Zonguldak yürüyor!
Kadın erkek, çoluk çocuk bütün bir Zonguldak yürüyor; Zonguldak geçen 160 yıl ve gelecek için yürüyor, bütün Türkiye de onlarla.
Demokrat Dergisi Ocak 1991 tarihli sayısında Büyük Madenci yürüyüşünü ele almıştı. Zonguldak'tan başlayan yürüyüşü Nadire Mater aktarmıştı. |
"Boğazıma ver, bileğimden al!" Özetle, insanca yaşamak!"
Bütün bir Zonguldak'ın kömür tarihinde erkekler babalarının işini sürdürdüler, kadınlar aynen anneleri gibi hep dul kaldılar; ikinci kocalar, ikinci babalar da hep 20-25 yıl erken öldüler. Zonguldak'ta patlayan öfkenin şekillendirdiği dil bile farklı; hastalık deyince akciğer, ölüm deyince göçük ya da grizu, yaşamak deyince okul, bu yüzden de padişah deyince Özal anlaşılmalı.
Sokakta, Sendika'da, kahvede her nerede olursa olsun tüm Zonguldak karşılaştığı herkesle grev konuşuyor, madenci her merhaba'nın ardından anlatıyor:
"Bu memlekette öyle bir kader var ki; bu memlekette doğmak cahillik, yaşamak sefillik, ölmek rezilliktir! Aldığımız para cenaze parasına yetmiyor. Ama biz bütün insanlarımızla birlikte bu kaderi değiştireceğiz."
Bu kader, kader olmaktan çoktan çıktı; Zonguldak kendi geleceğini Zonguldak sokaklarından, meydanlarından Türkiye'ye ve dünyaya yayılan ayak sesleriyle çiziyor. Hemen belirtmek gerekiyor ki; madencinin öfkesinin direniş ve mücadeleye dönüşmesinin tek kaynağı kendi yaşamının ta kendisi; bir başka şey hiç değil.
'İlle de bir kaynaktan söz etmek gerekiyorsa bu da her gün çayını içer içmez sokağa fırlayan, yol parasını bulmasa da yürüyerek Ocak başlarında bebekleriyle çocuklarıyla toplanan kadınlardır; kadınlar hem madende çalışanlar hem de madenci karısı olarak her an madeni yaşayanlardır. Bu isyanın kaynama noktası da okuldur.
Fotoğraf (Nadire Mater) grev sırasındaki şehir içindeki bir yürüyüşten |
"Kuran kursuna gidiyorum, ortaokula çok para lazım. Zaten beslenme çantasını bile dolduramıyoruz ki... Pazara da gidemiyoruz."
Rahmi onikisinde.
"Biz de çocuklarımızı okutmak istiyoruz, benim çocuğum da özel okula gitsin, bize kim kuran kursunu münasip görüyor?" Bir madenci, yeraltının en zorlusu, kazmacı.
Ve otuzsekizinde bir kadın Sabahat Akbaba, o kendisi madenci, kömürü çıkartanlardan değil ama, kömürü dünyaya bağlayanlardan, santralde çalışıyor, Karadon'da; Zonguldak'ta yaşamadan orada neler yaşandığını düşlemek kolay olmuyor. Sabahat'ın yaşamı da öyle:
"Benim konuşmam bile değişti, neredeyse babamla konuşurken bile 'hadi lan ordan eşşoğlu eşşek' diyeceğim' Nerede demokrasi bu kadar erkeğin içinde tek bir kadın olarak çalışıyorum. Bir gün hastaydım, bayılmışım bir arkadaşım beni hastaneye götüremedi. El süremezler ya! Bu adalet mi?"
O da bir madenci kızı, iik eşi de madenci: ama kocası "dayanamıyorum ocaklara" diyerek hem Zonguldak'ı hem de karnı burnunda karısını terketmiş. Sabahat tayinini yakın bir yere çıkartamıyor, her talebinde başka taleplerle karşılaşıyor. Tam da burada Cemil Çiçek onu grevin dışında bir nedenle daha ilgilendiriyor: "Cemil Çiçek diyor ki; flört fahişeliktir. Ben flört etmedim ama, tabii ki fahişelik değil!"
Ve Sabahat kızını okutmak istiyor, artık o da madenci olmasın, madenci yolu gözlemesin diye, o yüzden de direnişin en önlerinde tıpkı öteki kadınlar gibi.
Arkadaşı hastalandığında günahtır deyip ona elini sürmeyen madenci tüm taşları yıkıyor sırasını beklemeden. Çocuğunu okutmak, ona zeytin peynir yedirmekten başlayarak, daha uzun ve sağlıklı yaşamak, kömürlü dünyasını aydınlatmak, özetle . Zonguldak olarak insanca yaşamak için yürüyor! (NM/HK)
* Zonguldak madenci grevi ve yürüyüşü 30 Kasım 1990 - 6 Ocak 1991 günlerinde yaşandı.