6 Şubat depremlerinin ardından Diyarbakır’ın Oğlaklı Mahallesi’nde 6 bin 278, köylerde 609 olmak üzere toplam 6 bin 887 afet konutunun yapılacağı açıklandı. İçişleri Bakanlığına bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan (AFAD) ise yapılan paylaşımına göre de “19 bin 853 hak sahipliği’’ başvurusu alındı.
Her ne kadar yapılacak deprem konutlarının şehirlerin kültürel, sosyolojik ve demografik yapısının ve ihtiyaçlarının göz önünde bulundurularak yapılacağı iddia edilse de, Diyarbakır’da daha önce yaşanan Sur, Bağlar ve Fiskaya süreçleri bu iddianın tersini söylüyor.
Evin içindeki sokak, sokağın içindeki ev
Depremden etkilenen kadınlar ise taşınma sürecinin tüm yükünü omuzlarına alıyor. Yer değişikliğinden sosyal ve ekonomik olarak etkileniyor. Doğup büyüdükleri mahallerden uzaklaşıyor. Funda Şenol Cantek, Çağla Ünlütürk Ulutaş, Sermin Çakmak’ın kaleme aldığı “Evin İçindeki Sokak Sokağın İçindeki Ev” makalesinde geçen şu cümleler aslında kadınların yerinden edinilip tekrardan ev arayışı ve bulunduğu bölgeye alışma sürecinin ataerki mücadelesi olduğunun da bir göstergesi:
"Kapı önü, balkon, ev çevresi ya da pencere önü, ataerkil ve muhafazakâr kültürün mahremiyet çerçevesinde ev ve kadın bedeni üzerinde kurduğu kontrolün kısmen de olsa esnetilebildiği ara mekânlardır. Ataerkil ve dini normlarla şekillenen yoksulluk koşullarında kadınların gündelik yaşamı, hem içeride hem de dışarıda olma imkânı sağlayan bu mekânlarda geçmektedir.’’
Diyarbakır’da TOKİ’lerin üstlendiği deprem konutlarını ve bunların kadın yaşamı üzerindeki etkisini depremde evi yıkılan Hamide Ayaz, Sosyolog Mihriban İlbaş ve Diyarbakır Şubesi Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan ile konuştuk.
Sur'daki çatışmalarda evi yıkıldı
Sur'daki çatışma sürecinde mahallesindeki evinin yıkılması üzerine Bağlar’a taşınmak zorunda kaldı Hamide Ayaz. 7 yıl boyunca taksitler ve borçlar ile evi alabildiklerini belirten Ayaz, Şubat depremleri sonucunda evinin ağır hasarlı olarak belirlenmesi üzerine kiracı olarak başka bir binaya taşınmak zorunda kaldı. Diyarbakır’da yapım aşamasında olan TOKİ deprem konutlarının bitmesini bekliyor.
Ayaz şunları anlatıyor:
“Sur’a ben çocukken taşınmışız. Orada evlendim, çocuklarımı orada doğurdum. Sur olaylarında evimiz yıkıldı, yerine betonlar yaptılar. Oradan da taşınmak zorunda kaldık. Bağlar’da yine tanıdıklarımız vardı zor bela bir ev satın aldık. Fakat depremde ağır hasar aldı. Depremden sonra bir süre konteyner kentte kaldık. Fakat oradaki şartlar çok zordu. Ev bulup taşındık, şimdi ise TOKİ evlerini bekliyoruz.’’
"Ölene kadar betonlar arasında yaşamak zorundayız"
Ayaz, hayatı boyunca tekrar tekrar ev değiştirmek zorunda kaldığını aktararak şöyle devam ediyor:
"Ben daha çocukken, köyümüz yakıldığı için taşınmışız. Sonra oraya alıştım, arkadaşlarım vardı orada. Biz mahalledeki kadınlarla Hevsel’e ya da Dicle Nehri’ne gidip nefes alabiliyorduk. Sonra Bağlar’da bir binaya taşındık ama mahalle kültürü vardı. Ama şimdi TOKİ’lerde şehre o kadar uzak bir yerde yaşamak beni korkutuyor. Evde eşimin babası var çok yaşlı ve yürümekte zorlanıyor. Onun bakımıyla birlikte ev dışında yapabileceğim hiçbir şey kalmadı. Oralar bize çok yabancı, köyümüz olsa oraya taşınırdık. Aileme, çocuklarıma, bana dair ne varsa yok oldu gitti. Şimdi o betonların arasında ölene kadar mutsuzca yaşamak zorundayız.’’
