“Devrimde ilk harekete geçen kadınlar oldu. Sadece kadın hakları için değil, ifade, gösteri ve örgütlenme özgürlüğü için sokağa çıktılar, talepleri yüksekti.”
İnsan Hakları için Uluslararası Federasyon’un (FIDH) Başkanı Souhayr Belhassen, Tunus ayaklanmasını, toplumun dönüşümünü, ülkede nelerin değiştiğini, kadın mücadelesini ve yeni hükümeti bianet’e anlattı.
Gazeteci, yazar ve insan hakları savunucusu Belhassen, beş yıl boyunca sürgünde yaşadıktan sonra, kendi deyimiyle “devrimden hemen önce” Fransa’dan ülkesine döndü. Eski Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali, uzun süren protestoların sonunda 14 Ocak 2011’de yönetimi bırakarak Tunus’u terk etmek zorunda kalmıştı.
Belhassen, Bin Ali’nin politikalarına ve insan hakkı ihlallerine karşı muhalefetini uzun yıllardır sürdürüyordu. Belhassen’in kurucusu olduğu “7 sur 7” isimli dergi de Bin Ali yönetimince, yayınlandığı yıl kapatılmıştı.
Aynı zamanda İnsan Hakları Tunus Ligi’nin Başkan Yardımcılığı görevini yürütmüş olan Belhassen, insan hakları alanındaki çalışmalarının yanında, kadın hakları mücadelesini de yakından izleyen bir hak savunucusu olarak, Tunus’taki kadınların sloganının “Eşitlik yoksa demokrasi de yoktur” olduğunu anlatıyor.
Geçen yıl 8 Mart’ta “Kadınlar Arap baharında anahtar roldeydi, ya şimdi?” başlıklı bir konferans veren Belhassen, 2011’de de Avrupa Konseyi’nin “Kuzey-Güney Ödülü”ne layık görüldü.
Tunuslu insan hakları savunucusu Belhassen, FIDH’ın ilk Arap ve ilk kadın başkanı. FIDH’ın İstanbul’da yapılacak 38. kongresi için Türkiye’ye gelen Belhassen, sorularımızı cevapladı.
“Eşitlik, insan onuru, özgürlük”
Tunus, Mısır, Libya ve şimdi Suriye’deki ayaklanmaların esas sebebi olarak kimlik meselesini gösteriyorsunuz. Bunun dışında insanların sokağa çıkma ve başkaldırma nedenleri neydi?
Tunus’taki devrimlerle sınıf mücadelesi de ortaya çıktı. Bu tür devrim öncesi de var olan mücadeleler diktatörlükçe baskı altında tutuluyordu.
Tunus’ta sosyal bir devrim oldu. Zaten ilk ayaklanmalar aslında ülkenin güneyindeki maden ocaklarında başladı. Öne çıkan en önemli talepler, “eşitlik, insan onuru ve özgürlük” oldu.
Yoksulluğa mahkum edilmiş kesimler, bu devrimle sesini yükseltti.
Bin Ali ülkeyi terk ettikten ve yönetim değiştikten sonra sosyal hareketlerin muhtevası değişti mi, insanlar mücadeleye devam ediyor mu?
Maalesef bazı sosyal sınıfların taleplerine şu anki rejim cevap veremiyor. Siyasi partiler çoğunlukla iktidar mücadelesiyle vakit geçiriyor. Ama Tunus’ta mücadelenin taşıyıcısı olan güçlü bir sendika hareketi de var…
“Kadınların hakları tehdit altında”
Ayaklanmada kadınların anahtar rolü oynadığını, sokağa çıkıp hakları için savaştığını söylediniz. Talepleri gerçekleşti mi?
Evet, ilk harekete geçen kadınlar oldu. Sadece kadın hakları için değil, ifade, gösteri ve örgütlenme özgürlüğü için sokağa çıktılar, talepleri yüksekti.
Tunus’taki ve dünyadaki kadın hareketleriyle yakından ilgileniyorum. Örneğin Türkiye’deki sorunlara rağmen burada bir mücadelenin gerçekliğini görüyorum. Türkiye’deki kadının özgürleşmesi de öyle. Kürtajın kısıtlanması tartışmaları gibi konular bizim için her zaman tehdit.
