Diyorlar ki, bu ülkede yasal düzenlemeler ne kadar değişirse değişsin, erkek egemen yönetim zihniyeti değişmedikçe mücadele devam edecek...
Sonra aklıma sabahki gazete haberinden Aliye Çetinkaya geliyor, Galatasaray Lisesi'nin önünde. Birden ona bir yakınlık hissediyorum. Çünkü o karikatür eylemini Konya'da izlerken ben de Beyazıt Meydanı'nda izledim.
Ben hem acemi bir muhabir oluşumdan hem de tedirginliğimden dolayı kenardan köşeden izledim kalabalığı. Bir şey olur mu diye korktum. Benim korktuğum Aliye'nin başına geldi.
Modernleşme ve Türk resminde kadın
Nihayet Pera Müzesi' nin önündeyim. Şimdi aklımda sadece sergi var: "Kadınlar, Resimler, Öyküler". Sergi modernleşme sürecindeki Türk Resminde "kadın" imgesinin dönüşümü üzerine. Serginin danışmanlığını Sanat tarihçisi Doç. Dr. Zeynep Yaman yapmış.
Suna ve İnan Kıraç bu sergi için şöyle diyorlar:
"Günümüzde çok canlı ve heyecan verici bir bilim dalı haline gelen sanat tarihinin kendi ana malzemesine, geçmişin sanat yapıtlarına her gün yeni ve taze bakışlarla bakması, bu yapıtların gerilerde kalmış, biraz durağan dünyasını zamanımızın yeni bilgi, düşünce ve kuramlarının ışığında, durmaksızın "yeni okumalarla" ele alması gerektiği, gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor."
II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e, başka kadınlar, başka zamanlar, başka hikayelerle tanışacak olmanın ve onlara bugünün penceresinden bakmanın heyecanı sarıyor beni.
Çağdaşlaşma ve kadın
Kadın figürü gerçekte olduğundan farklı görünümlerde ve dönemin ideolojilerine göre resmedilmiş, o dönemin sanatçılarının görsel tasarım ve düşünce dünyalarında.
Bu imgelere "resmedilen kadın"a, kadın rolünün yerleştirilmesine bakıyorum. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Köylü kadın"ı doğurganlığı bereketi simgeliyor. İbrahim Çallı'nın "Balo"sunda ya da Zeki Faik İzer'in "İki Balerin" tablosunda kadının sanat ve eğlencede etkinleştirilmesi söz konusu.
Gerek II. Meşrutiyet, gerekse Cumhuriyet, kadın imgesini yeniden kurgulayarak söylemleştirmiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleşme hareketi de kadın sorununu çağdaşlaşmanın temel konularından biri olarak görmüş ve ona özel bir önem vermiş.
Portakal Bahçesi'nin seyri
Sonra benden başka iki genç kadın daha gezmeye başlıyor sergiyi. Bir ara aynı tablonun önünde buluşuveriyoruz. En çok beğendikleri tabloyu soruyorum. Önünde durduğumuz tabloyu işaret ediyorlar: Halil Dikmen' den Portakal Bahçesi". Portakal Bahçelerinde kadınlı erkekli bir grup ağaçlardan portakal topluyor.
Bu iki kadının dışında beni de kendine çeken portakal bahçesini sonradan konuştuğumuzda karar verdiğimiz hissiyat "eşitlik" oldu. Ortaklaştığımıza göre artık arkadaş olmuştuk. İkisinin de Çanakkale'de öğrenci olduğunu öğrendim. Tarih bölümünde eğitim gördükleri için sergiye daha bir ilgiyle gelmişler.
Beğendikleri bir tablo daha var. Bu tablodaysa kadınlar okuma yazma öğreniyor kara tahtanın önünde.
Yaman'ın ifade ettiği gibi sanat, özellikle de resim, kentli ya da köylü kadını modernleştirerek görselleştirirken, tıpkı Meşrutiyet gibi Cumhuriyet de, tasarladığı devrimleri, kent, konut, aile, gençlik gibi alanlarda hedeflediği tüm değişimleri, ulaştırmak istediği tüm iletileri, kadın imgesinin yardımıyla inandırıcı hale getirmeye çalışmış.
Yeni bir kadın, yeni bir aile, yeni bir yaşam biçimi
II. Meşrutiyet sanatının daha çok kentli kadına ilgi göstermiş olmasına karşılık Cumhuriyet düşüncesi, ilk yıllarından başlayarak, çalışma yaşamının içindeki göçebe ya da köylü kadını öne çıkarmış.
Anadolu'dan yetişmesi planlanan Cumhuriyet kadını, devrimin yeni kadını olacak, yeni bir aile ve yeni yaşam biriminin temelini oluşturacak, bu yeniliğe uygun yeni bir konutta yaşayacak.