"TOKİ’lerde güvenlik mekanizması yok"
Dayanışmanın Kadın Hali Derneği’nde çalışmalar yürüten Sosyolog Mihriban İlbaş, TOKİ’lerin toplumun her bireyini ve özellikle kadınları; ekonomik, sosyal ve psikolojik olmak üzere birçok yönden etkilediğini aktarıyor:
"TOKİ’ler daha çok afet dönemlerinde konut ihtiyacını gidermeyi ya da kentsel dönüşüm süreçlerini yönetmeyi kapsıyor. Bu durumda evi yıkılan ya da evini kaybeden kadın, zaten yoksulluk içinde yaşarken sahip olduğu mülk elinden alınarak kendisinden tekrar ev sahibi olmak için bütçe ayırması bekleniyor ve giderek daha da yoksullaştırılıyor. Kadınlar, taksitlerini ödeyemedikleri zaman ellerinde tapu olmasına rağmen tekrar mülksüzleşmekle yüz yüze kalıyor. Kadınlar sosyal çevreleri ve akran/arkadaş ilişkileri yok edilerek dar mekana sıkıştırılıyor. Ayrıca TOKİ evleri, ailelerin kendilerini güvende hissettiği tanıdık mahallelerinden farklı bir yapı. TOKİ’lerin otomatlarının çalışmaması ve herhangi güvenlik mekanizmasının olmaması yine kadınların kendilerini güvende hissetmemelerine neden oluyor.”
"Eşitsiz ataerkil mülkiyet ilişkileri"
Kent planlamalarına bakıldığında şehirlerin kadın dostu olarak tasarlanmadığına değinen İlbaş, şöyle devam ediyor:
“Bu durum kentlerde kadınların mülk bağlamında sosyal eşitsizliğe maruz kalmalarına neden oluyor. Kürt illerinde kadınlar yerlerinden edildiklerinde toplumsal cinsiyet rollerinin de etkisiyle daima yaşamı inşa etme mücadelesi veriyor. Gündelik yaşam deneyimleri daima var etmek ve üretmek üzerinden ilerliyor ve evden edilme sürecinde ev bulma, taşınma, yerleşme gibi işleri de kadınlar yükleniyor. Bu süreçte idari kurumlara bütün başvuruları kadınlar yapıyor ve cinsiyetleri nedeniyle de ikincil bir zorbalığa uğruyorlar.
“Başka bir zorbalığa maruz kalma nedeni olarak kadınların bekâr, dul, yaşlı ve boşanmış olması geliyor. Eşitsiz ataerkil mülkiyet ilişkileri kadınlar için daima evsizlik tehlikesi doğuruyor. Mekânsal erişilebilirliğin de cinsiyetçi olduğu göz önünde bulundurulduğunda kadınların güvenli alanlarda yaşamaya ihtiyaç duydukları görülüyor. Kadınların mülksüzlük problemi çözülmelidir.”
"TOKİ'ler travma yaratmanın başka bir biçimi"
Diyarbakır Şubesi Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan ise Diyarbakır’da ağır hasarlı binaların ve yıkımların yapılacağı binaların, 90’lı yıllarda köy boşaltmaları sonucu insanların alelacele gelip yerleştikleri alanlar olduğunu dile getiriyor.
Deprem sonrası ve deprem öncesi kentsel dönüşümlerde TOKİ’lerin yaptığı yapıların tamamının şehir dışında olduğunu belirten Aslan şöyle devam ediyor:
“TOKİ’ler kadınları, çocukları, yaşlıları, erkekleri yani aslında yerinden edilen herkesi etkileyen bir yapılanma. Bu insanlar Kürt illerinin koşulları göz önüne alınırsa travma üstüne travma yaşadılar. Özellikle sosyal yaşamı kısıtlı olan kadınlar sürekli yerinden ediliyor ve kendi doğdukları büyüdükleri, bildikleri mahallerden uzak yapılar olan TOKİ’lerde sosyal hayatları değişiyor. TOKİ’ler travma yaratmanın başka bir çeşidi diyebiliriz. Sosyologların ya da psikologların bu anlamdaki çalışmalarına dikkat edilirse çok ciddi tahribatların olduğu da aşikar.”
(ED/AÖ)