumundaki sarsılmanın, kadın ve diğer aile bireyleri açısından güçlenme anlamına gelmesi de zordur.
Kadın, sadece temel maddi gereksinimlerden yoksunluk içinde değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel yaşamdan kopuk, karar alma süreçlerinden dışlanmış, şiddete ve istismara açık bir biçimde, daha çok güvencesiz ve sürekliliği olmayan bazı işlerde çalışarak ufak çapta gelir elde etmek için uğraşmakta, esas olarak da ailenin barınma, beslenme, eğitim ve sağlık alanındaki gereksinimlerini sağlayabilmek için 'yaşamı ucuza getirmenin' yollarını aramaktadır. Bu süreç içinde pek çok kadın, ağır fiziksel ve ruhsal bedeller ödeme pahasına 'yapabilirliklerini' en son noktasına kadar zorlarlar.
Ortak Çözümler Üretilemiyor
Kadınların acıları ve yoksulluğa karşı verdikleri mücadele ortak bir davaya da dönüşmüyor. Gelir elde etme ya da tüketimi azaltma yönündeki arayışlarını zaman zaman birbirleriyle paylaşsalar da, onların birlikte çözüm üretmeye yatkın olduklarını söyleyemeyiz. Gerçi aralarında en yoksul olanı aç bırakmıyorlar, rahatlamak için dertlerini birbirlerine açıyorlar, ama genelde ilişkilere hakim olan dayanışmacı paylaşmacı duygular değil, tersine güvensizlik, dedikodu ve şüpheye dayalı gerilimler...
Yoksulluğun alabildiğine derinleştiği koşullarda, özellikle de akrabalık ilişkilerine dayalı bir desteğin bulunmadığı, çocuk sayısının fazla olduğu ve küçük yaştaki çocukların kadının bir işte çalışmasını engellediği, aile - içi şiddetin yoğunlaştığı, güvenilecek ve güç verecek her hangi bir kurum ya da kişinin olmadığı durumda, umut tüketilip, 'yapabilirlikler' in sınırına varılabiliyor.
Hemen belirtelim ki, aile ve akraba desteğini iktidar ilişkileri temelinde ele aldığımızda, bu anlamda kadının üzerinde kurulacak baskının onun yoksunluklarını yeniden ürettiğini de göz ardı etmemek gerekir. Umutlarını ve güçlerini tümüyle tüketme noktasına gelen kadınlar, sosyal etkileşim ve ilişkilerden gitgide soyutlanarak, bütünüyle başkalarının görüş alanı dışına çıkıyorlar. Hatta yavaş yavaş kendi açılarından da varlıklarının anlamı azalmaya başlıyor. Depresyon, kendini öldürme düşüncesinin rüyalara girmeye başlaması, intihar girişimleri, bu sürecin kaçınılmaz bir uzantısı...
Yoksullara Yardım: Öldürmüyor ama Yaşatmıyor da
Yoksul kadınların önemli bir kısmının yapabilirlikleri arasında çeşitli yardım kurumlarından destek sağlamanın, başlıca bir iş, hatta bazı kadınlar açısından tek yapabilirlik olduğu söylenebilir. Yoksullara destek olmak amacıyla ortaya çıkmış programların içinde, kadının ekonomik ve sosyal olarak güçlendirilmesine yönelik gönüllü kuruluşlarca gerçekleştirilen az sayıda proje dışında (ki bunların da özellikle sürdürülebilirlik açısından çeşitli sorunları vardır) yardımlar genelde kısa dönemli, himayeci ve yetersizdir, yoksulların yaşamında düzenli ve süreklilik taşıyan iyileştirmeleri hedeflememektedir. Yani öldürmemekte ama yaşatmamaktadır da...
Yoksullara destek programları arasında devletin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu aracılığıyla gerçekleştirdiği yardımlar ile yerel yönetimlerin yaptığı ayni ve nakdi yardımları ele alırsak, bunların oldukça yaygın bir biçimde dağıtılıp, özellikle de en yoksul kesimlerin yaşamı sürdürmelerinde önem taşımakla birlikte, asgari geçim desteği olarak bir sosyal hak biçiminde verilmediğini görürüz. Öte yanda, hem yarattıkları alışkanlık, hem de veriliş biçimlerindeki onur kırıcılık nedeniyle yoksulların acizlik duygularını ve dışlanmışlığı büsbütün körüklemektedirler.
Güçlendirici, Dönüştürücü Destek Programlarının Önemi
Yardım kurumlarının çoğuna başvuruda bulunan, istenilen evrakı tamamlamak için çeşitli kurumları gezen, kuyruklarda bekleyen daha çok kadınlardır. Toplum, kadını ailenin refahından sorumlu kılarken, ulusal ve uluslararası düzeyde yardım kuruluşları da, toplumsal cinsiyet rolünden ötürü kadını, bu sürecin ana aktörü olarak görmektedirler.
Hatta, bu yardımları almak üzere kadının evden çıkıp, çeşitli kurumlarla ilişkiye geçmesi de kamusal alana çıkmanın bir biçimi olarak olumlu görülmektedir. Oysa, kurumlarla bu biçimde temasa geçen kadın bunu yaptığı için bir öz güven kazanmadığı gibi, çeşitli destekler sağlayabildiği koşulda evdeki iktidar ilişkileri bundan etkilenmemekte, kadının statüsü yükselmemekte, mekansal, toplumsal ve kültürel dışlanmışlığı sona ermemektedir.
Kadın, adeta geleneksel rolünün bir devamı olarak bu işi gerçekleştirirken, bir de üstelik başka kadınlara göre daha az başarılı olduğu durumda, evin erkeği tarafından eleştirilmektedir. Bu anlamda yardım programları mevcut iktidar ilişkilerini sorgulayan, dönüştürücü, stratejik bir perspektife sahip değildir.
Yardımlar ve kadınlar
Öte yanda, yardımların dağıtım ve denetim mekanizmalarındaki aksaklıklar, muhtarların bu süreç içinde oynadıkları rol, siyasal kayırmacılık ve buna dayalı bazı eşitsizlikler, kadınlar arasındaki ilişkilere de zarar vermekte, birbirlerini şüpheyle izler hale gelmeleri, karşılıklı güven duygularında sarsıntı yaratmaktadır.
Bu nedenle de yoksul kadınlara destek vermek üzere geliştirilen projeler ve maddi destek sağlayan programlar, bir taraftan bir sosyal hak olarak ve kamu hizmeti biçiminde yerine getirilirken, bir taraftan da kadınların bu tür hakları kullanmalarının önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yönelik, onları güçlendirici ve dönüştürücü perspektife sahip olmalıdır.
Başlangıçta sözünü ettiğim ' Kadın ve Yoksulluk' grubundaki değerlendirmemizde de bu nokta vurgulanmış, bu noktadan hareketle kadın yoksulluğu ile mücadele açısından acil bazı önlemler ile daha uzun dönemde gerçekleştirilebilecek dönüştürücü stratejiler üzerinde durulmuştur.
* Filiz Kardam, Çankaya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi. (FK/NM)