Ancak Türkiye’de miras konusunda kadın ile erkek arasındaki eşitlik çok önemli. Hiçbir Arap ülkesinde miras eşitliği yok. Aynı şekilde Tunus’ta da Türkiye’deki gibi boşanmalar mahkemede gerçekleşirken birçok Arap ülkesinde boşanmalar halen erkeğin ağzından çıkacak sözlere bağlı.
Bugün Tunus’ta kadın mücadelesi açısından kazanışmış hakların bile tehdit altında olduğunu söylemek mümkün.
Yeni anayasada şeriat tartışması
Hangi haklar, nasıl değiştirilmek istendi? Kadınların tepkisi ne oldu?
Örneğin, evlat edinme kuralları mevcut modern kurallara göre değil, Kuran’a göre düzenlenmek istendi. Uzun tartışmaların ardından, kadınların karşı çıkmasıyla, sivil toplum hareketleriyle bu çalışma hayat bulmadı.
Aynı şekilde, yeni kanunda kadın-erkek eşitliği maddesi yerine “kadınların, erkeğin tamamlayıcısı olduğu” ibaresi konulmak istendi. Bundan da tepkiler sonucu vazgeçildi.
Yeni anayasa için kurucu meclis çalışıyor. Burada, şeriatın hukukun kaynağı olarak tanınması konusu da tartışma başlıklarından biri...
Bu mücadeleler sonucu kazanımlar da oldu mu?
Seçim kanunu ve kurucu meclis alanındaki sosyal hareketler sonucu kadın-erkek eşitliğinde bir ilerleme kaydedildi. Şimdi 217 kurucu meclis üyesinden 40’ı kadın. Ancak kadınların çoğu İslamcı parti Ennahda’dan.
Şu anda kadınların asıl mücadelesi, kazanışmış hakları korumak üzerine yoğunlaşmış durumda.
“Cezasızlık şiddetin önünü açtı”
Yönetimin değişmesinin ardından İslami hareketlerin kazanımları neler oldu? Ennahda’nın yönetimdeki etkisi de düşünürsek, Tunus’taki sosyal hareketler bu değişimden nasıl etkilendi?
Devrimde ilerici güçlerin yanı sıra muhafazakarlar ve gerici güçler de ifade özgürlüğüne sahip oldu.
Ancak bu hareketlerden bazılarının şiddete dönüştüğünü atlamamak gerekir. Devletin bu şiddete karşı hiçbir önlem almaması, cezasızlık da şiddetin önünü açıyor. Devletin gerici güçlerin uyguladığı şiddeti cezasız bıraktığını söyleyebiliriz.
Örneğin, ülkede 50 yıldır ilk kez siyasi bir cinayet işlendi.
(Tunuslu muhalefet partisi ve ayaklanmanın liderlerinden, Birleşik Demokratik Ulusalcı Parti Genel Sekreteri Avukat Şükrü Belaid 6 Şubat’ta evinden çıkarken silahlı saldırıya uğradı, öldürüldü. Belaid, ülkedeki iktidarı, koalisyon ortağı İslami parti Ennahda'yı ve radikal İslamcı örgütlerin şiddet kullanımını eleştiriyor, Ennahda'nın hükümeti egemenliği altına aldığını savunuyordu.)
“Siyaset, dinden mutlaka ayrılmalı”
Şiddetin sona ermesi ve demokratik bir düzen kurulması için neler yapılmalı? Tunus’ta hak ihlalleri açısından neler yapıldı, başka nelerin yapılması gerekiyor?
Siyasetin mutlaka dinden ayrı olması gerekiyor, eğer gerçek bir demokrasi kurulacaksa bu çok önemli. Onun için Türkiye’de yapılacak FIDH kongresi bu açıdan da önem taşıyor.
Tunus’ta işkence başta olmak üzere insan hakları ihlalleri sürüyor. Gerek olmadığı hallerde bile insanların askeri mahkemelerde yargılanmasına devam ediliyor. Ülkede hiç olmadığı kadar yoğun bir şiddet var.
Ama durum umutsuz değil. Tunus’ta bir muhalefet oluşmaya başladı, dinamik ve kazanımları için mücadele veren bir sivil toplum meydana geldi.
Ayrıca, devrimin ardından Birleşmiş Milletler sözleşmelerine Tunus da imzacı oldu. Tabii bu sözleşmelerin gereklerinin de yerine getirilmesi gerekiyor. (AS)