Cumhuriyet modernleşmesi, yeni bir Türk kültürü ve yeni bir kuşak yaratma projesi kapsamında Osmanlılığın yerine Türk kimliğinin öne çıkarılması açısından da kadını önemsemiş, Meşrutiyet'in çekirdek aile anlayışını temelde koruyarak, anne, baba ve en çok üç çocuktan oluşan yeni bir aile tipi önermiş.
Türk kadını, bu yeni aile yapısında yine anne ve ev kadını konumunu koruyor. Modernleşme, kadınları yalnız kamusal alanda değil, geleneksel rolleri iyi üstlenme yönünde de biçimlendirmiş, kadınların, kuracakları modern yuvaya düzen, disiplin ve akılcılık getirmeleri, yerli malı kullanmaları, yemek, dikiş ve nakıştan, dokumadan anlamaları istenmiştir.
Sergide bu politikanın örneklerini dikiş diken şık giyimli, kocasının ardında öğretmeni dinleyen, dokuma tezgahında oturan kadın figürleriyle görüyoruz.
Bir Cumhuriyet projesi olarak Kadın
Avrupa'da eğitilen, çeşitli görevler nedeniyle Avrupa'da bulunan, Avrupalılaşmaya inanan ve Avrupalı kadını tanıyan Jön Türkler'in etkileriniyse geleceğin Türk kadınını, eğitim almış, yabancı dil bilen, kitap okuyan, kendine güvenen, etkin bir kadın olarak düşlemelerinde görüyoruz.
Refik Epikman'ın "Bar" isimli tablosunda klasik müzikten anlayan, dinleyen, dans eden kadınlar gibi.
Savaş ve sonrası
Savaş süreci, kadınlardaki siyasi bilinçlenmenin hızlanmasını da sağlamış, köylü, işçi ve kentli kadını kaynaştırmış, aynı amaç için bir araya getirmiştir. Cumhuriyetle birlikte kadın, öğretmen, doktor, hemşire, milletvekili ya da sanatçı niteliğiyle toplumda, hemen her alanda görev alan toplumsal bir varlık olarak görülmüş.
Özellikle resim sanatında, ulusal kimliğe ilişkin adalet, özgürlük ve barış gibi kavramların kişileştirilmesinde, sık sık kadın imgesinden yararlanılmış. Zeki Faik İzer'in "İnkılap Yolunda" isimli tablosu abartılı bir anlatıma sahip. Elinde bayrak taşıyan kadın Cumhuriyet basamaklarını tırmanıyor.
Toplumsal yaşam ve kadınlar
Tablolarda alışverişte, işte, eğlencede, hemen her yerde görülen kadınlar kadının toplumsal yaşamda etkin olması isteğinin bir sonucu.
Kadınlar sayfiye ve gezinti yerlerinde. Bahar ve yaz aylarında Bostancı, Fenerbahçe, Çiftehavuzlar, Göksu, Kağıthane, Yoğurtçu Deresi, Küçüksu'da kayık, sandal ve arabayla gezintiye çıkıyorlar, kır yemekleri yiyorlar.
Kiminin üzerinde belli ki son mada bir örtü, kiminin başında dantelli şapka, kimi şemsiyesinin ardından mahcup bakıyor, İzzed Ziya'nın "Şemsiyeli Kadını"nda olduğu gibi.
"Mücadele etmek"
Serginin belki de en ilgi çekici görselliği "kadın, deniz ve güneş..." Ömer Adil'in düşlediği ve resmettiği deniz hamamında kadınlar sere serpe güneşin ve denizin tadını çıkarıyor.
Kadınlarla erkeklerin birbirinden ayrı denize girdiği hamamlar, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, yavaş yavaş modern plajlara dönüşmüş ama aralarından birkaçı, ellili yıllara kadar varlıklarını sürdürmüşler.
Tekrar buluşuyorum sergi arkadaşlarımla, kendilerine "İyi Günler" dilemek için. Sergiyle ilgili düşüncelerini tek cümleyle ifade ediyorlar: "Mücadele etmek"
Pera Müzesinden ayrılıyorum, kendi öyküme doğru. Dışarısı şimdi daha da soğuk ama daha umutlu.
* "Kadınlar, Resimler, Öyküler" 31 Ocak'ta açıldı, 9 Nisan 2006'ya kadar Pera Müzesi'nde (Meşrutiyet caddesi, Beyoğlu) sergilenmeye devam edecek.
Sergide, 50 eser yer alıyor. Sergiye destek veren kurumlarsa şöyle:
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi,Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM). Milli Saraylar Resim Koleksiyonu, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Türkiye İş Bankası, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Halkbank, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Aşiyan Müzesi ve Atatürk Kitaplığı, Beyoğlu Kaymakamlığı, Suna ve İnan Kıraç Koleksiyonu, Çağa Koleksiyonu, Doğan Paksoy Koleksiyonu, Lüset-Mustafa Taviloğlu Koleksiyonu, Ayla Günaltay Koleksiyonu, Emine Keskin Koleksiyonu, İpek-Ahmet Merey Koleksiyonu.
** Bu yazıda Zeynep Yaman'ın bilgilerinden faydalanıldı.